Menzil Hedefler ve Zaman
Hayatı kolaylayan ve güzelleştiren işlerle ilgilidir menzil hedefler. Ve bunlar ne sadece zorunludur ne sadece seçimliktir. Yolu, yürüyüşü bir önceki bölümde serimini çıkardığımız “durumdan ibaret” yaşayışın insanları için de bir “menzil iş” vardır. “Kendi takvimini kendi belirleyen” insanlar için de bir menzil iş vardır.
Donanımlar edinmek, öğrenime girmek, belgeler hak etmek, vb. işler menzil hedeflere yönelmek anlamındadır. Bazı menzil hedefler var ki bir organizmanın; ister biyolojik ister meslekî ister sosyal olsun bir organizmanın safhaları olarak görünürler. Kıdem almayla ulaşılan menziller gibi. Miço girip kaptan çıkmak gibi. Teğmen girip general çıkmak gibi. Çırak girip usta çıkmak gibi. Memur girip müdür yahut başkan çıkmak ya da traktöre geçmek, oraktan patosa geçmek gibi. Tezgahla başlayıp üretim bandına geçmek, esnaf girip sanayici olmak, tecirlikten mağazalar zincirine sahip olmak gibi. Yerel işletme iken uluslar arası holding olmak, mühendis girip patent zengini olmak gibi. Makastar iken modelist olmak, teknik ressam iken tasarım canavarı olmak gibi. Muhabir girip yayın yönetmeni, metin editörlüğünden yayıncılığa yükselmek, öğretmen iken dershane/okul kurucusu olmak gibi. Bulaşıkçı iken aşçı… Emekli olmak gibi… Fidanın meyveye durması gibi. Pınarın denize ulaşması gibi. Fakat bu örneklerin çoğu bir şey meydana getirmek örneği iken bir kaçı “durumdan ibaretliği” bozmadıktan sonra zaten kendiliğinden varılan menzil örnekleridir. Yazık ki bir şey meydana getirmek örnekleri sayıca çok ama o örneğe giren insan sayısı azdır. Buna karşın durumu korudukça kıdemle varılan menzil örneği sayıca az ama o örneğe giren insan sayısı çoktur.
Bütün projelerimiz, yine birer menzil hedeftirler. Öğrenimlerimiz, yani, ilk – orta – yüksek öğrenim aşamaları da kurs ve seminerlerimiz de hep birer menzil hedeflerdir. Evlenmek de. İmtihanlar. Bir iş güç edinmek, ya ilgimizin yüksek olduğu sektörün iddialı kuruluşlarından birinde çalışan olmak yahut dükkan, atölye, yazıhane, vb. açmak da hep menzil hedeflerdir. Yoksa bir insan bunları yapmadan da geçim edebilir. Zarurî ihtiyaçları karşılamak için falan değildir yani şu saydıklarımızın hiç biri.
Çoğunluk, bu hedeflere yönelik para biriktirmek, öğrenim almak, tanışlar kazanmak, cefaya katlanmak getirirler beraberlerinde. Ve bu hedeflere gün gün ulaşılır, mevsim mevsim ulaşılır. Daha çok gün gün. Harcadığınız paradan günlük bütçede bu menziliniz için madde açarsınız. Yol masrafınızı kısarsınız mesela. Ve belki bunun için yarım saat yayan yürürsünüz. Günün seçimlik işlerinden biri olan öğreticiler edinimi işte bu menzil hedef içindir. Dolayısıyla ya günlük bütçenizde bu işin yeri vardır; kitap, kurs ücreti adıyla yahut sadece zaman işgali ki bu vakti kütüphanede veya bir hocanın dizi dibinde geçiriyorsunuzdur.
Nefis terbiyesi, dinini en iyi şekilde öğrenmek, dünyada olup-bitenlerin künhüne varmak, yeni yerler / insanlar tanımak için gezmek, tabiatı görmek için doğa gezileri yapmak, hayvanlar alemine ya da bitkiler alemine girmek, gökyüzüne ilgi duymak, vs. işler de birer menzil hedeflerdir.
Bir kitap yazmak. Roman, ders kitabı, meslekî bir kitap… Birikiminizi, görüşlerinizi insanlara seminer veya konferanslar ile açmak. Saymakla bitmez. Muhtaçlara yardımlar ulaştırmak. Barışı yaymak, savaştan uzaklaştırmak, vd.
Bu işlerin hiçbiri de “hadi ben teferrüce çıkıyorum” deyip çıkıp gitmekle olmaz. Gün gün, yıl yıl dokunan bir halı gibidir. Sebat ve gayretle yürünen yolun duraklarıdır o menziller. Menzil günlerinin adları vardır hem. Diploma töreni günü, ya da sertifika. İcazetname günü. Terfi zamanı. Posta oturma. Doktora alma. Tez verme. Bitirme imtihanı. Kitabın yayınlanması. Gezi albümü. Laboratuvar çalışma raporu. Gökyüzü güncesi…
Kısacası tamamen seçimlik yahut tamamen zorunlu diyemediğimiz işlerimizden biri olan; hayata, kendimize, dünyaya teklif ettiklerimiz cümlesinden menzil hedefler, hem günlük hem döngüsel hedeflerde yer alıyor. Buna azmetmek diyoruz. Ne demişler eskiler “azmin elinden ne kurtulabilir ki?”.
Menzil sanılan hedef iş müsveddeleri ile karıştırmamak lazım. Cep telefonum olsun istiyorum. İyi, olsun. Dört çeker cipim olsun. O da olsun. Falanım olsun feşmekanım olsun. Olsun olsun da niye? İşte, bir hedefi menzil yapan onun niye istendiğidir. Dağ evim olsun bir de bağda hemi sahilde… Allah gözünü doyursun kardeşim olsun olmaya ama niye? Yaşam kalitesi yüksek bir hayat istemek hakkım değil mi? Diyelim hakkın. Yani sırf bir hakkı kullanmak için mi bu hedeflere göz dikiyorsun? Bilinmeli ki, bir menzil hedef sahibi olmak; “kendi felsefenizi” inşa etmek meselesidir. Kendisi inşa etmeyip taklitçi olarak bile bir felsefeye katılmak (bu belki de kapılmaktır) icabeder. “Asgari okuma seviyesi kadar oku, sigortalı bir işe gir, sabahın akşamın belli, tatilin belli olsun, emekli olana kadar çalış, emekli ol, ölmeyi bekle”. Bu bir felsefe. Menzil emekli olmak. Eh beğenin beğenmeyin. Beğenenler var. Hem hiç az değil. Ülkemizde onmilyondan çoklar.
Şu “insan zekasının ilerlemeleri üzerine” yazılmış o kadar çok eser var ki bunların çoğunda “insanoğlunun dünyaya ilk geleninin eşyanın isimlerini öğrenmiş olarak gelişi” hep es geçilmiştir. Dolayısıyla bütün insanlığın anonim bir düşünme sanatı sahibi oluşu ve özelde her bireyin kendine özel düşünme sanatı, yani şahsiyet inşası içinde olgunlaştığı görmezden gelinmiştir. Alet konusunu ele alarak mesela; onun meydana çıkarılışının bir, “niye” bir de “nasıl”lığını, önce insanlığın ve sonra kişinin felsefî muhassalasıyla kurulu olduğunu göstermeye çalışayım. Bir önceki başlıkta, “takvime yetişmek” demiştik hatırlayınız. Oluş-bozuluşun cereyan ettiği bir mevsim var. O süre içinde ekim yapmalısınız. Nüfusunuza yetecek kadar ekini kazandıran ekim/dikim hazırlığını toprağın soğuması öncesi bitirmelisiniz.
Ancak nüfus arttıkça, ekim/dikim hazırlığını çabuklaştırmalısınız. Zira önceki süratle ekilebilecek miktar nüfusa yetmemektedir. İnsan gücüyle ne çok hızlanırsanız hızlanın bir yerden sonra süresi içinde ekimi tamam edemeyecekseniz bu belli. Şu halde ekimi hızlandıracak şekilde organize olmak ve/veya alet edinmek zorunluluğu doğmuştur. Sonuç şu ki, tabiatın takviminden geri kalındığında ona yetişmekte elverişli alet edevatı “niye” meydana çıkardığımız açıklık kazandı. Nasıl meydana çıkıyor peki? Hacivat misali “yar bana bir eğlence medet” demeyle olmuyor. Hatırlıyor musunuz? Günün hedeflerini ele aldığımızda bir öğreticiler edinmek paragrafı açmıştık. İşte orada, neyin ne olduğunu bilmek imkanı olan düşün-öğren yoğunlaşmasını konuştuk. İşte böyle bir insan olduğu için kişi “sabanı” icad etmiştir. Ben pek ihtimal veremiyorum ama, belki ilk elden sabana kendini koşmuştur.
İşte bir alet ediniminin, sürekli öğreticiler edinmekle ve dahi sürekli izlemeyi, ölçmeyi, tartmayı, kurgulamayı, denemeyi iş edinmekle bir ilişkisi var. Gerek duyulduğunda zaten, hazır oluşumuz sayesinde çıkar yol keşfi, doğuyor. Ve mesela çalışma yeri veya kırılacak madene göre bir kazma fikri uyanıyor. Bu da Gözlem ve keşifte bütüncül bir yaşayış getirmektedir. Böylece kavrayışımız zihinsel sonuçlandırma kazandırıyor bize: Muhassala. Çağrışımlar dünyası yani bir anlamda. Büründüğü renge ise kişisel felsefemiz demek gereği altındayız.
Bu yürüyüşle insan, hayatını kolaylaştırmakta. Belki, korkulana karşı hazırlanmadır bu. Korkulan şey ile gelmesi beklenilen şey hemen hemen aynı şeydir diyor Bertrand Russel. Gelişi halinde veyahut gelişiyle yanında getirecekleri şeylerden kaçınacağımız, sakınacağımız şeyler edinip hazırlamak dürtüsüdür bir yerde alet hasıl edişimiz. Belki. Belki de isteklerimiz uyarınca alet ediniyoruzdur. Salt kaçınmak olsun yahut salt isteklerimiz olsun “meydana çıkarmaya” yöneldiğimiz şeyler bize iş açar, iş çıkarır ki işte onlar menzil hedeflerimizdir. Menzil hedefler icat eden kişi/zümre veya o kişi/zümreye öykünen kişi/toplum aynı yönelişin açtığı işe uygun bir didinmenin içine giriyor. Birbirinden besleniyorlar. Bu didinmenin bir bilimi var dünyamızda: Teknoloji.
Alet edevat edinişi cümlesi dersek teknolojiye, o, edindiğimiz felsefemizle doğar ve yaşar. Yanı sıra, yaşayan teknolojimizde felsefemizde değişmeler yapar. Çünkü ikisi de hareket içinde olan şeyler. Sonra içinde bulunduğumuz gibi durumlar peydahlanır. Mesela; neyin nasıl dünyamıza girdiğini kestiremediğimiz “en yerinde yönetime ulaşmak için mi en çok kazanmak için mi olduğunu açıkça belirtemediğimiz” çağdaş yönetim teknikleri gibi.
Burada tekrar etmek gereği doğdu. Edindiğimiz menzil hedeflerimize, bizi, şüpheden uzak tereddütsüz ulaştıracak tarza sahip olmalıyız.
Gerekli – gerçek – geçerli – yerinde – yeterli – doğru – yararlı yönüne bağlı bir tarz mı yoksa tersten bir yöne bağlı tarz mı?
Menzil koyuşumuzu, yararlı olandan gerekli olan yönünde kurarsak; neyi, nasıl işlettiğimizi / iş edindiğimizi karman çorman buluruz zamanla. Aksi istikamet ise bizi keşmekeşe uğratmaz. Yine de unutmamalıyız diye bildiğimiz, saydığımız, bağlandığımız bir felsefemizin beslediği tarzla yaşar gideriz. O felsefe ki, bize ya gerekliden yararlıya yahut yararlıdan gerekliye yönünde iş yaptırır, menziller edindirir.
Yani niçin yaşıyoruz? Niçin dünyadayız sorularına yakıştırdığımız cevaplarla bir felsefemiz olur. Menzillerimiz ve o menzilin alt safhaları dolayımında kendimize çıkardığımız işlerimizle zaman algısı ve önemsemesi kazanırız. Belki de algı ve önemsemelerimiz arasında zaman ile ilişkili olan bir şey kalmaz. Şu an yaşadığımızda olduğu gibi.
Diyor ki bugünün işletmecilerinin çoğu; “bana 24 saat az geliyor”. Aslında ona bütün ömrü yeterli gelmiyordur, gelmeyecektir. Çünkü bir menzil edinmiş değildir yahut edindiği menzille alakasını tam tayin etmeden alt hedeflerine yönelmiştir. Örnekleyelim: Girdimi – çıktımı çok iyi, hiç kayıpsız kaydedersem biliyorum ki işletmemi daha iyi idare edeceğim. Bu işe yarayan bir cihaz varmış, bilgisayar, hemen onu almaya bakmalıyım. Bilgisayara yönelir ve ondan bir tane alır. Bir bakar ki, daha kendisi, girdi nedir çıktı nedir ve onları kaydetmek nedir bilmiyor imiş. Haliyle hem bilgisayarla hem kaydetmek meselesiyle boğuşur halde bulur kendini. Neden? Çünkü, bilgisayara yöneldiği zamanlarda dahi girdi-çıktı kaydından habersizdir, bilmiyordur. Dolayısıyla zaten koşuşturmacasında boğulduğu işlerine bir iş daha eklenmiştir. Ve o, bilgisayarla boğuşması, iyi kötü koşturduğu işlerini de yavaşlatmaya başlamış. Sonuç, “bana 24 saat yetmiyor”. Zaman, Battal Gazi değil ki, “yettim abi” diye gelsin beklentisiyle çağırabilelim.
Menzile has işleyiş öğrenir ya da bir işleyiş keşfedersin. Onda belirsiz bırakılmış bir yan kalmamacasına netleştireceksin. Buna göre bir iş akışı tarif edeceksin. Belgesi, ibrazı, itirazı, aksaması, geri döndürülmesi, vs. Her adımıyla tarif edeceksin. O tarife uyan araç gereç kullanacaksın. O araçların kullanımını öğrenmiş ve biliyor olacaksın. Bütün bunların sonucunda saatlik, günlük, haftalık, aylık, mevsimlik, dönemlik iş bitirme ölçüsü belirecek. Edindiğin yeni menzil hedeflere, bu yapınla yer vereceksin. Önüne bu yaklaşımla yeni menziller koyacaksın ya da koymayacaksın, tehir edeceksin. Belki de gündem etmeyeceksin.
Yazan: Tahsin Yılmaz Kaynak: AKİS KİTAP