Tony Buzan ve Raymond Keene, gelmiş geçmiş ve günümüzde yaşayan yüz dahiyi seçmeye çalışırlar. Bunu yaparken alan hakimiyeti, aktif yaşam süresi, çok yönlülük, zekâ bölümü (IQ), etkinin sürmesi, üretkenlik ve temel amaca ulaşılması gibi kriterleri dikkate alırlar. Ayrıca vizyonun evrenselliği, çarpıcı özgünlük ve dehanın düşüncelerini yaymak üzere okullar oluşturma isteği gibi üç ek puan kategorisi daha saptarlar. Sonuçta her birinden tam puan alındığında toplam 835 olur. Ve 822 puanla Leonardo da Vinci, bütün zamanların bir numaralı dahisi olarak bu listenin başını çeker.
Leonardo, 1452’de Vinci kasabasında bir noterle bir köylü kızının gayri meşru çocuğu olarak dünyaya gelir. Daha çocukken zamanın …
GÜNGÖR ÖZYİĞİT
bilgi@gencgelisim.com
Tony Buzan ve Raymond Keene, gelmiş geçmiş ve günümüzde yaşayan yüz dahiyi seçmeye çalışırlar. Bunu yaparken alan hakimiyeti, aktif yaşam süresi, çok yönlülük, zekâ bölümü (IQ), etkinin sürmesi, üretkenlik ve temel amaca ulaşılması gibi kriterleri dikkate alırlar. Ayrıca vizyonun evrenselliği, çarpıcı özgünlük ve dehanın düşüncelerini yaymak üzere okullar oluşturma isteği gibi üç ek puan kategorisi daha saptarlar. Sonuçta her birinden tam puan alındığında toplam 835 olur. Ve 822 puanla Leonardo da Vinci, bütün zamanların bir numaralı dahisi olarak bu listenin başını çeker.
Leonardo, 1452’de Vinci kasabasında bir noterle bir köylü kızının gayri meşru çocuğu olarak dünyaya gelir. Daha çocukken zamanın en ünlü matematikçisi ile bir tartışmaya girer. Ve onu mat eder. Matematik ve geometriyi öylesine iyi bilir ki, başyapıtlarındaki ölçü, uyum ve denge bunun üzerine kurulur. Leonardo büyüyünce, dünyanın en büyük ressamlarından ve Rönesans’ın yıldızlarından biri olur. Paris’te Louvre Müzesi’ndeki Mona Lisa tablosu, dünyanın en çok turist çeken sanat eseri! Ama resim, Leonardo’nun ilgi alanlarından ve yeteneklerinden sadece biri. O, yaşamı boyunca bilgiye, yeni buluşlara, insanla ve doğayla ilgili her şeyi öğrenmeye karşı sonsuz bir istek duyar. İhtirasını meraka dönüştürür.
Leonardo meslek yaşamına Floransa’da kuyumcu, ressam ve heykeltıraş olan Andrea el Verrocchio’nun atölyesinde başlar. Verrocchio’nun yaptığı “İsa’nın Vaftizi” tablosundaki meleklerden biri onun eseridir. Meleğin başında, özellikle saçlarında Leonardo’nun izleri görülür. O, saçları hep suya benzetir. Sarı bukleler su girdaplarını andırmaktadır. Bu resmi gördükten sonra, usta, çırağının kendisini bir hayli aştığını ve artık ona öğretecek bir şey olmadığını anlar. O, birbirinden farklı işlevleri olan beynin her iki yarım küresini de başarılı bir işbirliği içinde çalıştırarak sinerji yaratır.
Bilimsel Buluşların Erken Gelen Habercisi
Leonardo’nun arada bir imzasını “Deneyim Havarisi” şeklinde attığı olur. Keskin bir göze ve gözlem gücüne sahiptir. “Kuşların uçuşu” hakkında yazdığı bir kitapta, hızlı fotoğraf tekniklerinin onu haklı çıkardığı ayrıntılar vardır. Akustikten sualtı bilimlerine, meteorolojiden fizyolojiye dek pek çok konuda, zamanın önde gelen düşünürüdür. Hidrolik üzerinde uzmanlaşır. Uçan makineler konusunda ilk çalışmaları yapar. Askerlik bilimiyle bir mühendis gibi uğraşır. Botanik, jeoloji, coğrafya ve anatomi ile ilgilenir.
Kopernik’ten 40 yıl önce, not defterine büyük harflerle şunu yazar: “Il Sole No Si Mouve” yani “Güneş Hareket Etmez” Ve şunu da ekler: “Dünya ne güneş sisteminin, ne de evrenin merkezindedir.”
Galileo’dan 60 yıl önce, ayın ve diğer gök cisimlerinin yüzeylerini incelemek için iri bir büyüteç (dürbün) kullanılmasını önerir. Newton’dan 200 yıl önce de “Her ağırlık mümkün olan en kısa yoldan merkeze doğru düşme eğilimindedir.” diyerek yerçekimine değinir.
“Göz Ruhun Penceresidir”
Bütün bunlarla birlikte o, resim sanatında doruğa çıkar. Ayrıca müzik aletleri yapar, çalar ve güzel sesiyle dinleyenleri büyüler. Şarkılar besteler. Öykü ve fıkra anlatıcı olarak ün yapar. Eğildiği ve elinin değdiği her şey, usta işi olarak ortaya çıkar. O, mükemmele ulaşma yolunda sınırsız bir deneyim yapma isteği ile doludur. Tüm alanların birbirleriyle ilişkili olduğuna, evrenin bir bütün oluşturduğuna inanır. Onun için son sözü söylemesi gereken otorite insan gözüdür. Deneyimin aklın yüreği olduğunu söyleyen Leonardo için göz, ruhun penceresidir. Göz ile ilgili hayretini şöyle dile getirir: “Bu kadar küçük bir şeyin, bütün evrenin görüntüsünü içerebileceğine kim inanır!” O nedenle hiçbir eylemin görmek kadar soylu olmadığını vurgular.
Buna rağmen o, insanların çoğunun görmeden baktığını, duymadan dinlediğini, hissetmeden dokunduğunu, lezzetine varmadan yiyip içtiğini, fiziki olarak farkına varmadan hareket ettiğini, koku almadan nefes aldığını ve düşünmeden konuştuğunu söyler. Onun gözünü iyi kullanarak ve gözlem yaparak aldığı notlar binlerce sayfadır.
Işık ve Karanlığın Usta Kullanıcısı
Leonardo, resimlerinde ışık ve karanlığı çok güzel ve dozunda kullanır. Milano’da yaptığı “Müneccim Kralların Tapınması” tablosunda bu açıkça görülür. O, yüzlerin doğrudan güneş altında çizilmesini istemez. Yarı ışıkta görülen figür veya yüzlerin daha güzel olduğunu gösterir. Böylece model, yumuşak bir ışıkla aydınlanmalı ve şekilleri bozacak keskin gölgeler olmamalı. Işık hakkındaki kuramları, onun için karanlığın ışıktan önce geldiğini göstermektedir. Resimlerinde şekil ve renk, karanlıkla boğuşur. Milano döneminde “Kayalar Bakiresi” tablosunu yapar. Ve arkasından “Son Akşam Yemeği”… Hasara uğramış bu başyapıtın yarattığı psikolojik gerilime başka hiçbir yapıt ulaşamaz. Bu resim, ideal bir dünyanın yansımasıdır. Ve artık yüksek bir Rönesans dönemine girilmiştir.
Milano’dan Floransa’ya dönüşte iki olağanüstü resim daha yapar: “Mona Lisa” ve “Meryem ile Aziz Anna”. Ayrıca devlet, Leonardo’ya Floransa’nın zaferi onuruna, meclis salonuna Anghiari Savaşı’nı resmetmesi siparişini verir. Yok olan bu yapıttan kalan taslaklar, Leonardo’nun Cumhuriyet bayrağı içinde şiddetle savaşan dört atlı yarattığını göstermektedir.
Fanilik ve Ebediliğin Kesişme Noktası
Mona Lisa’nın bakışı ve gülümsemesi bugün de büyülü etkisini sürdürür. O bakışın ve gülümsemenin gizemi iyi ile kötünün, şefkat ile gaddarlığın, baştan çıkarıcılık ile masumiyetin, fanilik ile ebediliğin kesişmesinde yatar. O, Çinlilerin Yin ile Yang sembolünün batıdaki karşıtıdır.
“Sanatın Öyküsü” kitabında H. Gombrich, Leonardo’nun, paradoksun özünü içeren üstün yaratıcılığı hakkında şunları yazar: “Bulanık hatlar ve yumuşak renkler… Bir şekilden diğerine geçerken daima bizim hayalimizde bir şeyler bırakır. Yüzde anlatım iki yerde kendini gösterir: Ağzın kenarları ve gözlerin kenarları… Leonardo’nun bilinçli olarak yumuşak bir geçişle belli belirsiz bıraktığı, tam da bu kısımlardır. İşte Mona Lisa’nın bize hangi duygularla baktığından hiçbir zaman emin olamayışımızın nedeni budur.”
Bir barış adamı olan Leonardo, savaşı ‘berbat bir çılgınlık’, kan dökmeyi ‘son derece tüyler ürpertici bir şey’ olarak niteler. Savaş araçlarını, doğanın başlıca hediyesi olan özgürlüğün korunması için dizayn ettiğini yazar. Özgürlük, ona göre bedeli ödenmesi gereken en büyük değerdir.
Ortaçağ’dan Yeniçağ’a Uzanan Köprü
Mutluluğu ‘Tanrı’nın gözüyle görülen durum’ diye tanımlar. Çok yönlü bir insan olan Leonardo, bütün bu uğraşların arasında usta bir binici olarak ata biner. Kendine ait ahırları vardır. Atları büyük bir sabır, anlayış ve yumuşaklıkla eğitir. Canlıların anatomilerine büyük bir hayranlık duyduğu kadar, onlara sevgiyle yaklaşır. Kafese konmuş kuşların satıldığı bir pazardan geçse, satıcıya istediği fiyatı verir ve kuşları özgürlüğe kavuşturur.
Leonardo, tüm alanlarda olduğu gibi, aşçılıkta da zamanının beş yüz yıl ilerisindedir. Konuklarına büyük bir incelikle hazırlanmış yemekler sunmaktan zevk alır. Bütün kıvrak zekâlılar gibi espriden nasibini alan Leonardo, özellikle tantanalı saray hayatıyla dalga geçmekten hoşlanır. Canlı bir kertenkeleye iki deri kanat takarak ejderha diye saraylıları korkutup akıllarını başlarından alır.
Leonardo, yaşamının son yıllarını Fransa Kralı I. François’nın davet ettiği bir şatoda geçirir. Ve kralla yaptığı konuşmalarla, ona bilgeliğini aktarmaya çalışır.
O yaptıklarıyla Fransa Kralı’nın kollarında huzurlu bir ölümü hak eder. Buna rağmen Tanrı’dan ve insanlardan, geride yapılmamış, yarım kalmış çok şey bıraktığı için özür diler. Leonardo da Vinci, İnsan potansiyelinin ve değerinin somut bir görüntüsü olarak, Ortaçağ’dan Yeniçağ’a geçişte sağlam bir köprü olur.
Bilgeliğin İlkeleri
Beş bin sayfayı bulan not defterlerinin ve sanat yapıtlarının yanı sıra, dehanın gelişimi için, günümüzde psikologların ve beyin araştırmacılarının keşfettikleri dört ilkeyi miras bırakır:
1. Sanat bilimini çalışın
2. Bilim sanatını çalışın
3. Görmeyi öğrenin (Tüm duyularınızı, özellikle de görüşünüzü geliştirin)
4. Yukarıdakileri, her şeyin bir şekilde her şeyle bağlantılı olduğu bilgisi ışığında uygulayın.
Son günlerinde defterine şöyle bir not düşer: “İyi geçirilen bir günün huzurlu bir uyku getirmesi gibi, iyi yaşanmış bir ömür de huzurlu bir ölüm getirir…”
LEONARDO’NUN NOTLARINDAN…
< Tanrı’ya ve insanlığa karşı suç işledim. Çünkü eserlerim ulaşmaları gereken ustalığa ulaşamadılar henüz.
< Ruh elle birlikte çalışmadığı zaman sanat yoktur.
< Demir kullanılmayınca paslanır, su akmadığı zaman saflığını kaybeder. Eylemsizlik ise insan zihninin dinçliğini alır götürür.
< Bilmek yeterli değildir, uygulamalıyız. İstekli ve hevesli olmak yetmez, yapmalıyız.
< Tehlike ve sıkıntı anında bile gülebilen, acı çekerken daha da güçlenen ve cesaretlenen kişileri severim. Kaçmak ve sinmek küçük zihinlerin işidir.
< İnsan ayağı bence bir mühendislik harikası ve mükemmel bir sanat eseridir.
< Bilmenin zevki en yüce ve asil hazdır