İnsan emekli olduktan sonra, her şey bitti gözü ile hayata bakarsa, kısa zamanda çöker. Çalışmayı hiçbir zaman kesmemeli. İşi biraz hafifleterek devam ettirmeliyiz. Daima yapacak bir şeyimiz olmalıdır. Hayatının en olgun dönemini ve vaktinin en bol olduğu zamanı boşa harcamak akıl kârı değil. İnsan her zaman bir şeyler meydana getirebilir. Akli, zihnî ve fikrîçalışmalar için en uygun dönem emekliliktir. Okuyup yazarak ve tecrübelerimizi gençlere aktararak yararlı bir iş görebiliriz. Zihinsel aktivite, insanı hayata bağlar ve bunaklıktan korur. Aksi takdirde boşluğa yuvarlanır, oyun masalarında vakit harcarsınız.
Yaş, insana düşünce olgunluğu ve hakikate ulaşmada yeterlilik vermelidir. Bunu vermiyorsa büyümemişsiniz demektir. Ne yazık ki yaşlı adamların çoğu, zekâ bakımından on üç yaşındadır, kavrama düzeyleri düşüktür. Yaşını başını almış kimselerin hâlâçocuklar gibi yaşamalarına, sanki hiçbir şey olmamış gibi altmış sene önce öğrendiklerini tekrarlamalarına ne demeli? Ki o öğrendiklerinin çoğu kendilerine zorla benimsetilmiş yalanlardır. Bunlar birer propaganda ve beyin yıkamadır. Bu yaşa geldiği hâlde hâlâçocukça muhakemelerle hareket ediyorsa, bunların gerçekten çocuklardan ne farkı vardır?
Gençlerin tecrübesi az olduğu için, hayat hakkındaki bilgileri çok genel ve soyuttur. İnsan, tecrübesi arttıkça olgunlaşıp derinleşir. Öyle şeyler var ki ancak yaşamakla öğrenilir. “Hayat kırkından sonra başlar.” sözü, yabana atılamaz. Tecrübe eksikliğinin yerini hiçbir şey dolduramaz. Yaş, insana geniş bir ufuk ve derinlik verir, insanın ayakları yere basar, fotoğrafın tamamını görür, taşın sert olduğunu anlarsınız. Bütün kültürlerde yaşlıya saygının olması boşuna değildir. Yaşlının zengin bir birikimi vardır. Bazı yörelerde tahsilli ve çok okumuş da olsa gençlere “cahil” denir. Cahil; tecrübesiz ve toy demektir.
Zihinsel çalışmalarına ara vermeyenler, düşünce güçlerini ömürlerinin sonuna kadar geliştirip koruyabilirler. Pek çok psikolog, hayatımızda öğrenmenin asla kesilmediğini ama ancak hızının azaldığını söylüyor. Daha yavaş öğreniriz ama daha iyi öğreniriz. Hayatın derin gerçekleri, ancak yaşlılıkta kavranır. Bir yazar, “İnsanın aklen en güçlü olduğu zamanda, bedenen en zayıf duruma düşmesi ne acıdır.” diyerek hayıflanıyor. Bir gencin istikbali varsa, yaşlının da birikmiş tecrübesi vardır. Bu bir hazinedir. Bu, azalan şeyleri telafi eder. Gençliğin çok güzel tarafları olduğu gibi yaşlılığın da çok güzel tarafları vardır.
İnsan gençken, gücünün ve güzelliğinin hep devam edeceğini, hayatının hiç bitmeyeceğini sanır. Fakat bir zaman gelir ki kuvvetleri zayıflar, güzelliği solar ve kimse yüzüne bakmaz olur. Eğer aklını kullanmazsa umutsuzluğa ve çöküntüye uğraması kaçınılmazdır. İnsan sadece maddi ve geçici şeylere dayanırsa, yaşlılık çekilmez olur. Yaşlanınca bir kenara atılmak istemiyorsanız, değerini hiç yitirmeyen şeyleri kazanmaya çalışın. Bunlar şüphesiz ki bilgi ve bilgeliktir. Yaşlandıkça bilginin ve bilgenin değeri artar, çünkü bilgi ve bilgelik altın gibi paslanmaz ve kirlenmez, değerinde asla bir eksilme olmaz.
Yaşlılık, insanın daha nesnel ve tarafsız düşünmesini sağlıyor, çünkü insanın artık dünyadan hiçbir beklentisi kalmıyor. Eğer yaşlandığı hâlde hâlâtarafgirlikle hareket eden hırslı insanlar varsa, bunları ayrı bir kategoriye koymalı. Tabii bir de zihin ve zekâ durumları gerçeği görmeye engel olanlar var. Bunlar bir şey kavrayamadıkları için, ömürlerinin sonuna kadar aynı şeyi tekrarlayıp dururlar. Yalanlara ve boş hayallere sıkı sıkıya yapışırlar, çünkü gerçeği ve hakikati algılayacak güçleri yoktur.
İnsan yaşlandıkça, ufak bir değişiklik büyük bir rahatsızlık doğuruyor ve intibak mekanizmaları yavaşlıyor. Eğer zihnîfaaliyetlere devam ediyorsanız anlayışınızda bir gerileme olmayabiliyor ama süreç mutlaka ağırlaşıyor, eski hızınızı kaybediyorsunuz, daha geç anlıyorsunuz. Bir şey daha var; gençken her şeyi yapabileceğine inananlar, yaşlandığında kaderci olmaya başlıyorlar. Gençliğinde özgürlüğü ve iradeciliği savunanlar, yaşlandıklarında kaderci oluyorlar. Gençler fotoğrafın tamamını görmez, yaşlılar fotoğrafın tamamını görür. Yaşlılarda akıl ve tecrübe, gençlerde enerji, atılganlık ve cesaret vardır.
İnsanı sadece gençlik ve güzellik gibi şeylerle değerlendiren toplumlarda bunlar kaybedildiğinde, yaşlıların hiçbir değeri kalmaz. Yaşlılara bir tüketici ve fazlalık gözüyle bakılır. Onlar hayattan kopuk olarak, kapatıldıkları yerlerde kimsesiz yaşarlar. Onları güya “huzurevi”nekoyarlar ve belli günlerde sorarlar, belki onu da yapmazlar. Maddi ihtiyaçlarını sağlamakla, görevlerini yerine getirdiklerine inanırlar. Hâlbuki insan ilgi, saygı, sevgi ve şefkat bekliyor; toplumda bir yerinin ve değerinin olmasını istiyor. “İnsan sadece ekmekle yaşamaz.” İnsanı yaşatan; anlamdır. Hayat anlamını yitirdiğinde, ölüm çabuklaşır.
*
Cuma Özusan
Kaynak: Bilgece Yaşamak
www.gencgelisim.com