İngilizce En Çok Kullanılan Popüler Kelimeler

0
3159

İngilizce En Çok Kullanılan Kelimeler

1. abandon = (1) (birini) terk etmek (= leave) (2) bir şeyden vazgeçmek (= give up)

2. abbreviate (ıbriviyeyt) = (1) kısaltmak, özetlemek (2) (matematikte) sadeleştirmek

3. abolish = (toplumdaki tabuları) yıkmak, sona erdirmek (= do away with)

4. absorb = içine çekmek, emmek

5. abstain from = (alkol, ilaç vb) — den sakınmak/ uzak durmak (=avoid from) !

6. abundance = bolluk, bereket

7. abundant = bol, bereketli

8. accelerate = hızlandırmak, ivme kazandırmak *** accelerator = gaz pedalı

9. accept = kabul etmek, razı olmak

10. access = erişmek, ulaşmak

11. accessible to (ıksesibıl) = ulaşılabilir, erişilebilir

12. accommodate = (misafir, konuk vb) ağırlamak (= put up)

13. accompany = (1) eşlik etmek, arkadaşlık etmek (= escort) (2) beraber bulunmak ya da bir arada gözükmek (* Pain and fever accompany inflammatory diseases)

14. accomplish = başarmak (= achieve)

15. accumulate = (1) birikmek, çoğaltmak (2) biriktirmek, yığmak

16. accuracy = doğruluk, kesinlik

17. accurate = doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde (= precise, correct)

18. accurately = doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde (= precisely, correctly)

19. accuse (of) = birini bir şeyle suçlamak, itham etmek

20. achieve = başarmak, yerine getirmek

21. acknowledge as = (1) kabul etmek, — olarak tanımak (2) (mektup, mesaj vb) aldığını gönderen kişiye bildirmek

22. acquainted with = aşina olmak, haberdar olmak (= familiar with)

23. acquire (ıkwayı=) = (dil, miras, huy vb) edinmek, kazanmak (= obtain, attain) (*She acquired a huge fortune.) (* I acquired Turkish but I learned English in school.)

24. acquisition (ekwızişın) = edinim

25. activity = faaliyet, aktivite *** activist = bir fikrin aktif destekçisi (= supporter)

26. adapt = bir şeye uyarlamak, uydurmak ( = adjust)

27. addict = bağımlı, tiryaki *** drug addict = eroin bağımlısı

28. addiction to = bağımlılık, tiryakilik

29. addition = ilave, ek

30. additionally = ayrıca, bunun yanı sıra, buna ilaveten (= furthermore, moreover)

31. adequately = yeterli bir şekilde (= sufficiently)

32. adjust = (1) uyarlamak (= adapt) (2) alışmak (= get used to)

33. adjustment = düzeltme,intibak, uyma

34. administer = (1) idare etmek, yönetmek (2) (damardan ilaç vb) vermek, sağlamak

35. admire = hayran olmak

36. admit = kabullenmek, itiraf etmek

37. adopt (ıdapt) = (1) evlat edinmek (= take up) (2) (önlem, tedbir vb) almak (adopt measure) (3) (başkasına ait bir şeyi) benimsemek (dil, din vb)

38. adore = çok sevmek, tapmak

39. adverse = zıt, kötü

40. advocate = (1) savunmak (= defend) (2) desteklemek (= support)

41. affect = etkilemek (= influence)

42. aggravate = gittikçe kötüye gitmek, fenalaşmak (= deteriorate, worsen)

43. aggressive = saldırgan

44. aid = yardım etmek (= help)

45. alien (to) = yabancı

46. alongside = yanında, bitişiğinde (beside, next to)

47. alter = değiştirmek (= change)

48. alteration = değişiklik

49. amazing = şaşırtıcı, hayran bırakıcı (= astonishing)

50. amend = değişiklik yapmak (kanunda düzenleme yapmak anlamındaki gibi)

51. amendment = değişiklik, (kanun vb) üzerinde değişiklik yapmak (= alteration)

52. amusing = eğlenceli, zevkli

53. announce = anons etmek, ilan etmek (= give out, declare)

54. anticipate = ummak, beklemek

55. apologize = özür dilemek (apologize to someone for something)

56. appalling = korkunç (= dreadful, horrendous)

57. appointment = (1) atama, tayin (2) randevu (= rendezvous)

58. appreciate = (1) takdir etmek, değerini bilmek (2) anlamak, farkına varmak

59. approach (ıpru=ç) = (1) (zaman/ mesafe bakımından birine/bir şeye) yaklaşmak (* Do not approach with fire! (2) (bankaya/yüksek bir mevkiye vb) müracaatta bulunmak, ricada bulunmak (* She approached the bank for a loan)

60. appropriately = uygun olarak (= suitably)

61. approve of = onaylamak, uygun bulmak, tasvip etmek

62. arrange = düzenlemek, ayarlamak (toplantı, randevu vb)

63. artefact = insan eliyle yapılmış (sanat)

64. ascend (ısend) = yukarı çıkmak, yükselmek, tırmanmak (= go up / climb up)

65. ask for = ricada bulunmak, bir şey istemek

66. aspire = şiddetle arzu etmek, çok istemek (* I’ve always aspired to be a singer)

67. assemble = (1) bir araya getirmek, toplamak (= gather) (2) monte etmek (= put up)

68. assess = değerlendirmek (= evaluate)

69. assign = atamak, tayin etmek, görevlendirmek (= appoint)

70. assist somebody in something = birine bir konuda yardım etmek

71. associate (ısoşiyeyt/ısosiyeyt) = (zihninde insanlar/eşyalar arasında) çağrışım yapmak, çağrıştırmak (* I always associate the smell of baking with my childhood.) (2) (kötü yolda olan veya kötü alışkanlıkları olan insanlarla) arkadaşlık yapmak, düşüp kalkmak (* Don’t associate with those glue-sniffers.)

72. assume (ısyum) = (1) elinde delil olmadan bir şeyin doğru olduğunu düşünmek veya kabul etmek, farz etmek (= conclude) (2) (sorumluluk/vebal vb) üstlenmek, üzerine almak (= take on) (* I temporarily assumed the responsibility for her)

73. assure = birine teminat vermek, emin kılmak, garanti vermek

74. astonishment = şaşırtmak, şaşırmak (= amazement, bewilderment)

75. attach = iliştirmek, eklemek (= enclose)

76. attack = saldırmak, saldırı

77. attain = elde etmek, erişmek (= gain, obtain)

78. attainment = ulaşmak, erişmek

79. attend = iştirak etmek, katılmak

80. attribute = (bir sebebe/nedene) dayandırmak (= base on/upon)

81. auditorium = dinlenme/izleme salonu, seyircilerin oturduğu bölüm

82. available = mevcut, var olan

83. avert = (1) olmasını önlemek (2) başka yöne çevirmek (trafik akışını vb)

84. avoidable = kaçınılabilir, engellenebilir

85. award = ödül

86. backward = geri kalmış, geriye doğru

87. badly in need of = bir şeye/birine çok muhtaç olmak

88. barely = (1) hemen hemen hiç, neredeyse hiç (2) güçlükle (= hardly, scarcely)

89. bargain = (1) pazarlık, anlaşma (2) pazarlık etmek (3) kelepir, ucuz eşya

90. barren = kurak, verimsiz (= infertile, arid)

91. basic = temel (= essential, fundamental)

92. bazaar = pazar, alışveriş yeri

93. behave = davranmak

94. believe = inanmak

95. belongings = birinin kişisel eşyaları (= possessions)

96. beloved = sevgili, hazret

97. bitingly satirical = aşırı alaycı, insafsızca eleştirme

98. bizarre (bizza=) = tuhaf, acayip (= strange, weird)

99. blanket = battaniye

100. blaze = (1) ateş, alev, yangın (2) parlamak

101. bolt = fırlayıp kaçmak, tabanları yağlamak

102. branch = dal, branş

103. break off = (nişan, nikah vb) bozmak, ayrılmak

104. breed = (1) (hayvan için) doğurmak, yavrulamak (2) hayvan yetiştirmek

105. bribery (braybri)= rüşvet *** offer bribes = rüşvet teklif etmek

106. bride = gelin

107. brief = kısa, öz *** in brief = kısaca, öz olarak

108. bring up = (1) çocuk büyütmek (2) kusmak (3) ortaya (konu vb) atmak

109. broadcast = (radyo, televizyon, hava durumu için) yayın

110. Broadly speaking = Genel konuşmak gerekirse (= generally, mostly)

111. broil = ızgara yapmak, kavurmak

112. bullfight = boğa güreşi

113. bully = (1) kabadayı, zorba (2) kabadayılık yapmak, zorbalık yapmak

114. burial = gömü, gömme

115. burn = (1) yakmak (2) yanmak

116. button = düğme

117. calculator = hesap makinesi

118. call for = talep etmek, istemek (= demand)

119. calm = sakin

120. can’t take one’s eyes off = gözlerini birinden veya bir şeyden alamamak

121. cancel = iptal etmek (= call off)

122. captivating = büyüleyici (= enchanting, fascinating)

123. captive = tutsak, esir

124. captivity =tutsaklık, esaret

125. capture (kepçır) = yakalamak, ele geçirmek, tutsak etmek (= apprehend)

126. careless = dikkatsiz

127. carry out = (çalışma, deney, anket vb) yürütmek, icra etmek (= fulfil, conduct)

128. carve = (1) (tahta vb) oymak (2) (et vb) kesmek

129. casually = günlük, sıradan, havadan sudan

130. caution = uyarı, dikkat

131. cease = sona erdirmek, durdurmak ( cease-fire= ateşkes)

132. ceaseless (si=zlıs) = aralıksız, durmadan (= non-stop)

133. celebration = kutlama

134. celebrity = ünlü

135. census (sensus) = nüfus sayımı

136. ceremony = tören

137. charge (with) = — ile yargılamak (mahkemede) (= try)

138. circulate = dolaşmak, dolaştırmak, deveran etmek (vücuttaki kan vb)

139. circulation = (1) dolaşım (2) gazete tirajı, günlük satış oranı

140. cite = örneklemek, adından bahsetmek, değinmek (= refer to, mention)

141. citizen = vatandaş *** Citizenship = Vatandaşlık

142. clarify = açıklamak (= explain)

143. claw = pençe, hayvan pençesindeki kıvrık tırnak

144. clearance = (1) mağazayı boşaltma, malları elden çıkarma, tasfiye (2) izin, yeşil ışık

145. close = (sıfat) yakın

146. closed = kapalı

147. closure = (1) kapanış (2) iflas

148. coincide with = aynı zamana denk gelmek/tesadüf etmek (= fall on the same date)

149. collapse = (1) (bina vb için) çökmek (2) bayılmak

150. collapsible = katlanabilir (kanepe vb)

151. collar = (1) yaka (2) tasma

152. colleague = iş arkadaşı

153. collide with = çarpışmak (= crash into)

154. commence = başlamak (= start) *** commencement speech = açılış konuşması

155. comment on = yorum yapmak (= interpret)

156. commercial (kımörşıl) = ticari

157. commit = (1) (intihara vb) kalkışmak, yeltenmek (2) (suç, cürüm) işelemek (3) (kendini işine, ailesine vb) adamak (= devote)

158. commit = kalkışmak, yeltenmek *** commit suicide = intihar etmek

159. common = (1) ortak (2) sıradan, yaygın *** in common with = — ile ortak nokta

160. commonplace = yaygın, sıradan (= ordinary, usual)

161. commuter = ev ile iş arasında mekik dokuyan/gidip gelen

162. companion = dost, arkadaş

163. company = (1) arkadaşlık, dostluk (2) şirket

164. compel = zorlamak, mecbur bırakmak (= force, oblige)

165. compensation for = (1) tazminat ödemek (2) telafi etmek

166. compete = rekabet etmek, yarışmak ***competition = müsbaka, yarış

167. compete against = başkasıyla yarışmak, rekabet etmek

168. compete with = başkasıyla aynı yerden beslenmek/geçim sağlamak (kangurular koyunların otlaklarından otlanan rakip hayvanlar olması gibi)

169. competition = (1) rekabet (2) müsabaka, yarış

170. compile = derlemek, bir araya getirmek (bilgi, delil vb)

171. complain to somebody about something = şikayet etmek

172. completely = tamamen, bütünüyle (= entirely)

173. comply (with) = — e uymak,— e itaat etmek (= abide by)

174. compose = oluşturmak, meydana getirmek *** be composed of = — den oluşmak

175. compound = bir sürü binanın bulunduğu etrafı çevrili mekan

176. comprise = içermek (= include)

177. compute = hesap yapmak, bir notu bilgisayara girmek(= calculate )

178. conceal (kınsi=l) = gizlemek, saklamak (= hide)

179. conceive as = (1) — olarak algılamak/düşünmek (2) conceive of = bir şeyi ilk kendisi akıl etmek (= senaryonun konusu vb) (3) gebe kalmak

180. conclude = sonuç çıkarmak (= assume)

181. conclusion = sonuç, netice, yargı

182. condition = durum, hal / koşul,şart

183. conditionally = şartlı olarak, belli şartlara bağlı

184. conduct = (1) (deney, anket vb) idare etmek, yürütmek (= carry out) (2) (isim hali) davranış (= behaviour)

185. conduct = (1) (deney,çalışma vb) yürütmek,icra etmek (2) davranış (= behaviour)

186. confess = itiraf etmek (= speak out)

187. confident (of) = emin

188. confine to = (1) sınırlamak, bir yere mahkum etmek (2) hapse atmak (= imprison)

189. confirm = (1) onaylamak, doğrulamak (= verify) (2) (bir iddiayı, davayı vb) güçlendirmek, pekiştirmek (= strengthen)

190. conflict = (1) çatışma, savaş (2) anlaşamama, tartışma

191. conflict with = çatışmak, çarpışmak, savaşmak

192. conform to = uymak, uyuşmak (= obey the rules)

193. confront = (1) karşılaşmak, yüz yüze gelmek (2) confront about = yüzleştirmek

194. confuse = karıştırmak, şaşırmak

195. conquer = (1) fethetmek (2) yenmek, galip gelmek

196. consent = (1) razı olmak (2) izin,rıza (= permission)

197. consent to = razı olmak

198. consequence = sonuç, netice (= result)

199. conserve = korumak, muhafaza etmek

200. considerable = büyük ölçüde, önemli miktarda, azımsanamaz X negligible(=neglicıbıl)

201. considerably = önemli ölçüde, oldukça

202. considerately = düşünceli/nazik bir şekilde

203. consideration = göz önünde bulundurma/düşünme

204. consist of = ibaret olmak, meydana gelmek

205. conspire against = birine komplo kurmak (= plot against)

206. constantly = 1-sürekli 2- aralıksız

207. constantly = sürekli

208. constitute = oluşturmak, meydana getirmek (= make up)

209. constrain = zorlamak (= restrain, force)

210. construct =inşa etmek, yapmak (= build)

211. consult = danışmak (= check with)

212. consume = tüketmek (= use up)

213. contact with = birisi ile kontak/temas kurmak, irtibata geçmek

214. contemporary = çağdaş, aynı çağda yaşayan

215. content with = — den memnun

216. contest = yarışma, müsabaka *** beauty contest = güzellik yarışması

217. continent = kıta

218. contract = (1) sözleşme yapmak (2) küçülmek, büzülmek (= shrink) (3) hastalık kapmak

219. contradict = çelişmek

220. contradictory = çelişkili, tutarsız, kendini yalancı çıkaran (= inconsistent)

221. contribute to = katkıda bulunmak

222. controversial = tartışmalı, fikir ayrılığına sebep olan (= disputable, debatable)

223. controversy = anlaşmazlık, fikir ayrılığı

224. conventional = geleneksel, alışılagelen

225. converse = (1) karşıt, zıt (2) konuşmak

226. convert into = dönüştürmek (= change)

227. convict = mahkum, tutuklu

228. convince = ikna etmek

229. correctly = doğru bir şekilde, düzgünce (= accurately, precisely)

230. correspond to = bir şeyle uymak, uygun düşmek, tekabül etmek (= agree, match)

231. correspond with = birisi ile yazışmak

232. counterpart = karşılığı, dengi (“Sultan” kelimesinin counterpart’ı “Kral” dır)

233. couple = çift

234. course = (1) gidişat, ilerleme (zaman/mekan içinde) *** in the course of = —nın esnasında (2) (nehir için) akış yönü (3) öğrenim, kurs

235. cramped = hijyenik olmayan

236. crash = (1) kaza, şiddetli ses, iflas (2) yere düşme , çarpma

237. crawl = emeklemek

238. create = yaratmak

239. credibly = inanılır bir şekilde (= believably)

240. criminal = ciddi bir suç/cürüm işlemiş,suçlu

241. crippled = felçli, kötürüm (= paralysed) (2) engellenmiş, gerilemiş (ekonomi vb)

242. crocodile = timsah (= alligator)

243. cross out = üstünü çizmek, silmek (= delete)

244. crumble = ufalanmak, parçalanmak (= disintegrate, fall apart)

245. cultivate = tarım yapmak, tarlayı vb sürüp ekmek

246. curator = sanat galerisi/müze/kütüphane görevlisi

247. currency = döviz

248. curve = eğim, eğmek

249. custom = gelenek, görenek *** customs = gümrük

250. customary = geleneksel (= traditional)

251. debate = tartışmak

252. debt = borç

253. deceit = kandırmak *** deceitful = hilekar, hileci

254. deceive = kandırmak, kafaya almak (= take in)

255. decipher = şifresini çözmek

256. decipher = şifresini çözmek, anlamını meydana çıkarmak

257. declare = ilan etmek, beyan etmek

258. decline = (1) azalmak, gerilemek (2) kibarca reddetmek (= turn down)

259. dedicate = kendini adamak (= devote to, commit oneself to)

260. dedicate to = kendini adamak (= devote to)

261. deduce = sonuç çıkarmak (= conclude, assume)

262. deduction = tümevarım, sonuç (= conclusion)

263. deepen = derinleştirmek, derinleşmek

264. defeat = yenmek, bozguna uğratmak (= beat)

265. defect = bozukluk, kusur, hata, sakatlık *** speech defect = konuşma özrü

266. defend = savunmak

267. define = tanımlamak

268. degeneration = yozlaşma, aslını kaybetme

269. delay = geciktirmek

270. delightful = zevkli, hoş

271. deliver = (1) siparişi teslim dağıtmak/teslim etmek (= distribute) (2) doğurmak vermek (3) deliver speech = konuşma yapmak

272. demand = (1) talep, istek (2) talep etmek, istemek ***in demand = revaçta

273. demobilize (dimobilayz) = askerden terhis etmek

274. demolish = yıkmak, parçalamak (= do away with)

275. demonstrate = (1) uygulamalı bir şekilde göstermek (= show) (2) gösteri yapmak, protesto düzenlemek

276. deny (dinay) = (1) inkar etmek (2) yapmasını yasaklamak (deny somebody to do something)

277. depress = (1) üzmek (= sadden, upset) (2) bastırmak (= press down)

278. derive from = çıkarmak, gelmek

279. descend = inmek, azalmak

280. desert (dezırt) = çöl

281. deserve = hak etmek

282. design = plan çizmek, tasarlamak

283. design = tasarlamak, dizayn etmek

284. desire = (1) istek, arzu (2) istemek, arzu etmek (= wish)

285. desolate (dezolıt) = mutsuz, kederli (= depressed) (2) terkedilmiş (= deserted)

286. dessert (dizzö=t) = tatlı

287. destination = hedef, varılacak yer

288. destiny = kader, kısmet

289. destroy = yıkmak, yok etmek (= damage, ruin)

290. detain = alıkoymak, göz altında tutmak (= take into custody)

291. detect = meydana çıkarmak, işin aslını ortaya çıkarmak (= discover, notice)

292. detection = teşhis etmek, belirlemek

293. deter (someone) from = caydırmak, engel olmak (= discourage)

294. deteriorate = kötüleşmek, kötüye gitmek (= aggravate, worsen)

295. determination = (1) azim, kararlılık (= ambition) (2) inat (= stubbornness, obstinacy)

296. devastate = yıkmak, tahrip etmek (= destroy)

297. develop = (1) geliş(tir)mek, genişle(t)mek, ortaya atmak (teori, fakir vb) (2) (foto) film banyo ettirmek (3) (vücudun ürettiği bir hastalığa) yakalanmak “develop cancer”

298. deviate = sapmak, yönünü değiştirmek (= diverge, stray)

299. devote = adamak

300. diagnose as = teşhis etmek

301. differentiate = ayırmak (= distinguish)

302. diminish = azalmak (= decline)

303. direct = (1) yönetmek (2) (turiste vb) yol göstermek (guide)

304. disappearance = ortadan/gözden kaybolmak (= vanish)

305. disclose = açığa çıkarmak, gün ışığına çıkarmak (= reveal, display)

306. discover = keşfetmek

307. discriminate (against) = (ırk, yaş, cinsiyet vb) ayrımcılık yapmak

308. discriminate against = ayrımcılık yapmak

309. discuss about = tartışmak (= argue)

310. disease = hastalık, maraz (= illness, ailment)

311. dismiss = kovmak (işten), kafasından çıkarmak

312. dismissal = kovma, başından savma

313. dispatch = göndermek, yollamak (= send, submit)

314. display = göstermek, sergi *** on display = sergide

315. displeased = hoşnut kalmamış, memnun olmayan (= discontented, unsatisfied)

316. dispose of = başından atmak, — den kurtulmak (= get rid of)

317. dispute = (1) tartışmak, anlaşamamak (= disagree) (2) anlaşmazlık (= controversy)

318. disqualify = diskalifiye etmek, elemek, yetersiz görmek

319. disseminate = (bilgi, fakir vb) yaymak, dağıtmak

320. distinct = (1) farklı, ayrı, bağımsız (= different) (2) açık seçik, net (= clear)

321. distinguish = ayırmak, farkını söylemek (= differentiate)

322. distort = (1) (olayın aslını) çarpıtmak, farklı bir anlam yüklemek (= misrepresent) (2) (şeklini/biçimini vb) bozmak, tahrif etmek (= disfigure)

323. distress = (1) tehlike (2) acı, ıstırap

324. distribute = dağıtmak (= deliver, hand out)

325. divert = (trafik yönünü vb) saptırmak, başka yöne çevirmek

326. dizzy = başı dönen, kendini bayılacak gibi hisseden (= giddy)

327. docile (dosayl) = uysal, evcil

328. dominate = egemen/baskın olmak, hakim olmak, idaresi altına almak

329. donate = (para, kan vb) bağış yapmak (= contribute)

330. donation = (para, kan vb) bağış yapmak (= contribution)

331. dowry = çeyiz

332. dramatic = (1) tiyatro ile ilgili (= theatrical) (2) önemli, kayda değer (= drastic) (3) ani, çok hızlı (fiyatlarda ani ve hızlı artış gibi)

333. draw = (1) (resim vb) çizmek (2) (perde vb) çekmek, kenara almak (3) (sonuç) çıkarmak (***draw a conclusion) (4) bir maçın berabere bitmesi

334. dress code = (bir işyerinde veya okulda) kıyafet genelgesi

335. drug addict = eroin bağımlısı

336. drug dealer = eroin ticareti yapan kişi

337. dustbin = çöp kutusu (= trash can)

338. earthquake = deprem

339. edit = bir kitabı basılabilir hale getirmek, editörlük yapmak

340. edition = (kitap için) basım, baskı, yayın

341. educate = eğitmek (= train)

342. effect = etki (= influence, impact) *have an effect on = üzerinde etkisi olmak

343. elect = seçmek (= vote for)

344. eliminate = elemek, den kurtulmak (= get rid of) (2) yok etmek, yıkmak (= destroy)

345. elimination = (1) ortadan kaldırma, yok etme, bertaraf etme (2) hesaba katmama

346. embarrass = utandırma (= humiliate)

347. embrace = (1) kucaklamak (= hug, cuddle) (2) (fikir, din vb) benimsemek

348. emerge = ortaya çıkmak (= come out)

349. emphasize = vurgulamak

350. employ = (1) işe almak (2) (metot, yöntem vb) uygulamak

351. empty = (1) boşaltmak (2) boş

352. emulate = taklit etmek,(= imitate, copy)

353. enable = olanaklı kılmak

354. enclose = çevresini sarmak

355. encounter = karşılaşmak ( to face)

356. encourage = teşvik etmek

357. endure = dayanmak

358. enhance = büyülemek

359. enhancement = yükseltme, artırma, çoğaltma (= improvement, enrichment)

360. enlarge = büyütmek, genişletmek

361. enquire = soruşturmak

362. enslave = köleleştirmek, esir etmek

363. ensure = birini temin etmek/emin kılmak, birine garanti vermek

364. entertain = eğlendirmek

365. entirely = tamamen (= completely)

366. entrance = giriş

367. envy = kıskanmak, imrenmek

368. epic = destan

369. epic = destansı (şiir vb)

370. equal = eşit, adil

371. equality = eşitlik (= parity, fairness)

372. equate = eşitlemek

373. equip = donatmak

374. equip = donatmak ***equipment = donanım, teçhizat

375. erode = yıpratmak, aşınmak

376. erupt = patlamak

377. establish = kurmak, doğruluğunu kanıtlamak, kabul etttirmek

378. estimate = tahmini bir şey/rakam söylemek, tahminde bulunmak (= guess)

379. eternal = kalıcı, ebedi

380. evaluate = değerlendirmek (= assess)

381. evaluation = değerlendirme (= assessment)

382. evidently = açık ve şüphe götürmez bir şekilde, delillere dayanarak (= obviously)

383. evolve = (1) geliş(tir)mek (= develop) (2) (Biyolojide) evrim geçirmek

384. evolve = değişmek, evrim geçirmek

385. exaggerated (egzacıreytıd)= abartılı, mübalağalı

386. excavate = kazı yapmak

387. exceed = aşmak

388. excessive = aşırı, abartılı (sayıda, miktarda)

389. exchange = takas etmek, değiş tokuş etmek (= swap)

390. exclude = çıkarmak

391. exclusive to = herkese açık olmayan, özel (otel, tatil yeri vb)

392. exclusively = sadece, yalnızca

393. excursion = keşif gezisi

394. exhibit = sergilemek

395. exist = var olmak, mevcut hale gelmek

396. existence = var oluş, mevcut olma

397. expand = genişlemek, büyümek, nüfuz olarak artmak

398. expect = ummak, beklemek

399. expectation = umut, beklenti

400. expense = masraf

401. experience = (1) tecrübe (2) tecrübe etmek, yaşamak (3) olay, vukuat

402. expire = (yiyecek, ilaç vb için) son kullanma tarihi gelmek, miadı dolmak

403. expire = süresi dolmak

404. Expiry Date = Son Kullanma Tarihi

405. explode = patlamak

406. exploit = patlatmak, sömürmek

407. explore = keşfetmek,araştırmak

408. export = ithal etmek

409. expose = (1) açıklamak, arz etmek (= reveal) (2) (tehlikeye vb) maruz bırakmak

410. express = (1) ifade etmek, iletmek (2) çabuk, hızlı (= fast)

411. extend = (1) (tatilin, ödevin vb) süresini uzatmak (= prolong) (2) ekleme yapmak (eve birkat daha çıkmak veya balkon eklemek gibi) (= make bigger) ***extension

412. extract = elde etmek, çekip çıkarmak (üzümden sirke elde etmek gibi)

413. extraordinary = (1) fevkalade, olağanüstü (= exceptional) (2) tuhaf, alışılmadık

414. fabricate = (1) uydurmak (= make up) (2) (raf vb) monte etmek (= put up)

415. facilitate = kolaylaştırmak

416. fade = (1) solmak (2) solgun

417. failure = başarısızlık

418. faint = (1) bayılmak (= pass out) (2) solgun (ses, renk vb)

419. fairly = oldukça (= quite, rather)

420. falsify = (1) hesaplar üzerinde oynamak (2) sahtekarlık yapmak (= fake)

421. familiar (with) = aşina, tanıdık

422. famish = aç kalmak, açlıktan ölmek (= starve)

423. fare = (otobüs, uçak vb için) fiyat

424. fatal = ölümcül ***fatally injured = ağır yaralı, ölümcül yarası olan

425. favourable = olumlu, yapıcı (= positive, constructive) (2) uğurlu (= auspicious)

426. fearful for = — için korkan/endişelenen

427. fertilize = (toprağı vb) verimli hale getirmek, verimli kılmak

428. fetch = gidip getirmek

429. fiancé = (erkek) nişanlı

430. fiancée = (kız) nişanlı

431. field trip = kır gezisi, arazi gezisi

432. fierce = (1) şiddetli, kıyasıya, çetin (rekabet vb) (2) azgın, azmış (köpek vb)

433. figure = (1) şekil, figür (2) rakam, sayı (3) figure out = anlamak (= make out)

434. filthy = (1) pis, kirli (2) dayanıksız, sağlam olmayan

435. finance = finanse etmek, paraca desteklemek

436. fine = (1) ince ince/küçük doğranmış (et, patates vb) (2) iyi, güzel (3) para cezası

437. firework = havai fişek

438. fit = (1) sağlıklı, zinde, sıhhati yerinde (= robust, healthy) (2) (bir kıyafetin şıklık bakımından değil de bedene oturması anlamında) yakışmak (3) sara nöbeti (= seizure)

439. flatmate = ev arkadaşı

440. flattery = birine yağ çekme

441. flee = kaçmak (= escape)

442. fleece = koyun postu (yünlü) *** hide = yünsüz post

443. flight = (1) uçuş (2) uçak (= airplane = aeroplane)

444. flow = (nehir vb için) akmak *** overflow = taşmak

445. fluctuate (flakçuweyt) = dalgalanmak, istikrarlı gitmemek, bir artmak bir azalmak

446. fluctuate = dalgalanmak

447. focus on = odaklanmak, yoğunlaşmak (= concentrate on, centre on)

448. fold = (1) katlamak, kıvırmak, bükmek (2) bir şeyin — katı, — misli (twofold, tenfold = iki katı/misli, on katı/misli)

449. force = zorlamak

450. forceful = (1) güçlü, zorlu (2) etkili, ikna edici

451. forecast = önceden tahmin etmek (= predict)

452. forge = taklidini yapmak, sahtesini çıkarmak

453. forgery (focıri) = sahtekarlık (= counterfeit, fake)

454. forgery = sahtekarlık, kalpazanlık

455. former = önceki (iki şeyden bahsederken ilk söylenen kişi veya şey)

456. formerly = evvelki, önceki

457. formulate = formülleştirmek, formüle dökmek

458. forthcoming = yakınlaşmakta olan, gelmekte olan ( Christmas vb.)

459. fortify = takviye etmek, sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek (= strengthen, enrich)

460. fracture = kırılmak, çatlamak ( kemik, kolon vb)

461. frail = zayıf, cılız (= feeble)

462. frame = çerçeve

463. freed = serbest kalmış, özgür (= at liberty, at large)

464. fulfil = (görev, sorumluluk vb) yerine getirmek, icra etmek (= carry out)

465. fundamental = esas, temel, zorunlu (= essential)

466. funeral = cenaze töreni

467. fussy = aşırı titiz (= fastidious, meticulous, diligent)

468. fuzzy = tüylü

469. gather = (1) toplamak, bir araya getirmek (2) bir araya gelmek

470. gender = cinsiyet (= sex)

471. generate = (1) (ısı, elektrik vb) üretmek (2) (tartışma vb) ortaya atmak

472. genre (= canr) = tür, çeşit, nevi (= type, sort)

473. get rid of = başından atmak, defetmek

474. giant (cayent) = dev X dwarf

475. give up = vazgeçmek, bırakmak (= abandon, abort)

476. glance = göz atmak

477. gloom = karanlık ***gloomy = üzüntülü, hüzünlü

478. glorify = yüceltmek, övmek (= praise)

479. goal = amaç, gaye (= aim)

480. govern = yönetmek

481. government = hükümet

482. grab = kapmak, el koymak (= snatch)

483. gradually = yavaş yavaş, kademeli olarak

484. grant = vermek, bahşetmek (burs, bağış vb)

485. grasp = (1) (bir nesneyi) kavramak (2) (bir konuyu) kavramak, anlamak

486. graveyard = mezarlık (= cemetery)

487. groom = damat

488. grow tired of = — den yorulmak

489. growl = köpek ve benzeri hayvanların çıkardığı hırlama sesi

490. guide = rehber, rehberlik etmek

491. harass = saldırmak, taciz etmek ***sexual harassment = cinsel taciz

492. harbour = (1) liman (2) barındırmak, sağlamak

493. hardship = zorluk

494. harshly = (1) sert bir şekilde (2) kabaca

495. hasten = acele etmek

496. havoc = hasar, yıkım (= destruction)

497. hazard = tehlike

498. hazardous = tehlikeli (= perilous)

499. hectic = heyecanlı, telaşlı, hareketli (program, ofis vb)

500. hesitate = duraklamak

501. highly = oldukça, epey (= extremely)

502. hinder = (1) engel, mani (2) engel olmak, mani olmak

503. hire = (1) kiralamak (2) işe almak (= employ)

504. hitchhiker = otostopçu

505. hollow = oyuk, boşluk (ağaç kovuğu vb) *** hollow promise = boş vaat

506. hopefully = inşallah (= with any luck)

507. horrible = korkunç

508. huge = iri, büyük (= enormous, immense)

509. humiliate = aşağılamak, rezil etmek, utandırmak (= embarrass)

510. hunter = avcı

511. hurricane (hörikeyn) = kasırga

512. iceberg = buz dağı (= glacier)

513. identify = teşhis etmek, kimliğini belirlemek, sınıflandırmak

514. idle = tembel (= lazy, indolent) X (= hardworking)

515. ignore = görmezden kalmak, kale almamak (= take no notice)

516. illusion = hayal,hülya, kuruntu

517. illustrate = örneklemek

518. imagine = hayal etmek

519. imitate = taklit etmek

520. immediate = (1) derhal, acele, çabuk (2) (akraba için) en yakın

521. immobilize (immmobilayz) = hareketsiz/sabit kılmak

522. impact = çarpmak

523. impeach = suçlamak, itham etmek (= accuse)

524. implement = gerçekleştirmek (realize)

525. implicate = bulaştırmak

526. imply = ima etmek

527. impose = zorla kabul ettirmek, koymak( vergi), yük olmak

528. imprisonment = hapse atmak (= incarceration)

529. improve = geliştirmek

530. inaudible = duyulamaz, işitilemez (ses vb)

531. incapable of (inkepıbıl) = kabiliyetsiz, yeteneksiz (= unskillful)

532. incapacitate = yetersiz bırakmak, olanak tanımamak, aciz bırakmak (= debilitate)

533. incessant = aralıksız, sürekli

534. incline = eğmek, eğilimi olmak, fikrini vermek

535. include = dahil etmek, içermek (= consists of, incorporate) x exclude

536. incorporate into = dahil etmek (= include, integrate)

537. incredible = inanılmaz ( = unbelievable)

538. indicate = göstermek, belirtisi olmak

539. indifference to = kayıtsız, ilgisiz olmak

540. induce = -e neden olmak, ikna etmek

541. inevitable = kaçınılmaz (= inescapable)

542. infer = anlamak, sonucunu çıkarmak

543. influence = (1) etki (= impact, effect) (2) etkilemek

544. influential (influwenşıl) = nüfuzlu, sözü geçer, çevresi geniş (= well-connected)

545. inherit = mirasa konmak, miras olarak almak (= come into)

546. inhibit = göz dağı vermek

547. initially = başlangıçta, ilk etapta (= at first)

548. initiate (inişiyeyt)= başlatmak (= start, commence)

549. injure = incitmek

550. injustice = eşitsizlik, adaletsizlik (= inequality, unfairness)

551. innovate = yeni bir şey icat etmek, yenilik getirmek (= invent)

552. innovation = yenilik, yeni bir şey icad etmek

553. innovative = yenilikçi, icatçı

554. insatiable (inseyşıbıl) = (1) gözü doymaz, doyumsuz, aç gözlü (2) obur, pisboğaz

555. insignificant = (1) ehemmiyetsiz, önemsiz (2) anlamsız, manasız

556. insist (on) = ısrar etmek (= persist in)

557. inspect = incelemek

558. instantaneously = anlık, bir anda olan, aniden (= immediately, instantly)

559. institute = kurmak

560. instruct = talimat vermek

561. insulate (against) = yalıtmak, (soğuğu/sesi vb) kesmek (hırkanın soğuğu kesmesi gibi)

562. integrate = bütünleşmek, kaynaşmak

563. intelligence = (1) zeka, akıl (2) haber ajansı

564. intention (intenşın) = niyet

565. intentional = kasıtlı,maksatlı,bilebile (= deliberately)

566. interaction (with) = etkileşim

567. interfere = başkasının işine burnunu sokmak

568. interfere with = karışmak, müdahale etmek

569. interpretation = yorum, çeviri

570. interrogate = sorguya çekmek

571. interview = (1) röportaj, röportaj yapmak (2) mülakat, mülakat yapmak

572. intimate = (1) samimi (2) tanıdık, aşina (alışılan plaj, trafik manzaraları vb)

573. introduce = (1) tanıştırmak (2) yeni bir icadı/fikri ortaya atmak

574. invade = işgal etmek, istila etmek (= attck, occupy)

575. invaluable = paha biçilmez, çok değerli (= priceless)

576. invent = icat etmek (= make up)

577. invest (in) = para yatırımı yapmak

578. investigate = araştırmak, incelemek (= search, look into)

579. invoke = dilemek

580. involve = (1) dahil etmek (2) gerektirmek

581. involvement = dahil olma, karışma (= association, participation)

582. irregularity = (1) yolsuzluk, hile (2) düzensizlik

583. isolate = izole etmek, (iki şeyi vb) birbirinden ayırmak, tecrit etmek

584. jeopardize (ciopidayz) = tehlikeye atmak (= endanger, imperil)

585. join = katılmak, iştirak etmek

586. joint = (1) eklem, mafsal (2) ortaklaşa yapılan (= mutual)

587. justify = doğrulamak

588. kennel = köpek kulübesi

589. keyhole = anahtar deliği

590. kidnapper = adam/çocuk kaçıran (= abductor)

591. knock = (1) devirmek (2) (kapı vb) çalmak

592. knowledge = bilgi

593. label = etiketlemek

594. lamb = (1) kuzu (2) kuzu eti

595. latter = sonraki x former = önceki

596. lawyer = avukat (= solicitor)

597. leak = (1) (su, yağ vb) sızmak (2) (bilgi, gizli sırlar vb) medyaya sızmak

598. legend = efsane (= myth)

599. legislate = yasamak

600. leisure = boş vakit

601. lessen = azaltmak (= diminish)

602. levy = zorla toplama (haraç)

603. Likewise = Buna benzer şekilde, Aynen bunun gibi (= Similarly)

604. listless = yorgun, bitkin (= exhausted)

605. literacy = okur yazarlık

606. litter = çöp (= trash, garbage, rubbish)

607. loathe = nefret etmek (= abhor, hate)

608. locate = yerleştirmek

609. location = mevki, yer

610. loose = gevşek, sıkıca bağlanmamış, gevşemiş X tight

611. lovely = sevecen, sevimli

612. luggage (lagiç) = bagaj

613. magical (mecikıl) = sihirli

614. mainstream = pek çok kişi tarafından kabul gören inanış veya düşünce

615. maintain = korumak

616. make a decision = karar vermek

617. manage = (1) başarmak, üstesinden gelmek (2) yönetmek, idare etmek

618. management = yönetim idare

619. manipulate = elinde oynatmak

620. manner = davranış, tutum (= attitude)

621. manufacture = fabrikada üretmek

622. march = ilerleme, ilerleyiş, marşla yürümek

623. massacre (messekı=r) = soykırım, katliam (= genocide)

624. master = (1) efendi, sahip (2) hakim olmak, bir şeyi detaylarıyla bilmek (= govern)

625. masterpiece = şaheser, baş yapıt

626. mature (maçu=) = olgun

627. meadow = çayır, otlak, mera (= pasture)

628. meander = (1) dolambaçlı yol (2) avare avare dolaşmak

629. measure (mejı=r) = (1) ölçü, ölçmek (2) tedbir, önlem (= precaution)

630. mediate between = arabuluculuk etmek, arasını bulmak

631. meet = (1) (ihtiyaç, talep vb) karşılamak (2) tanışmak (3) (bir yolcuyu) karşılamak

632. memorial = anıt

633. merge (mörç) = birleşmek, bir araya gelmek ( iki şirketin birleşmesi vb)

634. merge = birleşmek, bir araya gelmek ( iki şirketin birleşmesi vb)

635. migrate = göçmek

636. minor = (1) az (2) önemsiz, küçük *** minority= azınlık

637. miraculously = mucize eseri

638. misbehave = terbiyesizlik yapmak, kötü davranışlar sergilemek

639. mischief = yaramazlık, haşarılık (= misbehaviour)

640. misunderstanding = yanlış anlaşılma (= misconception)

641. mix up = aklını karıştırmak,karıştırmak

642. mock at = dalga geçmek, alay etmek (= tease, make fun of)

643. modify = değiştirmek (= change)

644. mood = ruh hali, moral ***in a bad mood = morali bozuk olmak

645. mourning = yas, keder (= lamentation) ***mournful = yaslı, yas tutan

646. move = (1) hareket etmek, taşımak (2) (bir yerden bir başka yere) taşınmak

647. movement = (1) hareket (2) (edebiyatta vb) akım

648. multinational = çok uluslu

649. municipality = belediye

650. murder = (1) öldürmek, cinayet işlemek (= kill) (2) cinayet

651. mystery = gizem, sır (= enigma)

652. narrowly = kıl payı (= She narrowly escaped death yesterday.)

653. native to = yöreye has/özgü

654. neglect = ihmal etmek (= ignore)

655. nervous = gergin (sınav öncesi vb..) *** nervous attack = sinir krizi

656. neutrality (nötraliti) = tarafsızlık (= impartiality)

657. notice = (1) ilan (2) fark etmek

658. obese = şişman, obez

659. obey = uymak, itaat etmek ( kurallara vb)

660. objection = itiraz

661. obligation = zorunluluk, mecburiyet

662. obscure = (1) silik (2) anlaşılmaz hale getirmek, karışık hale getirmek (= confuse)

663. observe = gözlemlemek

664. obsolete = modası geçmiş, eskide kalmış

665. obtain = elde etmek (= gain, attain)

666. occasion = (1) özel olay, önemli gün (2) durum, hal

667. occasional = ara sıra, nadiren (= infrequent)

668. occupy = (1) (ülke/şehir vb) işgal etmek (2) bir mekanı doldurmak, yerleşmek

669. occur= meydana gelmek

670. occurrence = vukuat, olay

671. odd = (1) tuhaf (=strange, weird *(wiyırd) (2) odd numbers = tek sayılar (1,3,5 ..)

672. Oddly enough! = Ne tuhaftır ki …!

673. odour = koku ***odourless = kokusuz X (aromatic = hoş kokulu)

674. offend = (1) gücendirmek, kırmak (2) (hafif) suç işlemek

675. offer = (1) teklif, teklif etmek (2) (imkan, fırsat vb) sağlamak, sunmak

676. officially = resmen, resmi olarak

677. opportunity = fırsat *** opportunist = fırsatçı

678. opposition = karşıtlık, muhalefet,zıtlık

679. oppress = zulmetmek (= persecute)

680. ordinary = sıradan, alışılagelmiş (= commonplace, mundane, average)

681. originally = ilk başta, ilk önceleri (= initially, at first)

682. ornament = (1) süs, süs eşyası (2) süslemek

683. orphan = yetim bırakmak

684. outcrop = yeryüzüne çıkmış katman

685. outcry = feryat figan, çığlık

686. outdo = birini geride bırakmak, sollamak, ekarte etmek (= surpass)

687. outing = gezi, gezinti

688. outlet = (sadece bir çeşit ürün veya sadece bir firmanın ürününü satan) şube

689. overlap = üstüste binmek

690. overlook = (1) göz ardı etmek, görmezden gelmek (= ignore) (2) (bir evin denize bakması, bir ofisin otoparka bakması gibi) — e bakmak

691. overtake = (arabasıyla bir başka arabayı) sollamak

692. overtake = sollamak, bastırmak

693. partially = kısmen

694. participate in = katılmak, iştirak etmek (= take part in, join, attend)

695. participation = iştirak, katılım ***participatory = katılımcı

696. particular (pıtik=ulır) = özel, önemli *** in particular = özellikle

697. particularly = özellikle

698. passenger = toplu taşıt yolcusu

699. passionately = ihtirasla, tutkuyla

700. patiently = sabırla, sabırlı bir şekilde (= uncomplainingly)

701. pavement = kaldırım (= side-walk)

702. peace and quiet = huzur ve sükunet

703. peak = doruk, zirve *** at peak = zirvede, dorukta

704. peculiar = tuhaf, acayip (= odd, weird, strange)

705. pedestrian = yaya

706. penalize = ceza vermek, cezalandırmak (= punish)

707. perceive = algılamak

708. permission = izin, müsaade

709. persevering = sebatkar, gayretli

710. persist = ısrar etmek, sürüp gitmek

711. persuade = ikna etmek

712. pessimism = kötümserlik ***pessimist = kötümser ***optimist = iyimser

713. pet = ev hayvanı

714. pioneer = öncü, yol açan, öncülük eden (= forerunner)

715. placement = yerleştirme

716. plague (pleyg) = (1) veba (2) öldürücü salgın hastalık (3) (bela vb) musallat olmak

717. plain = (1) düz, sade (2) ova, düzlük

718. plead = yalvarmak , rica etmek

719. please = (1) memnun etmek, tatmin etmek (= satisfy) (2) Lütfen!

720. pledge (plec) = ciddi bir söz vermek, ciddi bir vaat

721. poem = şiir ***poetry = şiir

722. point = (1) anlam, mana ***pointless = anlamsız (2) (zamanda/mekanda vb) nokta

723. policy = tutum, kural, prensip, ilke

724. polio = çocuk felci

725. pose = ortaya çıkarmak, poz vermek

726. possess = sahip olmak, etkilemek

727. possession = eşya, mal mülk

728. post = (1) vazife, görev, iş (2) posta

729. postpone = ertelemek (= put off)

730. practically = 1-hemen hemen 2-uygun olarak, pratik olarak

731. praise = övmek (= glorify, compliment)

732. precede = – den önce gelmek

733. predict = tahminde bulunmak

734. predictable = tahmin edilebilir, sağı solu belli

735. prejudice = ön yargı (= bias)

736. present = (1) sunmak, tanıtmak (2) mevcut, var olan (= existing)

737. preserve = korumak, muhafaza etmek

738. pressure = baskı, basınç ***under pressure = baskı altında

739. prevent = engel olmak, mani olmak

740. previously = önceden, eskiden (= formerly)

741. prior (to) = — den önce, — den evvel

742. prison = hapishane (= jail)

743. probability = olasılık

744. process = (bir malzemeyi) işlemek

745. progress = ilerlemek ***in progress = devam eden, ilerlemekte olan

746. promote = (1) terfi etmek, makamını yükseltmek (2) reklam yapmak

747. prompt = çabuk, ivedi, acele, vakit geçirmeden (= punctual, immediate)

748. promptly = derhal, hemen

749. proofread = bir metni inceleyip üzerindeki yanlışları düzeltmek

750. properly = adam akıllı

751. property = mal, mülk

752. proportion = oran ***in proportion to = —e oranla

753. protection against = koruma

754. provoke = kışkırtmak, tahrik etmek

755. publish = (kitap, kaset vb) yayımlamak

756. purchase (pö=çıs) = (1) satın almak (2) satın alınan eşya

757. purchase = satın almak (= buy)

758. purpose = amaç, gaye

759. pursue = takip etmek (= follow, chase) ***in pursuit of = —nın peşinde

760. push = itmek X pull = çekmek

761. put forth = öne sürmek, ortaya atmak (= put forward, bring up)

762. queue = sıra, kuyruk

763. race = (1) ırk (2) yarış

764. racism = ırkçılık, milliyetçilik (= nationalism)

765. raid = yasadışı işlere yapılan baskın (= seizure)

766. raise = (1) artırmak, yükseltmek, kaldırmak (su seviyesini, maaşları vb) (2) (hayvan/insan) yetiştirmek, büyütmek (3) (sorun, konu, fikir vb) ortaya atmak

767. rate = oran, hız

768. receive = almak, kabul etmek

769. reckless = = dikkatsiz, pervasız (= irresponsible, thoughtless)

770. recklessly = dikkatsizce, pervasızca (= irresponsibly, thoughtlessly)

771. recognize = (daha önce gördüğü birini veya bir şeyi gördüğünde) tanımak

772. recommendation = tavsiye, öneri

773. referee = hakem (= arbitrator)

774. refreshing = canlandırıcı, serinletici (aperatif yiyecek, temiz hava vb)

775. refugee = mülteci

776. refund = parayı iade etmek

777. regard = (1) saygı (= respect) (2) göz önünde bulundurmak

778. regional = bölgesel

779. register = (1) sicil,kütük (2) kaydetmek

780. regret = (1) pişmanlık (2) üzüntü

781. regretful = pişman, üzgün (= remorseful)

782. regrettable = üzücü, üzüntü/keder/esef verici

783. regularly = düzenli bir şekilde *** on a regular basis = düzenli bir şekilde

784. rehearse (rihörs) = prova yapmak ***rehearsal = prova

785. reject = red etmek (= turn down)

786. rejection = ret, kabul etmeme (= refusal)

787. relate = (1) rivayet etmek, anlatmak, aktarmak (2) ilişkili/alakalı olmak

788. release = serbest bırakmak,salmak (= let out)

789. relentless = (1) merhametsiz (2) amansız, hummalı, aralıksız devam eden

790. relief = rahatlama, ferahlama ***relief work = afet kurtarma ekibi

791. relocate = yerini değiştirmek, yerinden etmek (= displace)

792. reluctant (rilaktınt) = isteksiz (= unwilling)

793. remain = kalıntı

794. remark = (1) söylem

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız