Belirsizlikler ve Zaman
“Belirsizlikler karşısında insan”. Bu konu, bir düşünüşe sebep olan hiçbir şeyde ilgisiz kalınamayacağını söyleyebileceğimiz bir konudur. Hatta çağımızda “bütün bilimsel birikimi tekrar sorgulatan” etkisi olmuştur. Bu etki “kesinlikler arası karar verme”, “bulanık mantık” başlıklarında kendisini göstermektedir. Aslında konunun bu başlıklarla ele alınması, “belirsizlik yoktur” önyargısını ispat uğraşısından başka bir şey sayılamaz. Eğer bu önyargıyı “her şeyin teorisi”ni bulmayı anlamsız bulan biri sahipleniyorsa kaale alınma değeri taşıyan bir adamdır o. Yani, herşeyin kendine has bir teorisi vardır ve bu yüzden belirsizlik yoktur diyorsa o kişi, doğru söylemektedir.
Ancak şunu hep hatırda tutmalıdır. İnsanoğlu dünya hayatı süresince, 0-2 yaş döneminde yaşadığı belirsizlik gibi bir belirsizlikle hiç karşılaşmayacaktır. İki yaşına kadar içinde olduğumuz belirsizlik seviyesinin yüksekliğine, başka hiçbir dönemimizde rastlamayız. Doğmadan öncemizi ve ölüm anı devrelerimizi bilemediğimiz gibi 0-2 yaş arasını da tam bilemiyoruz. Ancak 0-2 yaş arasını hiç değilse gözlemleyebilmekle birlikte gözlemlerimizi ölçebiliyoruz.
Evet, ne bildiğimizi bilmediğimiz bir çağımızda koklamakla görmekle duymakla dokunmakla tanımaya başladığımız dünyada sadece “öğrenmek” melekemizle hangi durumda ne yapmamız veya yapmamamız gerektiğini buluyoruz. Eğer bilincimizin farkında isek o çağlarımızda; başımıza geleni, karşımıza çıkanı ancak zamanın getirdikleri diyerek tanımlamayı yeterli kabul etmemiz gereken tek çağ o çağımızdır. Başka zamanlarımız için böylesi bir kavrayışa yer veremeyiz. Peki belirsizlik de demeyelim mi? Evet, belirsizlik de demeyelim diyorum. Şöyle ki, en çaresiz bırakılmış bir çağımızda etrafımızı ve durumumuzu tanımayı ancak duymak, dokunmak, koklamak, görmekle sağlıyoruz da ilerleyen çağlarımızda tanıma vasıtalarımıza çok esaslı ne ekleniyor sanki? Eklenen var tabi. Ve o da öğrendiklerimizin birikimi. Yani, öğrendiklerimizle edindiğimiz tanıma yetkinliği; öğrendiğimiz hiçbir şey yokken başlamışlığımızdan daha aşağı seviyede mi? Değil. Dünyadaki kıdemimiz arttıkça belirsizlikler azalmıyor belki fakat bildiklerimiz de çoğalıyor.
Dolayısıyla, hiçbir bakımdan yetişkin bir insan için belirsizliğin, zaman tayinindeki, zamanı kullanmadaki başarısızlığımıza mazeret sayılmasını kabul edemeyiz. İmtihana girdiniz. İmtihan edenin size ilişkin değerlendirmeleri açıklanana kadar geçen sürede, değerlendirme sonuçlarına göre yapacaklarınızı belirleyemez misiniz? Yani sonuç bilinmiyor diye bir hazırlık içinde olmayacak mısınız? Böyle bir şey akla sığar mı? Neyden imtihan edildiğiniz belli. Ee imtihana girdiniz ve çıktınız. Nasıl bir performans sergilediğinizi de imtihan sonrası, hem kendinizi hem kaynakları tarayarak öğrendiniz. Daha ne? Sonuç belli olmadı mı? Yani açıklanması mı gerekiyor? Sonucun bildirilmemiş olması onun belirsizlik içine itilmesini gerektirmez.
Biliyorsunuz ki, balık göçü başladı. Av için her gerekeni temin ettiniz. Ava çıktınız. Sonucun hangi somutlukta görüntüsünün alınacağını elbette avdan çekildiğinizde bileceksiniz. Ama sonuç belirsiz miydi yani? Belirsizliğe önem yüklemek yerine henüz bilmeme üzerine hareket etmek lazımdır. Şundan da eminiz ki, bildiklerimizle amel ettiğimiz sürece bilmediklerimizi de öğrenmekteyiz.
İnsan çiğ süt emmiştir. Vallahi, şu yazdığı satırları okuduğunuz kişi sütten başka bir şey yiyemeyecek çağlarında iken hiç pişmemiş süt içmedi de emmedi de. Yani dolayısıyla ben çok güvenilir bir kişiyim diyeceğim ve siz de güveneceksiniz öyle mi? E öyle tabi. Çünkü ben gerçekten çiğ süt emmedim. Tabi buna dayanarak benimle ilişkiye girdiğinizde kendinizi emniyette hissedecekseniz ancak akla ziyan demek gerekir. Akla ziyan demeyecekseniz, bana güven duyulması bakımından ikna edici belirliliği çiğ süt izahında şeksiz, şüphesiz açıklamanız gerekiyor. Şerhsiz, hepimiz bilmekteyiz: İnsan çiğ süt emmiştir derken, kişi hakkında ne mutlak iyidir ne mutlak kötüdür deyilemeyiş, itimat olmazlığı işaret edilmiştir.
Her türlü belirsizlik gibi görünen duruma yönelik bir yaklaşım örneği işletebilir miyiz? Belki. Belki de değil. “Belki, belki de değil” dedik, aa kendimizle ters düştük. Şaka yaptım. Baştan ne dedik, her şeyin kendisine has bir bilinirliği vardır. “Herşeyin teorisi” üstüne konuştuklarımızı hatırlayınız. Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum. Eğer halimize, olgularımıza, haber ve kişiye, kuruma karşı “zihnimizde ona ait bir yer tahsis ederek” şu belirsizlik meselesine hal çaresi bulabiliriz. O yerdeki bilgilerimizi, o şey hakkında her edindiğimiz bilgi ile güncellersek, yani hep tanıma – tanımlama dikkatinde olursak; o şeyi içeren o şeyle ilgili olan her durum karşısındaki bilme seviyemizi yüksek tutabiliriz. Bu da bize zaman algısı, zamanla eşleştirme ve zaman tasarrufu bakımından isabet kazandırır.
Yazan: Tahsin Yılmaz Kaynak: AKİS KİTAP