Önyargılar, yeni bir şey öğrenmeye ve değişmeye engeldir. Dinlediğimiz veya okuduğumuz her şeyi önyargılarımıza göre değerlendiririz. Bir defa yerleşen kanaatlerin değişmesi çok zordur. Her şeye onların gözü ile bakılır. Bunlar bütün ömür boyunca devam eder. Einstein, “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur.” demiş. Birisinin önyargılarına aykırı bir şey söylediğinizde, onu anlayamaz ve reddeder. O, fasit bir dairede dönüp durmaktadır. Serap görür ve bu serabı çok mantıklı ve makul bir şekilde izah eder. Sizin onunla tartışmaya girmenizin hiçbir değeri yoktur. O, gördüklerinin doğruluğunda ısrar edecektir.
İnsanların zihinlerinde doğruyu kabul etmeye engel olan bariyerler vardır. Toplumun ve bireyin bizzat kendisinin önyargıları vardır. Bunları aşamayan söz, düşünce, inanç; içeri giremez. Ayrıca söylenilen şeyin; kişinin ihtiyaçlarına, arzularına, özlemlerine ve anlayış seviyesine uygun olması lazımdır. Eğer sırf doğru olduğu için sözlerinizin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorsanız aldanıyorsunuz. İnsanlar, söylenilen sözün doğruluğu üzerinde düşünmez. Kendi düşüncelerinin yanlış olabileceklerine ihtimal vermezler. Her yeni düşünce ve inanç, önce büyük bir muhalefet ve düşmanlıkla karşılaşır. Ancak bir mücadele ile yerleşir.
Alfred Adler, “İnsanın yaşam hakkında çocukken edindiği anlayış değişmez.” diyor. Sonradan öğrendiği her şeyi bu çerçevenin içine koyar. Buna, “yaşam tarzı” denir. Bu deyiş, “yaşam stili” diye popüler olmuştur. Ona göre çocuk, hayat hakkındaki bütün tarzını beş yaşında tamamlar ve bundan sonra öğreneceği her şey, bu ilk anlayışa göre olur. Yani her deney bu kalıbın içine yerleşir ve bunun tarafından yorumlanır. Bu, karakter ve kişilik hakkında bir görüştür. Önyargılardan daha temelli bir özelliktir fakat önyargılar da buna benzer. Doğduğumuz ailede ve çevrede bize telkin edilen şeyler, hayatımız boyunca etkilidir.
*
Cuma Özusan
Kaynak: Bilgece Yaşamak
www.gencgelisim.com