Müthiş Bir Bilge: Fethi Gemuhluoğlu

0
1054

Bazı sözler vardır, bazı konuşmalar… Bazı yazılar gibi… Ne söylendiğinden çok ne söylenmek istendiğine, ne yazıldığından çok ne yazılmak istendiğine bakılır.

Satır satır okunup, satır araları deşifre edilmeye çalışılır. Fethi Gemuhluoğlu’nun yaşamı da kısa bir özgeçmişten daha dolu, daha kapsamlı ve daha manalı idi.

Rahmetli Akif İnan’ın ifadesiyle: “Kelamın en zarifini, edebin en kâmilini, siyasetin en ferasetlisini, edebiyatın en muhtevalısını onun aziz varlığında erimiş bulurduk. O, bir uygarlığın temsilcisiydi.”

1922 yılında İstanbul’da doğan Fethi Gemuhluoğlu, Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolur. Sanat ve edebiyatla iç içe olan Gemuhluoğlu, İstanbul’da çeşitli okullarda Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği yapar. Dr. Emine Suzan Hanım’la evlenir. Milli Eğitim Bakanlığı’nda Özel Kalem Müdürlüğü görevlerinde bulunur. Türkiye Odalar Birliği Basın Müşaviri olarak görev yapar. Türkpetrol Vakfı Genel Sekreterliği görevini vefatına kadar sürdürür. Genç sayılabilecek yaşta, elli beş yaşında vefat eder ve Sahrayı Cedid Mezarlığı’na defnedilir.

Abıhayat sırrına mazhar olan, gönüllerde ölümsüzleşen Fethi Gemuhluoğlu, ardında çok az yazılı eser bırakmıştır. Kendi yazdıklarıyla, ölümünden sonra hakkında yazılanların büyük kısmı “Dostluk Üzerine” adlı kitapta toplanmıştır.

Yaşamı boyunca gösterişten, şatafattan ve ön planda olmaktan olabildiğince uzak duran Gemuhluoğlu, tıpkı adı gibi dostlukla gönülleri fethetmiş, yaşadığı dönemde hizmet verdiği, ufuk çizdiği gençlerin Fethi Ağabey’i olmuştur. Özellikle Türkpetrol Vakfı Genel Sekreterliği görevini yürütürken, burs sağladığı ve yeteneğini keşfettiği onlarca genç için Fethi Gemuhluoğlu; yazar olmanın, şair olmanın, hatta hatip olmanın ötesinde bir gönül ve hizmet adamıdır. O bir dosttur. Ahmet Kabaklı’ya göre; O görünen hizmetlerin değil, görünmeyen himmetlerin adamıdır. O, Fethi Ağabey’dir.

Fethi Gemuhluoğlu’nun lügatinde İslamiyet, insanlıktır. Kendisinden emin olunmayan, dost olmayan doğru yola erişemez. Bütün plan ve projesi, söylemi ve eylemi dostluk üzerindir. Önce kişinin kendisi ile dost olmasını ister. Kendisine dost olamayanlar, başkasına dost olamazlar. Muhataplarının kendisiyle, geçmişiyle, tarihiyle, sanatıyla dost olmasını ister. Hatta ölümle bile dost olmak gerek der. Çünkü ona göre ölüm; kişinin sahibine, Rabbine canını hediye etmesidir.

Bir Gönülle Bin Gönlü İhya Eden Bilge

Yüce Peygamber’in “önce selam, sonra kelam” hadisini kendisine ilke edindiği gibi, “önce refik, sonra tarik” yani “önce yoldaş, sonra yol” hadisini de kendisine prensip edinmiştir. İnsanlara güzel bakardı ve güzel görürdü. Görüşüp tanıştığı kimselere: “Hiç âşık oldun mu?” diye sorardı. Aşka büyük önem verirdi. Aşkı en insani duygu kabul ederdi. Aşkı bilmeyenler, aşkı tanımayanlar, aşka önem vermeyenler, kâmil manada insan olamazlar diye düşünürdü. Hiç âşık olmayanı adamdan saymamıştır adeta. O gerçek bir aşk ve gönül adamıydı. Aşkı derin, gönlü umman idi. “Beni bir ağaçla dağ başına bırakırsanız, ona âşık olurum.” diyecek kadar gönlü engindir. Bir gönülle bin gönlü ihya edebilecek donanıma sahipti. Gözü tok, gönlü zengindi.

Elinden tuttuğu, yol gösterdiği gençlere hep dostluğu öğretti. Azmi ve zaferi anlattı. Ümitsizliği hayatlarından ve lügatlerinden çıkarmalarını öğütledi. Toprağa güçlü ve bereketli tohumlar bırakmalarını istedi. Dostlukla ve barışla yürümelerini tembihledi. Kendileri ile barışamayanlar, diğer insanlarla barışık olamazdı. Ona göre dünya dostluk üzerine yaratılmıştı. Bu nedenle büyük insanlar yetiştirmekten ziyade yaratıcısıyla, kendisiyle, geçmişiyle, tarihiyle barışık, “insan-ı kâmil” yetiştirmek için çalışmıştır.

Erdem Beyazıt, Fethi Gemuhluoğlu ile ilgili olarak; “Hayatımda onun kadar çok kişiyle arkadaşlık kurmuş bir başkasını tanımadım. Behçet Kemal Çağlar’dan Tarık Zafer Tunaya’ya, Genco Erkal’dan Fikret Otyam’a kadar uzanan bir arkadaşlık hinterlandı vardı. İnsanlar arasında köprüler kurar, köprüleri atmazdı. Sık sık, ‘Herkese bir Hz. Ömer talihini tanıyın’ derdi. İnsana dost, kâinata dost” ifadeleriyle anlatıyor kadim dostunu.

Bir Neslin Ağabeyi

Gönüllere öylesine ilmek ilmek bir dostluk nakşı işlemiş ki, hayatında hiç kitap yazmamış olmasına rağmen, vefatından sonra kitaplar dolusu dostluk anekdotları ve öğretileri yayınlanmış bir dost… Cahit Tanyol, “O’nun kitabında sağ-sol, inkılâp-irtica diye kavramlar yoktu. O, bu kutuplaşmaların üzerinde insanlara bakmasını bilirdi,” şeklinde tanımlarken, Mustafa Miyasoğlu başka bir portreye dikkat çekiyor: “Fethi Ağabey’in iki hasleti: Vefa ve bağlılık… Şuur ve iman…” Erdem Beyazıt ise ağabeylik misyonuna dikkat çekiyor: “Bir nesle ağabey olan Fethi Gemuhluoğlu, en bunalımlı anlarda yanı başımızda.” Rasim Özdenören ise dost meclislerinde ön plana çıkan karakteri vurguluyor: “Onun sohbetlerinde hem fikirle donanır, hem ermiş bir adam halini yaşar, hem dava bilincinizin keskinleştiğini hissederdiniz,” ifadeleriyle dostluğunu yâd ediyor.

Fethi Gemuhluoğlu, dostun tanımını yaparken; “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar. Ona ‘Şah-ı Velâyet’ denir. Dost ol kişidir ki, ‘Yâr-i Gâr’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebû Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.” ifadeleri ile olması gereken dostluk ölçüsünü ortaya koyar.

Ölümle dost olur. Ölüme âşık olur. “İlk defa kelime-i şehâdet getirir gibi kelime-i şehâdet getirmedikçe, kelime-i şehâdet olmaz. İlk defa âşık oluyor gibi, ilk defa yürek çarpmışa dönüyor gibi… Yani aşk diyorum… Yani…” ifadelerinde ise sözler biter adeta, hal diliyle anlatır derdini. Veda eder gibi, son kez der gibi der: “Size bazı şeyler söyleyeyim kısa kısa. Onları manalandırmak size ait olsun. Asıl niyetim, zaten uykusu çok az olan sizlere uykularınızı kaçırmaktır, yatağı dar etmektir. Sizin içinize bir azap, sizin içinize bir çile, sizin içinize bir dram tohumu ekmek istiyorum. Son söz gibi, son söz kadar aziz, son söz kadar bakir, son söz kadar saffet ve iffet dolu, sanki bir emanet gibi; emaneten söylüyorum: Gözü olana sabah ışımıştır. Hâl-i yakazadayız. O sabahın alacasındayız. Bana hakkınızı helal ediniz…”

*

 

Yusuf Yeşilkaya

www.dahibeyin.blogspot.com

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız