Gecenin karanlığı şehrin üstüne çökmüş, yıldızlar birer birer kendini göstermeye başlamıştı. Hepsi çok güzel parlıyordu. Arada serin bir rüzgar esiyordu. Bu ahenk içinde Mete oturduğu yerden doğruldu ve okuduğu kitabı masanın üstüne bıraktı. Balkonda beyaz bir ışık altında iki saatten beri kitap okuyordu. Kitabı masaya bıraktı; fakat kitabın onda bıraktığı etkiyi bir türlü üstünden atamadı. Çünkü okuduklarına inanası gelmiyordu. İnanamadığı şeyler de inanç hakkındaydı. İnanmanın başarı üzerindeki büyük etkisinden bahsediliyor, bunlar hakkında örnekler veriliyordu. Hatta bazı örnekler arasında üniversitede yapılmış deneyler yer alıyordu. Bu deneyler inancın maddeye meydan okuduğunu ve ilaçları bile etkisiz bıraktığını iddia ediyordu.
“Madem inanç bu kadar kuvvetli, o zaman niye insanların hepsi başarılı olamıyor?” diye düşünmeye başladı. Büyük insanların hayat hikayelerini gözlerinin önüne getirdi. Bu insanlar; azimli çalışma, inanma, sabretme …
HAKAN BİROL
hakanb2004@yahoo.com
Gecenin karanlığı şehrin üstüne çökmüş, yıldızlar birer birer kendini göstermeye başlamıştı. Hepsi çok güzel parlıyordu. Arada serin bir rüzgar esiyordu. Bu ahenk içinde Mete oturduğu yerden doğruldu ve okuduğu kitabı masanın üstüne bıraktı. Balkonda beyaz bir ışık altında iki saatten beri kitap okuyordu. Kitabı masaya bıraktı; fakat kitabın onda bıraktığı etkiyi bir türlü üstünden atamadı. Çünkü okuduklarına inanası gelmiyordu. İnanamadığı şeyler de inanç hakkındaydı. İnanmanın başarı üzerindeki büyük etkisinden bahsediliyor, bunlar hakkında örnekler veriliyordu. Hatta bazı örnekler arasında üniversitede yapılmış deneyler yer alıyordu. Bu deneyler inancın maddeye meydan okuduğunu ve ilaçları bile etkisiz bıraktığını iddia ediyordu.
“Madem inanç bu kadar kuvvetli, o zaman niye insanların hepsi başarılı olamıyor?” diye düşünmeye başladı. Büyük insanların hayat hikayelerini gözlerinin önüne getirdi. Bu insanlar; azimli çalışma, inanma, sabretme gibi üstün karakterlere sahipti. Çevresindekilerle bu insanları kıyaslayınca gerçekten de her insanda mutlaka bunlardan biri eksik oluyordu. Mete bu düşüncelerin arasından sıyrılarak haftaya gerçekleşecek olan son İngilizce sınavını düşünmeye başladı. İngilizce dersini geçmesi için bu sınavdan yüz üzerinden en az doksan alması gerekiyordu. Ve öğretmen hiç kimseye not olarak yüz vermeyeceğini söylemişti. Mete kendi kendine konuşmaya başladı. “Esasında bu sınavdan doksan almamam için hiçbir sebep yok. Çalışırsam alabilirim. Ama ya çalışma isteği? O istek sınav zamanına kadar gelmezse? Ben bugün boşa mı kitap okudum. Doksan alacağıma gerçekten inanırsam alırım. Evet evet, ben hemen plan yapmaya başlayayım.” Mete, kendi kendine gerçekleştirdiği bu beyin fırtınası ile o gece müthiş bir plan yaptı.
Odasının her köşesine dosya kağıdına yazılmış doksan sayısını astı. Beyaz bir dosya kağıdında kocaman doksan sayısı vardı. Ve odanın neresine baksanız bu sayıyı görüyordunuz. İş bununla bitmedi. Mete kendini kontrol altına almıştı. Ve ona doksanı hatırlatacak bir işaret de bulmalıydı. Yumruğunu her sıktığında gözlerini kapayarak doksan notunu aldığını hayal etmeye başladı. Gecenin bu ilerleyen saatlerinde Mete müthiş bir strateji belirlemişti kendine. Parola ‘kazanmak’tı. Ve kazanana kadar savaşacağına kendi kendine söz verdi.
Mete o gece rüyasında büyük bir kale görür. Kocaman taşlardan yapılmış, bir çok penceresi olan bir kaledir bu. Mete kalenin şatafatlı kapısından içeriye girer. Onu yaşlı bir adam karşılar. Ve ona “Evlat bu gördüğün kale Başarı Kalesidir. Bu kaleyi fethetmenin yolu içerdeki kapıları teker teker açmaktan geçer. Kapıların anahtarlarını sen yaparsın. Çünkü gerekli tüm donanım sana verilmiştir. Yeter ki onları doğru kullanmayı bil.” der. Ardından kaleden dışarı çıkar. Mete şaşırmıştır. Şaşkınlığını üzerinden atarak ilerlemeye başlar. İlk kapının üzerinde “İnanç” yazılıdır. Mete’de zaten büyük bir inanç gücü olduğundan bu kapıyı düşünceleriyle yaptığı anahtarla açar. İkinci kapıda “Çalışma” yazar. Mete bu yola baş koymuştur. Ne olursa olsun yılmayacaktır. Gösterdiği performans gücüyle yaptığı anahtarla bu kapıyı da açar. Kapılar birbirini takip eder. Ve en son kapıya gelmiştir. O kapıda “Dürüstlük” yazmaktadır. Mete buna bir anlam veremez. Düşünmeye başlar. Ve tam o esnada saatin ziliyle uyanır. Uyandığı gibi saati duvara fırlatır. Çok sinirlenmiştir. Çünkü başarı kalesinin tam son kapısını açacakken saat onu uyandırmıştır.
Günler birbirini kovaladı ve o an geldi. Sınav başlamıştı. Mete soruları teker teker yapıyor, hiç zorlanmıyordu. Sekiz bölümden oluşan sınavın tüm sorularını yanıtlamıştı. Sınavdan sonra en az doksan beklediğini tüm arkadaşlarına söyledi.
Yaklaşık bir hafta sonra sınav sonuçları açıklandı. Mete gerçekten de doksan almıştı. Öğretmen, kağıtları incelemeleri için öğrencilere dağıttı. Mete sınav kağıdını incelemeye başladı. Ve sekizinci bölümde öğretmenin yaptığı puanlama hatası dikkatini çekti. O bölüm beş sorudan oluşuyordu. Ve her soru aslında bir puandı. Fakat öğretmen, nasıl olduysa, her soruyu beş puan olarak değerlendirmişti. Böylece sınav 120 üzerinden değerlendirilmiş oluyordu. En yüksek notu Mete aldığı için 100’ü aşan olmamıştı. Mete gibi diğer arkadaşları da bu durumu fark etti. Ve hiç kimse öğretmene bir şey çaktırmamaya çalıştı. Zaten öğretmen de durumun farkında değildi. Mete o an için gördüğü rüyayı hatırladı. Ve arkadaşlarının tepkisini çekmemek için, öğretmene bu durumu sınıfta izah etmedi. Her ne kadar doksan notu sınıfı geçmesi için lazım olsa da dürüstlüğü elden bırakmamalıydı.
Teneffüs saati geldiğinde öğretmenin yanına gitti ve sınav kağıdında yapılan hatayı gösterdi. Ayrıca bu hatayı niye sınıfta açıklamadığını da anlattı. Öğretmen bunun üstüne Mete’nin dürüstlüğünden dolayı ona sözlü notu olarak yüz verdi. Mete öğretmenler odasından çıkarken öyle mutluydu ki, kendisini bir kaleyi fetheden kumandan gibi hissediyordu. Ve kalenin son kapısının neden dürüstlük yazdığını şimdi daha iyi anlıyordu.