GELECEĞİN ve GEÇMİŞİN KADERİ: ŞİMDİ

0
1021


Neden böyle düşman görünürsünüz

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar.

Cahit Sıtkı Tarancı

İş yerinde oturmuş, önünüzdeki dosyayı inceliyorsunuz. Bir anda sayfaları çeviren parmaklarınız bir sayfada takılıp kalırken, gözleriniz çevirdiğiniz sayfanın dışında bir yerlere kayıyor, donuklaşıyor, görüntüler netliğini kaybediyor ve zihninizin derinliklerinde tam olarak farkında olmadığınız bir anıya gidiyor, bazı görüntüler görüyor, konuşmalar duyuyorsunuz.

Kelimeleri anlamasanız bile bu bir tartışma, bir iç hesaplaşma ve bedeniniz o tanıdık ağırlık, baskı ve soğukluk duygusuyla doluyor yeniden. Ter içinde, bir anda zamandan ve mekândan koptuğunuzu fark ediyorsunuz ve hızla geri geliyorsunuz.

Beklide bu sayfaları okurken defalarca bunu yaşadınız. Tam olarak nereye gittiğinizin farkında değildiniz ve neden oraya gittiğinizi de bilmiyordunuz. Bekli de farkındaydınız ama hangi kelime, hangi cümle sizi oraya götürdü, onu bilmiyordunuz.

Bu ve buna benzer tabloları zaman zaman yaşarız. Çevremizde birilerinin söylediği bir söz, gördüğümüz bir şey; bizi farkında dahi olmadan, sayısını bilmediğimiz irili, ufaklı birçok anıya götürür.

Araba sürerken, televizyon izlerken, yemek yerken, tuvaletteyken, banyo yaparken, dişlerinizi fırçalarken, biriyle konuşurken, yürürken, balık tutarken, spor yaparken hatta bir kitap okurken sık sık geçmişe gidersiniz.

Oysa geçmiş öyle güllük gülistanlık bir yer değildir. Geçmiş, aksine fırtınaların koptuğu, başarısızlıkların yaşandığı, ezilmişliklerin, dışlanmaların, küçük düşürülmüşlüğün, hayal kırıklıklarının ve acıların olduğu, çatışmaların geldiği bir yerdir.

“ O gün bunu yapmasaydım, şimdi kim bilir nerelerdeydim.”

“ Hayatımda yaptığım en büyük hataydı o.”

“ Keşke farklı davranabilmiş olsaydım.”

“ Kim bilir şimdi her şey ne kadar farklı olurdu.”

“ Bana bunu nasıl yaptı?”

“ Bunu hiç hak etmemiştim.”

“ Eğer yaşıyor olsaydı…”

Bu cümlelerdeki üzüntüyü, sıkıntıyı fark edin lütfen.

Hepimizin sık sık içine düştüğü bu ruh hallerinin hiç biri şimdiye ait değildir. Şimdide suskunluk, pişmanlık, keşkeler, kayıplar yoktur. Bu duyguların hepsi geçmişe aittir.

Bu duygu ve düşünceler bizi boğar, esir alır. Hatalarımızı ve uğradığımız haksızlıkları düşünür ve bu düşüncelerin pençesinde kıvranıp dururuz, sanki onlardan hiç kurtulamayacakmışız gibi.

Bir çift konuşmaya başladığında, söz dönüp dolaşıp geçmişte bir birlerine yaptıkları yanlışlara, birinin söylediği ve diğerinin rahatsız olduğu bir cümleye, karşılanmayan bir beklentiye gelir.

Söz konusu olan hep geçmiştir ve geçmişe gidildiğinde ilk akla gelen şeyler hep olumsuzluklardır. İlk önce geçmişteki felaketleri, acıları anımsarız. Düşmanlık duygularımız, öfkemiz, öç duygularımız da geçmişte barınmaktadır.

Bunların hangisinden bu güne kadar fayda sağladık acaba?

Mutsuzluğun temel nedenlerinden biri de; içinde bulunduğumuz anın dışına çıkarak, geçmişe yaptığımız huzursuzluk ve tedirginlik dolu yolculuklardır.

Geçmişimizde hep olumsuzluklar mı var? Elbette hayır. Ama insanoğlunun tercihi çoğu zaman olumsuz olana gitmektir.

Arkadaşlarınızla ailece gittiğiniz bir piknikte oğlunuz ağaca çıktı ve uzunca bir süre sonra zorlukla aşağı indirdiniz. Boşa geçen saatlerinize ve harcadığınız o istek dışı enerjiye hayıflanmaya vakit bulamadan, çocuğu ağaçta bir böceğin ısırdığını, inerken de üstü başının yırtıldığını ve derisinde hafif çizikler oluştuğunu, halen korkudan titrediğini fark ettiniz.

Eğlenmeye gittiğiniz bu yerde daha başınıza ne geleceğinden habersiz, tadınız kaçmış bir şekilde, gece olmadan mangalı yakmayı düşünürken, arkadaşlarınızın çocuklarından haber alamadığını duyuyorsunuz. İki çocukta ormanı keşfe çıkmışlar ve kaybolmuşlar.

O günkü pikniği düşündüğünüzde ilk aklınıza gelen bunlardır, değil mi?

Bir arkadaşınıza yaşadığınız bu pikniği anlatırken ilk değindiğiniz şey; oğlunuzun nasıl sizden habersiz ağaca çıktığı ve daha sonra saatlerce onu indirmeye çalıştığınız olacaktır.

Bir bakın bakalım; bu düşüncelerin hangisinde manzaranın güzelliği, çamların kokusu var? Kuşların ötüşündense hiç söz edilmemiş. Ya bu olaylar başlamadan önce geçirdiğiniz keyifli saatler oraya gelirken duyduğunuz heyecan nerede?

Ara sıra eski arkadaşlarınızı hatırlar mısınız, özellikle can ciğer arkadaş olduklarınızı? Onlarla ayrılma nedeninizi de hatırlıyorsunuz, değil mi? Onunla yaşadığınız güzel anlardan önce, kavgalarınız ve yaşadığınız tatsızlıklar hücum ediyor beyninize, değil mi?

Zihnimizin, daha doğrusu bilinçaltımızın önemli bir görevi vardır. Bilinçaltımız bizi korumakla görevlidir ve bu sebeple ilk önce olumsuz olanı hatırlatır bize.

Bu koruma her zaman amacına uygun gerçekleşmez. Zaman zaman güzel bir olayı gölgeleyen, kara bir sis gibi olabilir. Yaşadığımız çok güzel anlar olmuştur ama olumsuzluk sisleri bu güzelliğin etrafını sarmış ve görünmesine engel oluyordur.

Geçmişte yaşadığımız güzellikleri hatırlama eğilimimiz sınırlıdır, çünkü geçmişte yaşanan güzel duygulara yaşanmış ve bitmiş gözüyle bakarız. Fakat geçmişte yaşanan olumsuzluklara karşı tavrımız maalesef aynı değildir.

Aynı olumsuzlukları defalarca teraziye koyar, tartar biçeriz. “Keşke şöyle söyleseydim, kahretsin neden bu düşünce o anda aklıma gelmedi”. Aslında olay olup bitmiştir ama zihnimizde halen devam ediyordur.

Elbette ki yaşadığımız olaylardan ders çıkarmalıyız ve bugünün sorunlarını bugün çözmeliyiz. Yarın çözmeye kalkarsak, yarın yaşayacağımız güzellikleri ve mutlulukları da sonsuz ve belirsiz bir geleceğe erteleriz.

Sorunları yaşadığımız anda çözmemiz, mutluluğumuzu, o mutluluğu yaşadığımız anda tatmamız gerekir.

Geleceğinde, geçmişinde kaderi şu anda belirlenir. Burada, şu anda yaptığımız bir olay, davranış, yarının geçmişini oluşturur.

Şimdiyi yaşarken; geçmişi düşündüğünüzde, yarının

nasıl olacağını belirler, şekillendirirsiniz.

Geçmişi ve Geleceği “Şimdi” Belirler

Ø İşlerinde mutlu olmayan insanlar

Ø İşi karın tokluğuna yapan insanlar

Ø Tesadüfen o işte bulunan kişiler

Ø Ailenin açık veya gizli zoruyla iş yapanlar

Ø Ders çalışmak istemeyen öğrenciler

Kısaca yaptığı işten zevk almayan herkes, çalışırken sık sık saatine bakar. O insanlar için zaman bir türlü bitmek bilmez. Oysa bu insanlar, yaptıkları işe odaklanarak geçirseler, bir saat sonra evde yaşayacakları, barda yaşayacakları ya da dışarıda yaşayacakları zevki o anda alacaklardır.

Anı yaşayan insan özgür ve rahat hisseder, mutlu ve huzurlu olur, anı yaşamak başarı ve güç getirir, anı yaşamak çözüm üretir.

Yaptığınız iş, bulunduğunuz mevki, içinde bulunduğunuz durum, şartlarınız iyi ya da kötü, ne olursa olsun; şimdiyi yaşamanın tadına vardığınız zaman, hayatın ne kadar güzel, ne kadar olağanüstü olduğunu hissetmeye başlarsınız.

Kısacası; geçmişi de, geleceği de şimdiki an belirlemektedir. Şimdiyi yaşamayı başaran, kontrol edebilen kişi her ikisini de kontrol ediyor demektir.

Bir zamanlar, tahta oymacılığıyla uğraşan, hayatın sadece yüzeyinde kalmayıp, hakikatlerini de hissetmeyi beceren yaşlı bir usta yaşardı. Bu ustanın, her şeyden şikayet eden bir çırağı vardı. Çırak başına gelen en küçük sıkıntıdan bile şikayet ediyordu. Hayat onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan ve mutsuzluklardan ibaretti.

Ustası bir gün çırağı tuz almaya gönderdi. Adeti olduğu üzere, çırak söylene söylene denilen şeyi yaptı. Döndüğünde ‘Şimdi tuzun ne gereği vardı?’ gibisinden bir edayla tuzu ustasının önüne koydu.

Usta ona, şimdi bir avuç tuzu bir bardak suya döküp karıştırmasını söyledi. Çırak yine suratı asık bir şekilde söyleneni yaptı. Usta ‘Şimdi de o suyu iç’ diye emretti. Çırak, önce kaşlarını çattı. Bir bardak tuzlu suyu içmesini nasıl isterdi ki ustası? Ama ona olan saygısından, zorlanarak da olsa bardaktan bir yudum aldı, almasıyla da tükürmesi bir oldu.

‘Tadı nasıldı?’ diye sordu usta.

‘Acı!’ diye kızgınlıkla cevap verdi çırak.

Usta anlamlı anlamlı gülümseyerek çırağı bu defa köyün kenarındaki tatlı su gölünün kıyısına götürdü. Çırağına aynı şeyi burada yapmasını, bir avuç suyu göle atmasını ve gölden su içmesini söyledi.

Çırak söyleneni yaptı, tuzu göle atıp, gölün tatlı suyundan kana kana içti. O ağzının kenarlarından akan suyu eliyle silerken ustası sordu:

‘Tadı nasıldı?’

‘Bal gibi tatlı!’ diye karşılık verdi çırak.

‘Tuzun tadını alabildin mi?’

‘Hayır’

Bunun üzerine, bilge usta, suyun yanında diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve ona ömrü boyunca unutamayacağı şu dersi verdi:

‘Evladım! Hayatımızdaki sıkıntılar tuz gibidir, ne azdır ne de çok. Sıkıntıların miktarı hep aynıdır. Ancak, bu sıkıntıların kişiye ne kadar ıstırap vereceği onun neyin içine konulacağına bağlıdır. Bir sıkıntının, ıstırabın olduğunda yapman gereken şey duygularını genişletmektir. Bardak olmayı bırakıp, göl olmaya çalışmaktır.’

Şimdinin İçinde Çocuk Olmak

Anı en iyi yaşayan kimlerdir sizce? Kesinlikle haklısınız, çocuklardır.

Çocuklar anın içinde yaşarlar. O nedenle mutludurlar, o nedenle biz yetişkinlerden daha çok gülerler, oynadıkları oyunun içine dalıp giderler, çevreden gelen sesleri, düşünceleri duymazlar. Çünkü anın içindedirler. Gülerken tamamen içten gülerler, çünkü art niyetsiz, amaçsız ve doğaldırlar.

Çocuklar zamanı şimdi, geçmiş, gelecek diye bölmez, böyle bir yanılgıya düşmezler. Bu yanılsama büyüklere ait bir yargıdır. Çocuklar için sürekli bir an vardır. Buda içinde yaşadıkları andır. Şimdi ve buradadırlar. (“here and now”).

Çocukları gözlemlediğinizde, anı nasıl yoğun yaşadıklarını görebilirsiniz. Oyun oynarken, o oyunla bütünleşmişlerdir.

Çocuklar mutludurlar. Anı yaşadıkları için geçmişin sıkıntısı ve problemleri yoktur dünyalarında. Yaşadıkları problemi birkaç saniye sonra, hatırlamayacak şekilde geride bırakmışlardır.

Bu ve birçok nedenden dolayı zaman zaman çocuk olabilmeliyiz. Bu aslında sanıldığı kadar zor değildir. Ne de olsa biz de bir zamanlar çocuktuk. Bir zamanlar öyle davranabiliyorduk. Öyleyse tek yapmamız gereken içimizdeki paslanmış çocukluğu biraz yağlayıp, harekete geçirmektir.

Bir kez kendimizi sıkmayı, sürekli tetikte olmayı, gergin bekleyişleri bir kenara bırakıp, rahatlayıp, içten bir gülümseyişle yaşama baktığımızda, o zaten var olduğu yerden yani içimizden çıkıp gelecektir.

Ya Beyniniz Sizi Yönetir Ya Siz Beyninizi

Kendimizi boğarken, hayat yüz kat daha kısa gelmez mi?

Friedrich Nietzsche

Bir insan bir günde 50.000’e yakın düşünce üretir. Bu düşüncelerin bir kısmı olumlu, bir kısmı olumsuzdur. Bir kısmı şimdiye, bir kısmı geçmişe ve bir kısmı da geleceğe aittir.

Çoğunluğu geçmişe ait olan olumsuz düşüncelerimizi sürekli pişirmek, altındaki ateşi sürekli körüklemek, tazeliğini korumak elbette bir yoldur. Her ne kadar bize bir kazanç sağlamasa da, bu bir yoldur.

Arzu ederseniz geçmişinizi irdeler, tahlillerde bulunur, her fırsatta deşersiniz ya da geçmişte ne olmuşsa olsun, yok sayar hayatınızdaki güzellikleri anımsar veya şu anki güzellikleri yakalamaya bakarsınız. Mutlu, huzurlu, ağrısız bir baş istiyorsanız bunu yaparsınız. Aksini istiyorsanız da yine ne yapacağınızı biliyorsunuz.

Tabi geçmişten kurtulup, şimdiyi yaşamak kolayca, hemen olacak bir şey değildir. Ha deyince geçmişten kurtulamazsınız. Geçmişi olduğu gibi yok saymakta, zaten bir çözüm değildir.

Asıl çözüm geçmişi bizi rahatsız etmeyecek şekle getirmek ve bunu da bilinçaltı düzeyinde yapmaktır.

Bir danışanımla yaptığım çalışmayı kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum:

Danışanım 40’lı yaşlarda bir beydi. 25 yaşından beri sürekli kalp ağrısı çekmekteydi. Bu ağrı yüzünden birçok doktora görünmüş ve defalarca testler yaptırmış olduğu halde, hiçbir şey bulunamamıştı.

Onunla yaptığım çalışmalarda, geçmişte sürekli babası ile yaşadığı olaylara takılıp kaldığını fark ettim.

Çalışmalarımızı bu konuda yoğunlaştırdığımızda, zihninin büyük bir bölümünün babası ile yaşadığı olumsuz anılara takıldığı ve babasını bir türlü affedemediği ortaya çıktı.

Yaptığımız seanslar sonunda babasını affetmeyi ve onu geçmişte ait olduğu yerde bırakmayı başardı.

O günden sonra bir daha hiç kalp ağrısı çekmedi. Kendini adeta özgür bir kuş gibi hissediyordu. Geçmişine ait yaptığı bu değişiklik; onun bugününü ve yarınını değiştirmesi için ihtiyacı olan cesareti kazandırdı.

Yaşının kaç olduğuna aldırmadan, işi de dahil olmak üzere hep yapmak istediği ama korkuları yüzünden geleceğe ertelediği her şeyi gerçekleştirmeyi başardı.

Şimdi de üniversite sınavına girme hazırlıkları içinde. “Ben geçmişi yenmiş bir özgür bir insanım. Her şeyi yapabilirim” diyerek Psikoloji okuma planları yapıyor.


Geçmişi İyileştirin

Geçmişinizde yaşadığınız olumsuzlukları genel hatlarıyla düşünün: Detaya inmekten kaçının ve özellikle hala hatırladığınız ve şimdinizi elinizden alan olumsuzlukları belirleyin. Bu olumsuzlukları olayın içinden değil, dışarıdan sanki bir televizyon ekranında görüyormuşsunuz gibi seyredin.

Bu olumsuz hatıraları yaralı bir hayvan olarak hayal edin: Zihninizde bu görüntünün ayrıntılarına inin. Bu canlandırmaya sesler, kokular hatta tatlar ekleyin. O hayvanın iniltilerini duyun. Kokusunu alın.

Yaralarını iyileştirin. Yavaşça ona yaklaşın ve şefkatle yaralarını sarın. Onunla ilgilenin, ilaç verin, karnını doyurun ve onu iyileştirin.

Özgür bırakın. Ona ihtiyacı olan bakımı sağladıktan sonra geçmişte ait olduğu yere gidip, orada kalması için onu serbest bırakın.

Yarın Bugündür

Geçmişi düşündüğümüz gibi, hep belirsiz bir yarından da söz ederiz.

Sürekli dönmesini beklediğimiz, ailenin dışarıda yaşayan bireyi gibidir “yarın.” Yarını biz bekleriz ama yarın hiç gelmez.

İşlerimizi, eylemlerimizi, önemli kararlarımızı ve birçok şeyi yarına erteleriz.

Ya da “Yarın geldiğinde acaba ne olacak?” merakı ve endişesi vardır zihnimizde.

“Acaba yapabilir miyim?” “Acaba başarabilir miyim?”

Her türlü kaygıyı ve endişeyi yarına yükleriz. Yarın geldiğinde onunda “yeni bir bugün” olduğunu görür ve hiç zaman kaybetmeden yine işlerimizi “yarına” bırakırız.

Sevgimizi vermek, işimizi yapmak, bir şeyleri paylaşmak için yarını beklemeye başlarız. Yine korkularımız depreşir en acı haliyle. Ve yarın gelmez. Çünkü yeni günün adı yine “bugün”dür.

Elimizde var olan tek zaman dilimi aslında “Şu andır” Geleceğinizi belirleyen; şu an düşündüğünüz, yaptığınız, söylediğiniz her şeydir. Gelecek de başka bir şu andır. Öyle ise bir şey yapacaksanız, elinizdeki büyük fırsatı kullanın ve “bugün”, “şimdi”, “şu an” yapın ya da “gelmeyecek sonsuz geleceğe” erteleyin.

 

 

Kaynak: Hipnoz ve NLP ile Mutluluğu Yakalayın – Ares Kitap

www.gencgelisim.com

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız