Ruh huzuru ve mutluluğu için, insanın vermeye alışması lazımdır. İnsan, gelirinden bir kısmını buna ayırmalıdır. Hepsini kendisine ayırmak ve hiç kimseye zırnık koklatmamak, insanın ruhen alçalıp züğürtleşmesine sebep olur. Böyleleri, dünyanın en yoksul insanlarıdır, asla doymak bilmezler ve hiçbir şeyle mutlu olmazlar. Daima daha fazlasını elde etmeye çalışırlar. Bunlar, zavallı insanlardır. Kimse bunların, birisine bir şey verdiğini görmemiştir. Bir çay bile içirmezler. Bütün dinler ve inançlar, insanı vermeye teşvik eder. Cimrilik yerine bolluk felsefesine alışmamız lazımdır. Verin ki size daha çok gelsin.
İnsanlar, sahip oldukları en gereksiz şeyleri bile tutuyorlar. Hâlbuki onlar, kullanılmadan orada öyle duruyor. Bir şeyi başkasına vermek, insana canından bir şey koparmak gibi geliyor. Hiçbir işe yaramayan şeyleri biriktiriyorlar. Hâlbuki onları, isteğiniz dışında bırakıp gideceksiniz. Kendi arzularınızla verseniz hayatınız güzelleşecek. Sizde fazla olanı başkasıyla paylaşın. Okumadığınız eski kitapları, kullanmadığınız gömlekleri, eski ayakkabıları, giysileri, koltukları verin başkasına. Bakın neşeniz nasıl yerine gelecek, ruhunuz nasıl güçlenecek ve eviniz nasıl genişleyecek! Bolluk felsefesine göre hareket edin, daha da zenginleşirsiniz.
Büyük insanlar, fakir düşmekten korkmaz, ihtiyaçtan fazla mallarını dağıtır, ihtiyacı olanların ihtiyacını görürler. Büyük İskender, Asya seferine çıkarken bütün hazinesini halka dağıttı, kendisine hiçbir şey bırakmadı. Peygamberimiz, dağıtmadan, evde rahat edemiyordu, borçlu olarak öldü. İnsanı almak değil vermek büyük yapar. Vermeyenler, bunu asla anlayamazlar. Cimriler, güvenlik düşüncesi ve yoksulluğa düşmek korkusuyla devamlı biriktirir, kendilerini dünyaya kapatırlar. Verme kanallarını kapattıkları için, alma kanalları da kapanır ve dışarıdan gelecek şeylerden daha çok mahrum kalırlar.
*
Cuma Özusan
Kaynak: Bilgece Yaşamak
www.gencgelisim.com