Babası: Sultan Abdülmecid
Annesi: Gülistü Sultan
Doğumu: 2 Şubat 1861
Ölümü: 15 Mayıs 1926
Saltanatı: 04 Temmuz 1918 – 01 Kasım 1922
Sultan Mehmed Vahdeddin otuz altıncı ve son Osmanlı padişahıdır. İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, Sultan Vahdeddin doğduğu yıl, annesi Gülistu Kadın Efendi de, o henüz çok küçükken vefat etmişlerdi. Çocuk denecek yaşlarda hem öksüz, hem yetim kalan Sultan Mehmed Vahdeddin, babası Sultan Abdülmecid’in kadınlarından Şayeste Kadın tarafından büyütüldü. Sultan Abdülaziz’in saltanatı sırasında henüz bir çocuk olduğu için serbest yetişti. Eğitim ve öğrenimi ile ağabeyi Sultan II. Abdülhamid henüz padişah değilken bile yakından ilgilendi. Sultan II. Abdülhamid, saltanat yıllarında da bu tutumunu değiştirmedi, ona hep değer verdi ve onu korudu. Bu yüzden ağabeyinin saltanat yıllarında rahat bir hayat yaşadı.
Sultan Mehmed Vahdeddin, orta boyda, ince yapılı, açık tenli ve biraz soluk yüzlüydü ve sakalı yoktu. Sultan Vahdeddin çok okurdu, okuduğunu iyi anlardı. Özellikle fıkha ait eserler ilgisini çekerdi. Kitabeti ve imlâsı düzgündü. Zekî bir insandı, fikirlerini kâğıt üstüne aktarmakta zorluk çekmezdi. Çok nazik bir insan olan Sultan Mehmed Vahdeddin, Viyana seyahati sırasında hem yanındakileri hem de yabancıları nezaketine hayran bırakmıştı. Az konuşur, daha çok dinlemeyi sever ve birisini dinlerken pür dikkat kesilirdi.
Sultan Mehmed Vahdeddin veliaht olarak bulunduğu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin veliahtı olarak Almanya’ya resmî bir gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında Mustafa Kemal de bulundu. Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin sanı ile padişah oldu.
Sultan Vahdeddin padişah olduğu zaman imparatorluk tarihinde son kılıç alayı yapıldı. Kendisine görev verildiğinde ne kadar ağır bir sorumluluk aldığını biliyordu. Atalarının yönettiğinden çok farklı bir duruma gelmiş bir devleti yönetecekti. Osmanlı ailesi, tek egemen güç olarak bu toprakları yönetmekle görevlendirilmişti. Onlar kendilerine verilen emaneti, tehdit ve tehlikelerden korumak, güvenlik stratejisine ulaşmak için gece gündüz, ay ve yıllarca mücadele etmişler, üç kıtaya yayılan bir İmparatorluk kurmuşlardı. Belki de tarihimizde 2 şehzade kardeş olarak en acı kaderi yaşamışlardı. Artık düşman uzaklarda değil, Anavatan’da, Anadolu coğrafyası içindeydi. Suriye’de Fransa, Irak’ta İngiltere komşumuz olmuştu. Bununla da yetinmemişler, Türkçülük hareketine karşı çeşitli bölgelerde yaşayan vatandaşlarımızı devlet aleyhine isyana teşvik etmişler, birçok toprağını savaşmadan, elde etmeyi başarmışlardı.
Vahdeddin, sadece bir şehrin sınırları içinde kalan toprakları yöneten adı “İstanbul Hükûmeti” olan bir devletin başı olmuştu. 10 Ağustos 1920 belgesinin imzalanması ile Anadolu’nun ortasında küçük bir coğrafî alanda Türklerin yaşamasına müsaade edilmişti. Son padişah olarak etrafını çeviren düşmanlar yerine, yeni bir devlet kurmaya, yeni vatan oluşturmaya, ülkeye sahip çıkmaya çalışanlara, millî mücadeleye karşı olmak da O’nun en acı kaderi olmuştu. Millî mücadeleyi başlatanlar kazançlı olmuş, vatan kurtarılmış, bağımsız yeni bir devlet kurulmuş, artık O’na da yaşayacak bir toprak parçası kalmamış, çareyi kaçmakta bulmuştu.