Eskiden beri yazıya büyük bir önem verilmiş ve yazı kutsanmıştır. Allah Kur’an’da, kaleme yemin ediyor. Eski uygarlıkların düşünce ve yaşantılarını, bıraktıkları yazılı belgelerden öğreniyoruz. Büyük medeniyetler yazıya dayananlardır. Yazıda gizli bir gücün varlığına inanılmıştır hep. Büyük Rus edibi Gorki, okumaktan öyle hazzedermiş ki âdeta büyülenir ve okuduğu kitabın yapraklarını ışığa tutar, ondaki etkileyiciliğin sırrını arar ve yazının bu gücü nereden geliyor diye şaşarmış. Matbaanın icadı ile yazılı ve basılı eserler çoğaldı ve değeri biraz azaldıysa da hâlâyazı önemlidir ve insanların üzerinde oldukça etkilidir.
Yazmak, bir maceraya atılmak gibi, çıkılan uzun ve heyecanlı bir yolculuktur. Bu yolculuk, ömrümüzün sonuna kadar devam eder. İnsan yazarak farkındalığını artırır, dertlerinden ve kederlerinden kurtulur. Bazı yazarlar,“yazmasaydım deli olacaktım” demiştir. Psikologlara göre, yazarak insan kendini tedavi eder ve gerginliklerini boşaltır. Yazmanın amacı sadece para kazanmak olursa, elbette bu özelliği olmaz. Yazarak, mükemmeli aramalı. Yazmak, insana kendi ustalığını tattırarak en büyük sevinçlerin kaynağı olabilir. Yazmanın kendisi bizzat bir ödüldür. Yazarak, en büyük sevinci peşinen yaşarsınız.
Yazmak, yazarı hayata bağlayan şeydir. Yazar, yazarak ayakta durur. Hissettiklerini yeterince bir derinlikle ve güzel bir ifade ile ortaya koyabilmek, yazar için en büyük mutluluktur. Bazen ona bir fikir pırıltısı gelir ve rahatça yazar. Bazen de günlerce bir konu üzerinde düşünür, onu olgunlaştırır. Nihayet kalemin ucuna güzel bir cümle gelir. Artık gerisi kolaydır. Ak kâğıdın üzerinde siyah yazılar, arka arkaya dizilir. Bence, kendinizi yazmaya hiç zorlamamalısınız. Yazmak, sizi içten zorlamalı, bir sel gibi ona dayanamamalısınız. Yazdıklarınız, içinizden gelen bir haykırış ve çığlık olmalıdır. Yazı kalıcıdır, sözler uçar gider.
Yazmak; bir sorunu, bir derdi olanların işidir. Her şeyden önce insanlara söylenecek bir sözünüz olmalı. Yazmak hevesi ile değerli bir şey yazılamaz. Derin, içten ve zengin bir içsel hayat yaşarsanız, yazdıklarınız değerli olacaktır. Sözlerinizin düzgün olmasına bile gerek yoktur. Söz, gücünü kuvvetli duygulardan ve derin fikirlerden alır. Kelimeler kalpten gelirse, insanları etkiler. Eğer olaylara farklı bir tarzla bakıp derinliğine inebilirseniz, okunacak şeyler yazabilirsiniz. Herkesin bildiği alelade şeyleri ne yazın, ne söyleyin. İnsanlığın meydana getirdiği mirasa bir katkınız olmayacaksa, temiz kâğıtları boşuna karalamayın.
Sadece görüp yaşadıklarınızı yazın, gerçekleri yazın. Evinizin önünde bir ağaç varsa onu anlatın. Bunu daha gerçekçi ve samimi olarak yazarsınız. Falan adamı taklit etmenin, onun gibi yazmaya çalışmanın değeri yoktur. Hayat hakkında ne düşünüyor ve ne hissediyorsanız onu yazın. Sizin söylenecek hiçbir sözünüz yok mu? Bu kafada neden başkalarının düşüncelerini ve aklını taşıyorsunuz? Varsın yazdıklarınız o kadar parlak ve çekici olmasın. Bir anne yavrusunu sever, bir yazar da yazdıklarını sever ve sevmelidir. Kendi eseridir. Kendi olamayan ve düşündüklerini yazamayanlar, okunacak bir şeyler yazamazlar.
Yazarak bilincinizdeki bilgileri tüketiyor, bilincin daha alt tabakalarındaki düşüncelere ulaşıyorsunuz. Yazarak insan kendini keşfedebilir, hiç tanımadığı yönlerini tanıyabilir. Benim için yazmak, kendi kendimle yaptığım sessiz bir konuşmadır. Yazarak düşünüyor ve yeni düşüncelere ulaşıyorum. Tıpkı konuşmada olduğu gibi, yeni şeyler ortaya çıkıyor. Gerçekten doğruluğunu anladığınız ve hissettiğiniz şeyleri yazın. Yazarken serbestçe, aklınıza geldiği gibi yazın ve sonra düzeltin.
*
Cuma Özusan
Kaynak: Bilgece Yaşamak
www.gencgelisim.com