TEMEL’İN OĞLU
Temel’in oğlu küçük Temel, okula gittiğinde öğretmeni sorar:
-Temel, baban nasıl iyi mi?
Küçük Temel:
-Öğretmenum, babam dün akşam banyo küvetine girdi, uyudi kaldi oriya…
Öğretmen şaşkın:
-Uyudu mu? Desene sular evi bastı, ev mahvoldu…
Küçük Temel sakin:
-Yooo öğretmenum öyle olmadi, çünki babam ağzı açuk uyur…
BAŞKA ÇİMSE YOK Mİ?
Temel, bir gün tarlasından eve dönmektedir. Karadeniz bölgesinin sarp arazisindeki patikada ilerlerken, birden ayağı kayar ve yüzlerce metre derinlikteki uçuruma yuvarlanır. Can havliyle, uçurumdaki bir ağacın dalına tutunur. Aşağıya bakar, metrelerce derinlikte ve dibinde de sivri kayalar. Belki duyan olur da kurtarmaya gelir diye avazı çıktığı kadar bağırır:
-Çimse yok miiii!
Bir kaç kere daha bağırır. Sonunda, ta yukarılardan, gökten bir ses duyar:
-Ey kulum Temel! Düşüp ölsen ne var ki? Seni cennetime koyarım. Eğer emirlerimi yaptıysan, yasaklarımdan kaçındıysan, kul hakkı yemediysen hiç korkma!
Temel şöyle bi düşünür, emirlerden hemen hiçbirini yapmamış, yasakların neredeyse tamamını yapmış, kul hakkı desen sadece Fadime’nin hakkını ödeyemez. Başını kaldırıp, tekrar bağırır:
-Başka çimse yok miiii!
FADİME’DEN E-POSTA…
Şubat ayının soğuk günlerinde, ikisi de Amerika’nın değişik bölgelerinde, ayrı ayrı iş gezilerinde olan Dursun’la karısı, Florida’da buluşup yaz sıcaklarının yaşandığı bu bölgede, bir kaç gün geçirmeye karar verirler.
Eşi, Dursun’dan önce gider Florida’ya ve ertesi gün için Dursun’a da yer ayırttıktan sonra, ona bir e-posta gönderir. Fakat mesaj, adreste bir harfi yanlış yazdığı için, Dursun yerine, bir gün önce karısı ölen Temel’e gider. Yaşı da epeyce ilerlemiş bulunan Temel, bilgisayar ekranında mesajı okuyunca, korkunç bir çığlık atar ve düşüp bayılır. Zaten çok üzgün olan Temel’in bu çığlığı üzerine ev halkı odaya dolar ve herkes yerde yatan Temel’e yardım için koşuşturmaya başlar.
Temel, bir süre sonra kendine gelir ve niçin çığlık attığını soranlara, bilgisayar ekranını gösterir:
“Sevgili Kocacığım,
Bugün, buraya ulaşır ulaşmaz, önce yarın senin gelişinle ilgili tüm işlemleri tamamladım, sonra da bana ayrılan yerime yerleştim. Burası gerçekten de dedikleri gibi çok sıcak… Seni dört gözle bekliyorum…” (Karın)
ÇEK NE OLDU ?
Bir İngiliz öldü. Sahibi olduğu çiftliği, eşit paylarla, şu üç mirasçısına bıraktı: Mr. Bull, Mr. O’Murphy ve Mr. Hopkins.
Ancak vasiyetnamede bir özel madde vardı. Her mirasçı, ölünün tabutuna beşer sterlin koyacaktı.
Defin sırasında Mr. Bull tabuta beş Sterlin koydu. Arkasından Mr. O’Mufphy de beş Sterlin koydu. Son olarak da Mr. Hopkins, iki tane beş Sterlini alıp cebine koyduktan sonra, dikkatle doldurulmuş on beş Sterlin’lik hamiline bir çeki tabuta koydu. Tabut kapatıldı ve cenaze gömüldü.
Hikâye bitmedi. Bu çek, üç gün sonra bankadan tahsil edildi.
ÇEKİRGE
Avusturalya’ya gezmeye giden bir Amerikalı yerli bir rehber tutmuş. Bir gün dolaşırlarken bir inek gören Amerikalı, “Bu nedir?” deyince rehber “İneek” demiş. Bunun üzerine Amerikalı küçümser bir tavırla,
– Siz buna inek mi diyorsunuz? Bizim kuzularımız bile bundan büyüktür, demiş. Yerli rehber bu olaya çok bozulmustu ama çaktırmamış.
Gezmeye devam ederlerken bu sefer de bir tavuk gören Amerikalı ya bu nedir bu? diye tuhaf tuhaf sormuş, rehber de “tavuk” deyince,
– Siz buna tavuk mu diyorsunuz ? Bizim serçelerimiz bile bundan büyüktür, diye yine dalga geçmiş.
Bütün bu olanlar karşısında rehber fena bozulmuş. Tam o sırada zıplayarak geçen bir kanguruyu gören Amerikalı, “Peki bu nedir?” diye sorunca, daha önce olanlardan dersini almış olan rehber atılmış;
-Çekirgee..
CENAZE
Amerika’da ölen bir kadın için kilisede cenaze töreni düzenlenmişti.
Tören sonunda cenaze görevlileri tabutu taşırken, tabutun ön bölümünü yanlışlıkla kilisedeki sütunlardan birine çarptılar. Bu olaydan sonra tabuttan bir inilti sesi duyuldu. Tabut açıldı ve öldüğü sanılan kadının yaşadığı anlaşıldı. Bir süre hastanede tedavi edilen kadın iyileşti ve 10
yıl daha yaşadı. 10 yıl sonra öldüğünde ise cenaze töreni yine ayni kilisede yapıldı. Tören sonrası görevliler tabutu taşırken, kilisedeki aynı sütunun önüne geldiklerinde, ölen kadının kocasının, arkalardan sesi duyuldu; “Lütfen sütuna dikkat ediniz…”
CEPHANELİKTEN
Temel savaşta paraşütle uçaktan atlamış, yere doğru süzülüyor. Bir de ne görsün, Temel aşağı doğru giderken, Dursun da aşağıdan ona doğru geliyor.
-Ula Temel nereden celiysun?
-Uçaktan uşağum, paraşütle atladım. Sen nereden celiysun?
-Pen da aşağıki cephanelikten da!
CESARET
Öğretmen öğrencilere soru:
-Cesaret neye denir?
Birisi parmak kaldırıp yanıtladı:
-Bir şeyi bilmediği halde, biliyormuş gibi yapıp, parmak kaldırmaya denir…
ÇİVİ
Delinin biri, çiviyi tersine çevirerek sivri tarafına vura vura duvara çakmaya başlamış.
Onun bu halini gören başka bir deli işe karışmış :
-Baksana, yahu! Sen yanlış bir iş görüyorsun. Bu çivi karşıki duvarın çivisi olacak galiba,demiş.
ÇOK ALÇAK
Temel’le dursun kafayı bulmuş..demiryolunda konuşa konuşa yürürlerken Dursun;
“-Temel bu hayatım boyunca gördüğüm en uzun merdiven”..
“- Evet,hem de korkulukları çok alçak..
ÇÖMLEK HESABI
Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca’nın yaramaz oğlu, muziplik olsun diye.
Bir zaman sonra arkadaşları: “Bugün Ramazan’ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca’ya. Hoca’da: “Şimdi eve gider öğrenirim. Biraz sabredin.” der ve evinin yolunu tutar.
Çömleği boşaltır; bir sayar, iki sayar… Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca. “Arkadaşlar, bugün, Ramazan’ın kırk beşi” der.
Hoca’nın bu cevabına gülüşürler arkadaşları. Aralarından biri:
“Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan’ın kırk beşi olur mu?” diye itiraz eder.
Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: “Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan’ın yüz yirmi beşi!”der.
DAHA ÇOK İSTİYORMUŞ
Çocuk, okuldan bir gözü şiş olarak dönünce, annesi telaşlandı :
-Oğlum ne oldu gözüne? Düştün mü yoksa?
-Hayır düşmedim.Arkadaşım Orhan’la dövüştük.Ben de yarın onun gözünü şişireceğim!
Annesi yatıştırmaya çalıştı :
-Sakın ha! Dövüşmek iyi birşey değil.Ben sana yarın pasta çörek vereyim.Arkadaşına da ver, barışın.Güzel güzel oynayın olmaz mı?
-Olur anneciğim, barışırız.
Ertesi gün, çocuk öteki gözü de şişmiş olarak döndü.Annesi merakla sordu :
-Yine ne oldu?
-Arkadaşım yaptı, daha çok pasta, çörek istiyor!
DAL
Memur, müdüre giderek der ki:
– İstifa ediyorum efendim. Arkadaşlar benimle hep ‘Şempanze maymun’ diye alay ediyorlar.
– Olmaz, çalışkan ve dürüst bir memursunuz. Sizin ünitenizi değiştireyim.
Birlikte şirketin diğer ünitelerini gösteren büyük şemânın önüne geçerler. Müdür memura sorar:
– Evet, hangi dalı seçiyorsunuz?
– Aşkolsun müdür bey, siz de mi?
DEDİĞİ DEDİK
Temel ile Cemal tuttukları balığın dişi mi erkek mi olduğu konusunda iddialaşmış. Temel çözüm önermiş.
– Yüzbaşıya soralım.
– O ne pilir ki?
– Ama dediğu dediktur.
DEĞİŞİM
Körfez Savaşı’ndan önceki yıllarda, Amerikalı bir bayan gazeteci, kadınlarla erkeklerin toplumdaki yeri hakkında bir yazı dizisi hazırlamak üzere Kuveyt’e gitmiş.. Gözlemleri sırasında ilk dikkatini çeken, kadınların kocalarının 5 adım gerisinden yürüdükleriymis…
Yıllar sonra aynı gazeteci tekrar bir yazı dizisi için Kuveyt’e gittiğinde bu sefer bir de bakmış kadınlar önden gidiyor, kocaları 5 adım arkalarından geliyor… bu işe çok şaşırmış, hemen bir kadına yaklaşıp sormuş:
“Bu gördüğüm inanılmaz bir gelişme… peki ama bu değişikliğin sebebi nedir??”
Kuveyt’li kadın cevap vermiş:
“Mayınlar…”
DEKORATÖR
Adamın biri, dekoratörlerin ne iş yaptıklarını bilmiyordu. Bir arkadaşına sordu. Arkadaşı, dilinin döndüğü kadar anlattı:
“Canım dekoratör sözgelimi, hangi odanın ne şekilde boyanacağını, ne biçim duvar kağıdı ile kaplanacağını söyler. Hangi odaya hangi eşyaların yerleştirileceğini, koltukların nereye konacağını belirtir. Perdeler konusunda fikir verir.”
Beriki dinledi, dinledi gülmeye başladı:
“Canım desene kaynanam gibi bir şey. Bundan meslek mi olur?”
DENEME
Büyük bir sanayici, eski okul arkadaşlarından birinden şöyle bir mektup almıştı: Sevgili dostum, beraber geçirdiğimiz tatlı günlerin hatırasına hürmeten, oğlum Ali’ye fabrikada bir iş vereceğini ve…
Sanayici mektuba hemen şu cevabı gönderdi. Sayın Ahmet Bey, beraber geçirdiğimiz günleri ben de unutamam. Fakat ne yazık ki fabrikamda şimdilik boş bir yer olmadığı için…
Eski arkadaşın ikinci mektubu: Geçen mektubumda bir teferruattan bahsetmeyi unutmuşum. Oğlum işe girerken kendisine miras kalan 500 milyar lirayı da sermaye olarak size vermek kararındadır.
İkinci cevap: Sevgili dostum. Oğlunuzu bağrımıza basmaya hazırız. Derhal bana gönder. Lisede ne yaman bir çocuktun, hatırlıyorsun değil mi?
Üçüncü ve son mektup: Düzeltme 1. Oğlumun hiç sermayesi yoktur. 2. Zaten benim oğlum yoktur. 3. Senin yine okuldaki gibi olup olmadığını öğrenmek istemiştim. Öğrendim. Teşekkürler!
DENEME ATLAYIŞI
Temel ile tursin askerde eğitimlerini paraşütçülük üzerine yapıyorlardı.
Komutan: Bu bir deneme atlayışıdır, şimdi herkes sırayla atlayacaktır sonra aşağıda buluşma yerine gidip diğerlerini bekleyecektir, eğer paraşüt açılmazsa fazla telaş yapmayın ikinci paraşütü deneyin der ve herkesi teker teker atlatır. Temel birinci paraşütü çeker açılmaz o anda ordan geçen Dursuna bağırır:
– Ula Tursun paraşüt açilmiy der.
Dursun soguk bir kanlılıkla yedeği çek der. Temel onuda dener oda açılmaz. Temel Dursuna yine bağırır:
– Ula yedeğide çektum oda açilmiy, galiba yere çakilip öleceğum Dursun der. Dursun Temeli şöyle bir süzer ver derki:
– Ula Temel hiç korkma haçen bu sadece denemedur
VERGİ
Bizim Temel uluslararası ekonomi toplantısına katılır… Devletin topladığı vergi dağılımını tartışırlar… Konuşmacılardan biri Amerikalı, biri Avrupalı, biri de Temel.. Ortaya bir fikir atılır… Halktan toplanan vergiler nasıl dağılım yapılacak. Amerikan vatandaşı söz alır:
-Bizim Amerika’da önce yere bir çizgi çizeriz ve sonra topladığımız vergileri havaya atarız… Çizginin soluna düşen paraları halka hizmet olarak geri veririz, sağ tarafta kalan devlete kalır, yatırım yaparız…
Derken Avrupalı söz alır ve:
– Bizim Avrupa’da başka ama ona benzer bir uygulama yaparız… Önce yere bir daire çizeriz… Halktan toplanan vergileri havaya atarız. Dairenin dışında kalan halka hizmet olarak geri döner, dairenin içine düşenleri devlet harcamalarına kullanırız…
Sıra bizim Temel’e gelir ve başlar anlatmaya:
-Ula uşaklar ne güzel anlattunuz. Keşke bizda sizun çirkefluklerunuzi değil da habu çalışkanluğunuzi alsak… İnanun bizum öyle bir uygulamamız yok… Bizde daha kısa oluyi… Bi kere öyle yere çizgi çizmezuk… Bizde hükümet halktan toplar vergileri… Atar havaya. Yere düşenleri kendilerine harcama yaparlar… Havaya kalanlar halka hizmet olarak geri döner…
GEÇİM ÇARESİ
Siyasiler boş yere kavga ederse ekonomi de vatandaşa kalır… Temel, Dursun ve İdris’in parasızlıkları canlarına tak eder. Bir taraftan işsizlik bir taraftan geleceği kapkara bir siyaset… Ekonomi ve enflasyonu bırakan siyasiler devamlı kavga ederler…
Bunlar da oturur geleceğimizi, yani ekonomi, işsizlik nasıl çözülür onu tartışırlar. İdris söz alır:
– Uşaklar ben en hızlı kalkunmanun yolini buldum… Bi uçak filosu yolliyalum. New York’i bombaliyalum… Sora da Amerika bize atom atar. Teslim oluruk. Sora da Japonya gibi çikaruk ortaya aha zengin oldun…
Dursun atılır:
– Ula daha kolayi varken öyle niye edeyruk… En iyisi Amerika’ya savaş ilan edelum Beşinci Filo oriya çıkarma yapar… Savaşı kaybederuk… Ardından Almanya gibi ortaya çikaruk aha zenginsun. Sonunda Temel atılır, kafasını kaşır ve:
– Ula uşaklar ya savaşi biz kazanursak, oni hiç hesap etmedunuz…
MÜTEAHHİT TEMEL
Bizim Temel, Amerikalı ve İngiliz’le telefon direği dikme ihalesine girmiş. Müdür şöyle bir öneri getirmiş:
-Hepiniz aynı teklifi verdiniz ama bizim için sürat önemli. Bir yarışma yapalım, kim daha çok direk dikerse ihaleyi o alacak…
Üçüne de 5 saat süre ve yeterince direk verilmiş. Amerikalı 40, İngiliz 50, Temel de sadece 4 direk dikmiş. Müdür kızmış:
-Nasıl olur, bak diğerleri bir sürü direk dikmiş…
-Mudür bey siz onların diktuğu direkleri görmedunuz… Nerdeyse tamami dişarda…
KAPLUMBAĞA TEMEL
Dört kaplumbağa, pikniğe çıkmaya karar vermiş. Erzakları hazırlayıp; bir yıl, iki yıl, beş, on yıl derken, otuz yıl sonra piknik yerine varmışlar. Gazozları, yiyecekleri, herşeyi ortaya çıkarmışlar. Bir bakmışlar gazoz açacağı yok. Tek çözüm, birinin eve gidip açacağı alıp gelmesi. Görev, içlerinde en küçük kaplumbağa olan Temel’e düşmüş. Genç kaplumbağa:
-Ben gelene kadar buradaki yiyeceklere dokunmazsanız giderim…
Diğerleri bunu kabul etmiş. Temel, yola çıkmış; bir,iki, on, yirmi yıl geçmiş. Bu arada, yaşlı kaplumbağalardan biri fenalaşmış. Arkadaşları ne yapsa faydasız, son bir dileği olup olmadığını sormuşlar:
-Gerçi genç kaplumbağaya söz verdik ama, şuradaki sarmalardan bir tanesini yesem olur mu?…
-Elbette…
Diyerek, sarmalardan birini vermişler. Tam ağzına atacağı sırada, genç Temel, çalıların arasından fırlamış:
-Gitmiyorum işte, gitmiyorum…
YILAN TEMEL
Yılan Temel, arkadaşı yılana sormuş:
-Haçan, biz zehirli yilan miyuk?
-Heee, n’oldu ki?
-Dilimi ısırdum da…
FADİME FEMİNİST OLURSA
Dünya Feministler Kongresinde konuşmacılar görüş belirtmektedir. Amerikalı bir hanım şöyle der:
-Ben iyi bir şirketin genel müdürüyüm. Artık alışveriş yapmaktan bıktım. Kocama “bundan sonra alışverişleri sen yap” dedim. Baktım, birinci gün oralı olmadı, ikinci gün oralı olmadı, üçüncü gün yaptı…
Alman konuşmacı:
-Ben iyi bir şirkette üst düzey yöneticiyim. Bir gün kocama “ben artık bulaşıkla ilgilenmekten bıktım, biraz da sen yıka” dedim. Birinci gün yapmadı, ikinci gün yapmadı, baktım üçüncü gün yapmış…
Fadime kürsüye çıkmış:
-Ben kendimi bildim bileli temizlikçiyim. Geçen gün Temel’e “ben artık çamaşır yıkamaktan mahvoldum, biraz da sen yıka” dedim. Birinci gün göremedim, ikinci gün göremedim, üçüncü gün gözüm yavaş yavaş görmeye başladı…
KIZARTMA
Bizim Temel karakolda başkomiserdir. Bir gün bir kadın gelir:
– Komiser bey komiser bey! Kocama tavuklu bezelye yapacaktım … Ben onu haşlayana kadar kocamı markete bezelye almaya gönderdim. Gidiş o gidiş gelmedi… Ben ne yapacağım?
Komiser Temel kadına hiç bakmadan:
– En eyisi siz o tavuğu kizartma yapin.
BEN NE YAPIYORUM?
Bizim Temel’le Dursun Almanya’da bir gün arabayla gezmeye çıkarlar… Tabii otobandan giderken alışmışlar burada süratli gitmeye. Dursun tahrik eder:
– Ula bas kaza nerdeyse at arabasi bize yetişecek.
Temel bu durur mu. Hız sınırını çoktan aşmıştır. Birden yoldan çıkıp yokuştan aşağı ağaçların arasına paldur küldür giderken Dursun atılır:
– Ula ne oldi eyi giderken birden sallanmaya başladuk.
Temel heyecanla:
– Ula Dursun, sorma önüme bi köpek çikti…
Dursun:
– Ula uşağum ezseydun oni da geçseydun…
Temel:
– Ula ben neye uğraşıyorum zannedeysun…
SAĞIR KİM?
Temel doktora gitmiş:
– Doktor bey, Bizum Fadime sağır herhalde, sorularima cevap vermeyi…
– Karınızın sağırlık derecesini ölçelim. Siz bir soru sorun, duymaz ise beş adım yaklaşıp soruyu tekrarlayın. Ne kadar mesafede duyuyor bilelim.
Temel, deneme yapmak için eve gittiğinde Fadime’yi yemek yaparken bulmuş:
– Karıcuğum bugün yemekte ne var?
Ses yok… Beş adım yaklaşıp bir daha sormuş. Çıt yok… Bir beş adım daha yaklaşıp yine sormuş:
– Kiz Fadime saa diyrum, yemekte ne var?
– Bak Temel, dördüncü kez söyliyrum, yemekte hamsili pilav var…
10..9..8..7..
Adamın biri doktora gitmiş.Doktor muayene etmiş ve bizimki sormuş:
-“Ne oldu doktor bey? Ne kadar ömrüm kaldı?” Doktor cevaplamış:
-“10” Bizimki de
-“Ne 10’u doktor bey, gün mü, ay mı sene mi?” Doktor:
-“9, 8, 7, 6….”
25 CM
Adamın biri bara girmis.. Üç duble viski içtikten sonra barmene
-“Ödeyecek param yok, ama cebimde 25 santimlik bir piyanist var. Sana istediğin herşeyi çalabilir..”
-“Hadi ordan sarhoş” demiş, barmen.Adam elini cebine atmış. Çıkarmış 25 santim boyunda bir piyanist. Piyanosu da önünde..
Barmen şaşkın
-“Türk marşı”diyebilmiş. Bir döktürmüş 25 santimlik piyanist, Mozart’ı..
-“Bu nasıl iş” demiş barmen şaşkınlık içinde..
-“Hurdalıkta bir lamba buldum,bin yıllık.. Parlatmak için ovarken içinden bir cin çıktı..
Bin yaşında.Çökmüş.Kulakları da zor duyuyor..”
Elini öbür cebine atmış, bir eski lamba çıkarmış. Barmen’in önüne koymuş.
-“Ovala ve dilek dile” diye..
Barmen ovalamış lambayı.Hakikaten bir ihtiyar, ayakta zor duran cin.Bir eli kulağında
-“Haa.. Hii..” deyip duruyor..
-“Burada bu sigara dumanı ve içki kokuları arasında, iki ciğerim de perişan hale geldi.. Bana iki yeni ciğer” demis, barmen..
Hooop!.. Barın başında, pos bıyıkları , kocaman şapkaları, yeşil kırmızı kılıkları ile iki Yeniçeri.
-“Ama ben yeniçeri değil, yeni ciğer istemiştim” demiş barmen..
-“Ya ben 25 santimlik piyanist mi istedim sanırsın!..”
AVLU KARANLIK
Nasreddin Hoca kapısının önünde bir şeyler aranıyormuş. Komşuları: – “Hayrola Hoca efendi”, demişler “bir şey mi yitirdin?” – “Mühürüm düştü de…” – “Nerede düşürdün? Söyle, biz de bakıverelim.” – İçerde düşürdüm, avluda.” – “Avluda yitirilen şey sokakta aranır mı be Hoca?” – “Avlu karanlık. Burası daha aydınlık da onun için burada arıyorum!”
AYAK NEREDE
Hoca güzel bir Turnayı kızartıp tepsiye koyar ve Timur’a götürmek üzere yola koyulur.
Ancak tepsiden gelen mis gibi kokular Hoca’nın ağzını sulandırır.
Bir ağacın altına oturup Turna’nın bir budunu koparır yer.
Timur, Hoca’nın getirdiği Turna’nın tek ayaklı olduğunu anlayınca :
-Bu Turna’nın bir budu nerede Hoca?…diye sorar.
Hoca hemen yanıtlar :
-Bizim köyün Turnaları tek bacaklı olur da..
Timur inanmaz, gözüyle görmek ister.Kalkıp Hoca ile birlikte göl kenarına giderler.
Gölde Turnalar tek ayakları üzerinde durduklarından Hoca keyifli keyifli söylenir :
-İşte devletlüm gözünüzle görünüz…
Timur, Hoca’ya döner :-Al şu oku at, birini vur… emrini verir.
Hoca çaresizlik içinde oku atar.Turnalar birden öteki ayaklarını da çıkarıp kaçmaya başlarlar.
Timur : -Gördün mü Hoca, hepsi de iki ayaklıymış…
Hoca lafın altında kalır mı? :
-Aman Sultanım, sizde sıkıyı görseniz iki ayağınızla kaçmaz mısınız?
AYIN KAÇI
Birisi Hoca’ya iş olsun diye,Hocam ayın üçü mü,dördü mü ?diye sormuş. Soranın maksadını bildiği için de Hoca:Bilmem,alıp sattığım bir şey değildir…demiş.
AYNA
Temel iş icabı kasabaya inmiş..
Dönerken karısı Fadime’ye hediye olarak bir ayna almış..
Eve geldiğinde daha önceden hiç ayna görmeyen Fadime’ye aynayı vermiş.
Fadime aynaya bakınca ağlaya ağlaya annesinin yanına koşmuş;
“-Ana ana bak Temel’in yaptığına..Bunca yıldan sonra üzerime kuma getirmiş..
Annesi aynaya bakmış;
“-Tüü gözün kör olmasın damat..Bu karı hem yaşlı hem de çirkin…”
AYNI İLAÇ
Doktor, muayenehaneye ilk kez gelen hastadan 50 bin, sonraki muayenelerde 30 bin lira alıyordu. Bunu öğrenen Kayserili, muayeneye ilk gidisinde:
– İşte yine geldim doktor bey dedi.
Doktor soyunmasını söyledi. Muayene etti, ücretini aldı:
– Sağlığınız düzeliyor. Aynı ilaçları kullanmaya devam edin!
BABALAR YARIŞIYOR
Çocuklar oturmuş birbirlerine babalarının ne kadar “hızlı” olduğunu anlatıyorlarmış.. Biri demiş ki:
– Benim babam ok attıktan sonra koşup hedefe oktan önce varıyor…
– O da birşey mi, demiş ikinci çocuk… Benim babam tabancasını ateşliyor ve hedefe kurşundan önce yetişiyor…
– O da birşey mi, demiş üçüncü çocuk… Benim babam devlet hastanesinde doktor… Mesai 5’de bitiyor benim babam eve 3:30’da geliyor.
BAKAN
Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın hergün kendisiyle uğraşıyordu.Nihayet :
-Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye düşündü ve ilan etti :
-Pazar günü saat 10’da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.
Pazar sabahı saat 10’da tüm basın mensupları toplandılar orada.Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti.Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.
Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu :
-Bakan yüzme bilmiyor!
BAKAN KARISI
Bakanlardan birinin ölmesiyle başka bir milletvekili onun süresini doldurmak üzere seçilmişti. Adam hemen karısına telefon ederek, bu haberi vermek istedi :
-Bir bakan karısı olmak ister miydin? diye sordu. Karısı biraz düşündü sonra:
-Hangisinin?
BANA GÖRÜNME DE
Hoca’nın karısı ölmüştü.Görücü usulüyle Hoca’yı evlendirirler. Hoca yeni karısını gerdek gecesi görebildi. Kadın çok çirkindi. Hoca erkenden giyinip dışarı çıkarken kadın: Hoca Efendi Akrabalarınızdan kime görüneyim kime görünmeyeyim, diye sorar.
Hoca da: Bana görünme de kime görünürsen görün, der.
BAŞARILI PSİKİYATRİST
Adam bara gider bir kadeh içki ister. Barmen içkiyi uzatır, adam bir yudum alır ve kalanını barmenin suratına fırlatır. Barmen çok kızar, tam yakasına yapıştığı sırada adam yalvarmaya başlar:
– “Çok üzgünüm. Bende bir hastalık var; işte böyle, ne zaman bara gidip içki istesem, hep içimden bir yudum alıp kalanını barmenin suratına fırlatmak geliyor. Çok utanıyorum ama kendime engel olamıyorum, üzgünüm.”
Barmen çok anlayışlıdır.
– “Üzüldüm” der. “Benim tanıdığım iyi bir psikiyatrist var annem ve kızkardeşim de ona gidiyorlar, size adresini yazayım onu bir görün, çok iyidir…”
Adresi yazıp adama verir. Altı hafta sonra adam tekrar bara gelir ve bir kadeh içki ister. Barmen:
– “Nasılsınız? Size söylediğim doktora göründünüz mü?” der. Adam:
– “Evet evet” dedikten sonra bir yudum alıp yine kalanını barmenin suratına fırlatır. Barmen şok olur.
– “Anlaşılan o da işe yaramamış” diye çıkışır.
– “Hayır” der adam, “Aksine, bana çok faydası oldu.” Barmen köpürür:
– “Ama yine bir yudumdan sonrasını suratıma fırlattınız!” Adam:
– “Evet..” der. “Ama artık bundan utanmıyorum.”
BAŞARILI RESSAM
Ressam galeri sahibine sergide resimlerinin ilgi görüp görmediğini sordu. Galeri sahibi şöyle cevapladı:
– Sana bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber: Bir beyefendi senin resimleri inceledi ve sen öldükten sonra bu resimlerin kıymetlenip kıymetlenmeyeceğini sordu. Ben de evet dedim. Bunun üzerine 15 resmin tamamını satın aldı.
‘Harika’ diye bağırdı ressam. ‘Peki kötü haber ne?’
– Adam senin doktorundu…
BAŞKASININ PANTALONU
Öğretmen çocuğa sormuş,
‘Oğlum elini pantolonun sağ cebine attın ve bir 10 milyon lira çıkarttın, sol cebinden de 5 milyon lira çıktı. Senin şimdi neyin var?
Öğretmen çocuğun ’15 milyon liram var’ cevabını vermesini beklerken Çocuk cevap vermiş
‘Her halde üzerimde başka birinin pantolonu var!’
BAŞLANGIÇ
Churchill bir tımarhaneyi geziyordu.Rastladığı bir deli sordu;
“-Adın ne ahbap?..
“-Winston Churchill..
“-Vah vaah benim hastalığımda böyle başlamıştı..
BEKLİYORMUŞ
-Yahu Dursun,bizim Fadime’nin çok kötü bir huyu var.Gece dörde kadar uyumuyor…
-Peki o saate kadar ne yapıyor?..
-Benim eve gelmemi bekliyor…
BEN DE BİLMİYORUM
Kayserili, trende yolculuk etmekte… Karşısında oturan zatla tanışır. Dereden tepeden konuşurlarken :
-Gel seninle birbirimize bilmece soralım, der. Önce ben sorayım, bilirsen ben sana bin lira veririm. Bilemezsen 10 bin liranı alırım. Sonra sen bana sorarsın, bilirsem 10 bin liranı alırım, bilemezsem bin lira veririm.
-Tamam, der sor bakalım.
-Söyle öyleyse: Üç ayaklı hayvan nerede yaşar?
Öteki yolcu düşünür, bilemez :
-Al 10 bin lirayı.Şimdi ben de sana aynı soruyu soruyorum: Üç ayaklı hayvan nerde yaşar?
Kayserili, hiç düşünmeden, aldığı 10 bin liranin bin lirasını geri verir :
-Al şu bin lirayı.Ben de bilmiyorum.
25 SENT
Temel, 55 yaşına kadar canını dişine takmış çalışmıştı..Pastacı çıraklığı ile alışlığı hayata, pastane sahibi olarak devam etmiş, yetenekleri ve becerisi sayesinde Türkiye’nin en ünlü pastanesinin sahibi olmuş, milyarlar kazanmıştı.. Bir gün karısına “Paraları mezara götürecek halimiz yok. Kendimize yeni ve rahat bir hayat seçtim” dedi..”Bizim oradaki hemşerilerle konuştum… Herseyi iyice öğrendim. Kaliforniya’ya gideceğiz. Kazandığım para bize ömrümüzün sonuna kadar yeter.. Çocuklar da güzel üniversitelerde okurlar…”Temel, neyi var, neyin yok sattı. Paralarını dolara çevirdi. Bir milyon doları olmuştu. Karısını yanına aldı. Uçağa bindi.. Los Angeles’e uçtular birgün… Uçsuz bucaksız Nevada çölleri üzerinde uçarken, motorda bir arıza belirdi. Las Vegasa zorunlu iniş yapmak zorunda kaldılar. Uçak şirketi görevlileri” Buranın en lüks otelinde, şirketimizin konuğu olarak kalacaksınız. Yalnız bu kentin Las Vegas olduğunu unutmayın. Kumar oynarsanız eğer, kendi hesabınıza..” derler.. “Kumar mı” dedi, Temel, karısına..”Kumardan kazanmayı düsünen kafayı yemiş olmalı… Allah göstermesin..” Ama bir kez şansını denemek için, rulete 500 dolarlık bir fiş atmaktan da kendini alamadı. Arkası çorap söküğü gibi geldi.Temel herşeyini rulet masasında bıraktı. Rulet başında nefes almadan geçirdiği saatler sırasında fena halde de sıkıştığını hissetti. Hızla tuvalete koştu. Tuvalet kapıları otomatikti. 25 sentlik bozuk para atılınca açılıyordu. Oysa Temel’de metelik kalmamıştı. Sıkıntı içinde dolanırken, oradan geçen biri, avucuna bi 25 sentlik sıkıştırdı.. Bu konularda deneyimliydi. Temelin başına gelenleri anlamıştı.
Temel” çok iyi bir insansınız. Bu iyiliğinizi hayat boyu unutmayacağım. Bana lütfen kartınızı verin. Bu borcumu da size ödeyeceğim” dedi. Kartı aldı, cebine attı.. Tuvalete döndüğünde kapıyı açık buldu. İçeri girdi, rahatladı..Çıktı..Elinde kalan 25 sentle yürürken karşısına, Tek Kollu Canavar çıktı. Parayı deliğe attı, kolu çekti ve bir şangırtı …Alet boşaldı adeta.. Temel bir kova dolusu 25 sent kazanmıştı. Bunları fişe çevirdi, rulet masasına döndü..Gerisi peri masalı.. İki saat içinde tam 2 milyon doları olmuştu. İki ay sonra yeni Kalifornıyalı Temel, boş oturmanın kendisine göre bir iş olmadığını farketti. Elinden gelen tek iş pastacılıktı.Parası da vardı. Bir pastane açtı. Pastaları öylesine tutuldu ki, önce Los Angele’e, sonra Kaliforniya’ya, sonrada tüm Amerika’ya yayıldı, Temel Pastaneleri… Bir kaç yıl sonra, Temel, Amerika’nın en zengin adamları arasına girdi. Temel Pastaneleri’nin onuncu yılı dolayısı ile büyük bir gece düzenlendi. Şirketin en gözde elemanları ile, ünlü konuklar bir araya geldiler. Temel yemeğin sonunda konuşma yapmak için kürsüye çıktı.. Tüm başına gelenleri anlattı..
“Bütün bu başarıyı ve bu serveti bir tek kişiye borçluyum. O kişiyi bulana kadar, işte size söz veriyorum, gerekirse Amerika’daki her taşın altına bakacağım..” Şirketin genel müdürü sordu: “Ama Temel bey, size 25 sent borç veren adamın kartını aldığınızı söylemiştiniz… Adı, adresi sizde olmalı zaten..” “Bana 25 sent veren umurumda değil” dedi temel.. “Ben, tuvaletin kapısını açık bırakan adamı arıyorum!..”
30 YIL
40 yaşlarındaki kadın kalp krizi nedeniyle hastaneye yatırılmıştı. Kendinden geçmiş durumdaydı. Doktorlar kurtarmak için çılgınlar gibi uğraşıyordu..Tam bu sırada Tanrı kadına göründü.
-“Yanına geliyorum Tanrım,” diye inledi kadın.
-“Hayır,” diye cevap geldi yücelerden, “Daha önünde 35 yıl, 2 ay, 8 gün var…”
Kadın nihayet kendine gelmişti. Doktorlar mutluydu. Kadın daha da mutluydu.
Biraz iyileşince kesenin ağzını açtı.
Yüzünü gerdirdi.Liposuction yaptırdı.Göğüserini silikonla dikleştirdi.Kadının ısrarlarına dayanamayan hastane yönetimi bir kuaförün gelip saçlarını platine boyamasına izin vermişti.Artık bomba gibiydi kadın. Kendini çok iyi hissediyordu.
Hayatının kalan bölümünü mutlu bir biçimde geçirmeye hazırdı.Nihayet taburcu oldu.
Dışarıya çıkıp temiz havayı içine çekti.
Taksiye binmek üzere caddenin karşısına geçerken bir ambulans çarptı kadına.
Vahimdi durumu. Derin karanlığa doğru kayarken sordu:
-“Ulu Tanrım, sen her şeyi daha iyi bilirsin, ama hani önümde daha 35 yıl vardı?”
Tanrı’nın cevabı şöyle oldu:
-“Tanıyamadım…”
5 DOLAR
New York`tan Los Angeles`e giden uçakta cingöz bir avukat ile sarışın bir hanım yanyana oturuyorlar. Avukat hem hanımla yakınlaşmak hem de hoşça vakit geçirmek için bir oyun teklif ediyor. Kabul görünce oyunu anlatıyor:
-Size bir soru soracağım, cevabı bilemezseniz bana 5 dolar vereceksiniz, sonra siz soracaksınız bilemezsem ben size 50 dolar vereceğim.
Ve ilk soruyu soruyor:
-Ay ile dünya arasındaki uzaklık ne kadardır?
Kadın tek söz söylemeden çantasından 5 dolar çıkarıp adama uzatmış.
Soru sorma sırası sarışına gelmiş:
-Tepeye 3 ayakla tırmanıp 4 ayakla aşağı inen şey nedir?
Adam dakikalarca düşünmüş. Yanıtı bulamamış… Cüzdanından 50 dolar çıkarıp kadına uzatmış. Kadın parayı kibarca alıp çantasına koyarken avukat merakla sormuş:
-Cevap ne?
Kadın tek kelime etmeden çantasını açmış ve 5 dolar çıkarıp adama uzatmış…
99 ASLAN
Avcının biri palavra sıkıyormuş..
-“Geçen yaz Afrika’da 99 aslan vurdum..” Arkadaşı dayanamamış,
-“100 de şuna bari” demiş. Avcı da
-“Bir aslan için yalan mı söyliycem sana” demiş.
ACEMİ
Avcılar aralarına yeni katılan acemi avcıyı sınamak isterler ve ellerinde bulunan; av kuşları ile ilgili kitabı çıkartıp bir sayfa açarlar. Bu sayfada bulunan kuşun gövdesini kapatıp bacaklarını acemi avcıya gösterirler, cevap alamayınca diğer resme geçerler…Ondan da cevap alamazlar ve birkaç resimden sonra alaylı biçimde
-“Senin iyi bir avcı olman için daha çok çalışman lazım” deyince, acemi olan avcı mahcup ve üzgün olarak aralarından ayrılırken, diğer arkadaşlardan biri
-“Arkadaşım senin adın neydi?” deyince acemi avcı paçalarını sıvayıp bacaklarını gösterir..
ADINI YAZMAMIŞ
Temel çok sıkıntılıymış. Onun bu hali Dursun’un gözünden kaçmamış..
-Ne oldu Temel?… Durgunsun biraz…
-Sorma… Başım belada… Bir mektup aldım, adam kızıyla ilişkimi kesmezsem beni öldüreceğini yazmış…
-Ne var bunda?..Sen de kesersin…
-Tamam da isim yazmamış..
AĞAÇ YÜRÜMEZSE
Nasreddin Hoca’ya yapılan sataşmalar tükenip bitmez. Akşehirliler bir gün Hoca’ya takılır ve sorarlar: – “Hocam senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir aslı var mıdır?” Hoca’nın böyle bir iddiası elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar: – “Her halde öyle olmalı.” – “Böyle kişiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize de görelim!” Hoca: – “Pekala şimdi size bir numara yapalım” der.. Karşısında durmakta olan çınar ağacına; – “Ey ulu çınar çabuk yanıma gel!” der. Tabii ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Akşehirliler: – “Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin!” diye gülünce Hoca: – “Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür”, der.
AH OĞLUM
Kimya dersinde öğretmen, elindeki metal parayı gösterdi:
-Şimdi bu beş yüzlüğü asite batırıyorum. Ne dersiniz eriyecek mi?
Nuri parmak kaldırıp cevapladı:
-Erimez, öğretmenim:
-Evet erimez, neden erimez?
-Eriyecek olsa asite atmazdınız da ondan…
AHTAPOT
Hayvanat bahçesinde iki ahtapot kollarını birbirine sarmış dolaşıyorlardı.Erkek ahtapot eğildi hafif bir sesle dişi ahtapotun kulağına fısıldadı:
-Ne güzel bir gece değil mi sevgilim?…Mehtap,yıldızlar,sen,ben…Ve bu güzel gecede seninle ikimiz böyle kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola dolaşıyoruz…
AKILA BAK
Adamın biri otomobiliyle tam tımarhanenin önünden geçerken birden lastiklerden biri fırlamış..Adamcağız arabayı zor zar durdurmuş, gidip lastiği getirmiş ama bijonları bulamamış.. Ne yapacağını kara kara düşünürken pencerede onu seyretmekte olan bir deli akıl vermiş;
“-Her lastikten bir bijon sök te öyle tak..Seni tamirciye kadar idare eder”..
Adam şaşkın;
“-Arkadaş bu zekayla senin orada ne işin var”? Deli;
“-Ben deliyim ahbap,aptal değil”..
AKILLANDIM
Düğünden sonra kayınpederi Temel’e:
-Biliyorum şimdiye kadar bir sürü aptallıklar yaptın, umarım artık akıllanmışsındır.
-Söz veriyorum babacığım, bu son aptallığımdır.
AKILLANIR..
Temel on sekizlik oğlunu evlendiriyor. Çok erken değil mi diye soranlara,
– Şimdi evlensin, sonra akli paşina celir, o zaman da evlentiremem, diyor.
AKILLI
Bir gün deli hastahanesinin doktoru hastalarına
“Burnun nerede, gözün nerede”diye sorular soruyormuş.
Hepsi de yanlış cevap veriyormuş.
Ama bir hasta hepsini bilmiş.
Doktor da “sen çok akıllısın artık burada durmana gerek kalmadı demiş.
Hasta da sevinçle dizini göstererek
“Buna kafa derler kafa”
ALBAŞI
Çavuşluk sınavında bütün sorulara iyi kötü cevap veren Recep’e, albay da bir soru sormak ister:
-Oğlum, rütbeleri asttan üste doğru bir saysana?
Cevap hemen gelir:
-Onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı, albaşı…
ALDIN MI CEVABINI
Adam barda gördüğü güzel bir bayanla konuşmanın yollarını arıyordu. Sonunda cesaretini toplayarak kıza yaklaşır ve
– Afedersiniz hanımefendi biraz konuşabilir miyiz acaba? diye sorar.
Kız birden haykırır.
– Terbiyesiz ! Ben senin bildiğin kızlardan değilim !
Adam utancından yerin dibine girmiş, kıpkırmızı bir suratla yerine oturmuştur. Herkes ona bakmaktadır ve bu onu daha da rahatsız etmektedir. Bir süre sonra kız ona yaklaşır ve gülümseyerek..
-İnsanların nasıl davrandıklarını inceliyorum.
Bu açıklama adamın canını daha fazla sıkar ve avaz avaz bağırarak cevap verir.
– Ne ? Gecesi 200 dolar mı ? Deli misin sen ?
ALİFORTONFONİ
Görevli çavuş, teftiş öncesi saf er Mehmet’e bazukanın parçalarını ezberletmeye çalışıyormuş. En çok ta “alev örten huni”de zorlanmışlar.Teftiş günü gelmiş.Birliği dolaşan general,bazukanın başındaki Mehmet’in karşısına gelince o parçayı gösterip sormuş;
-“Bu nedir?..
Mehmet gururla cevaplamış;
-“Alifortonfoni, komutanım!…
NEYE BASIYOR?
Temel, kahvehanede arkadaşlarına av maceralarını anlatmaktadır:
– Geçenlerde ormana ava gittum. Birden bi ayi ile karşulaştum. Tüfeği atıp kaçmağa başladum. O da beni kovalamaya başladi. Tam ayinun nefesini ensemde hissettuğum anda ayi kayup yere düşti. Bu durumu fırsat bilip arayi açmağa çaliştum. Ama ayi gene peşima düşti. Gene tam nefesini ensemde hissettuğum anda ayi tekrar kayup yere düşti. Ben tekrar arayi açmağa çalıştum.
O arada Dursun, dayanamayarak sorar:
– Ula Temel, çok cesaretli adamsun. Ben senun yerinde olsam, altuma ederdum.
Temel atılmış:
– Ula sen ayinun neye basup kayduğunu zannedeysun?
KİMİNLE EVLİ?
Mahkemede hakim, Temel’e sormuş:
– Kiminle evlisin?
– Bizum kariylan!
Hakim sinirlenmiş:
– E, herhalde, sen hiç erkekle evlenen duydun mu?
– Duydum tabi, nasil duymadum!..
– Kimmiş?
– Bizum kari.
ANNESİNDEN TEMEL’E MEKTUP
“Sevgili oğlum Temel… Senin hızlı okuyamadığını bildiğim için mektubu yavaş yavaş yazıyorum…
Artık senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz. Baban bir gazetede, “İnsanların başına genellikle evlerinin iki kilometre civarındaki bölgelerde kaza geldiğini” okumuş; o yüzden taşındık…
Sana yeni adresi veremiyorum, çünkü yeni evimizde bizden önce oturan hemşehrilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye kapı numarasını söküp götürmüşler…
Bu evde garip bir çamaşır makinası var. Geçen gün içine dört gömlek koydum, çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha gömlekleri göremedim.
Geçen hafta sadece iki kez yağmur yağdı. İlki üç gün, ikincisi ise dört gün sürdü…
Benden istediğin yeleği postaya verdim. Ancak, halan ‘o koca düğmelerle paket çok ağır olur’ deyince düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koyduk. Orada bulabilirsin…
Not: Sana biraz da para gönderecektim, ama zarfı bir kere yapıştırmış bulundum… Sevgiler… Annen”
HERKES BİLİYOR
Temel, Paris’te bir dükkâna girmiş. Bakmış, dükkânın bir köşesinde harika bir papağan… Hayran hayran seyrederken, dükkân sahibi yanına gelip, “Bu harika bir kuştur, karşısına geçene bakar ve ona nasıl birisi olduğunu söyler” demiş. Temel, papağanın karşısına geçer geçmez, kuş “Sen aptalsın” demiş. Temel, papağanı satın almak istemiş, ancak adam satılık olmadığını söylemiş. Bunun üzerine Temel, papağanın yumurtalarından rica etmiş. Adam, “yarın gelin verelim” demiş. Ertesi gün gittiğinde Temel’e üç tane yumurta vermiş. Temel derhal Trabzon’a dönmüş, eş-dost, akraba, komşu kim varsa toplamış ve papağanın özelliklerini anlattıktan sonra, gururla yumurtaları göstermiş ve hep birlikte yumurtaları kuluçkaya yatırmışlar. Bir süre sonra, yumurtalardan birisi çatlamış ve içinden normal bir tavuk civcivi çıkmış. Bir anlam verememişler. Fakat, ikincisinden bir bıldırcın, üçüncüden de keklik çıkınca, Temel’in tepesi atmış. Uçağa atladığı gibi varmış Paris’e, dükkânı bulmuş, dalmış içeriye… Papağan, Temeli görür görmez, “Sen salaksın” demiş. Temel daha da kızmış ve “Ula baa bak” demiş, “benum salak olduğumi burda bi sen bileyisun, ama senun orosbi olduğuni Tirabizonda cümle âlem bilıyi”.
NESİ VAR?
Temel, eczane açar. İlk müşterisi gelir:
-Bana bir sinek ilacı verir misiniz?
Temel:
-Tabii, sineğunuzun nesi var?
ALIK TUTUYORUM
Deli duvara oturmuş. Elindeki oltanın ucu sokağa sarkmış….
Yoldan geçen soruyor;
– Orada balık mı tutuyorsun sen?
– Hayır alık tutuyorum.
– Tutabildin mi bari ?
– Çook … Seninle 23 oldu !
ALIŞKANLIK
Doktor, hastasını uyarmış :
-Bakın, sonra söylemediydi demeyin, bu uyku haplarına devam edecek olursanız, sizde alışkanlık yaratır.
Hasta bilgiç bilgiç gülümsemiş :
-Sen ne diyorsun Doktor Bey! Ben bu hapları evelallah yirmi yıldır alırım, henüz alışkanlık yaptığını görmedim daha!
ALMAN VATANDAŞI
Uzun çabalar sonucunda Alman vatandaşlığına kabul edilen genç, babasına sürpriz yapmak için sevinç içinde eve koşmuş:
– Babaaa, bak Alman vatandaşıyım artık…
Birinci kuşak milliyetçilerden olan baba çok sinirlenir:
– Ulan soysuz, hangi yüzle gider de Alman vatandaşı olursun,” diye gürlerken oğlunun suratına bir de Osmanlı tokadı akşeder… Koşa koşa geri dönen oğlan bir yandan da şöyle
söyleniyormuş:
– Şu hale bak yaa, Alman vatandaşı olalı bir saat geçmedi Türklerle başım belaya girdi…
AMELİYAT YERİ
İki sevgili bir ağacın gölgesinde otururlar. Delikanlının tatlı sözleri arasında bir ara kız sevgilisinin kulağına fısıldar :
-Sevgilim sana apandist ameliyatı olduğum yeri göstereyim.
Delikanlının gözleri parlar.
-Göster canım göster.
Kız eliyle uzak bir yeri göstererek :
-Bak şu ilerde görünen sarı bina var ya, onun üçüncü katı….
Kafan Çalışıyor
Temel bir gün Dursun’a balık kılçığı yemenin insanın kafasını çalıştırdığını söylemiş.
Bu habere sevinen Dursun yanına Temel’i de alarak hemen bir balık lokantasına gitmiş.
Az sonra gelen balıkların etini Temel, kılçıklarını Dursun yemiş.
Böylece üç porsiyon balık tükettikten sonra Dursun hesabı ödemiş ve dışarıya çıkmışlar.
Yolda bir ara Dursun:
– Baa bak Temel. Sen galiba kazuklaysun beni ? demiş.
Temel gülerek cevap vermiş:
– Bak, gördün mü ? Kafan çalışmaya başladı bile.
Çaresizlik
Hakim Temel’e sorar :
-Niye adamın başına sandalyeyle vurdun?
Boynu bükük Temel :
-Ne yapayım ,çaresizlik efendim. Masayı kaldıramadım ki…
Kaza
Polise bir ihbar gelir. Temel ile Dursun kaza yapmıştır.
Polis olay yerine geldiğinde görür ki, arabalar sapa sağlam, Temel ile Dursun’un ağzı burnu dağılmış. Polis sorar:
— Anlat Temel. Olay nasıl oldu?
— Komserim… Hava sisli olduğundan kafamı pencereden çıkarmış öyle gidiyodum. Meğersem Tursun da karşıdan öyle geliyormuş…
Dibi Delik
Lokantaya giden Temel garsondan bardak istemiş.
Garson da masada ters duran bardakları göstererek:
— Masada var ya demiş…
Temel bardağı eline almış ve biraz inceledikten sonra kaşlarını çatmış ve sítem dolu bir sesle konuşmuş:
— Onların dibi delik, üstü kapalı demiş…
Isıt da İçelim
Her gün Temel sabah erkenden Dursun’un evine gidiyormuş ve “Soğuk çay var mı?” diyormuş. Dursun da “yok” diyormuş. Bu bir kaç gün sürmüş. Dursun bir gün merak edip soğuk çay hazırlamış. Temel gene gelmiş. “Soğuk çay var mı?” demiş. Dursun da var demiş. Temel de “İyi ısıt da içelim” demiş.