İstatistiklere göre her birimiz bir gecede yaklaşık 4 ila 5 rüya görürüz. Hayatımızın ortalama 5 yılını rüyada geçiririz. Rüya görmediğini söyleyenler, sadece rüya gördüklerini hatırlamayanlardır. Bu, uyku laboratuarlarında bilimsel olarak tespit edilmiş bir gerçektir. Rüyalarımız, şöylesine bir baktığımızda birtakım anlamsız ve bölük pörçük görüntüler gibi gelebilir; ama rüyalarımıza belli bir bilgi birikimiyle derinlemesine baktığımızda asla öyle olmadıklarını görürüz. Rüyalarımız, kendimizle ve yaşamla ilgili çok önemli konuları düşündüğümüz, tartıp biçtiğimiz, kapsamlı bir biçimde değerlendirdiğimiz…
Sibel Yolak sibelyolak@yahoo.com
İstatistiklere göre her birimiz bir gecede yaklaşık 4 ila 5 rüya görürüz. Hayatımızın ortalama 5 yılını rüyada geçiririz. Rüya görmediğini söyleyenler, sadece rüya gördüklerini hatırlamayanlardır. Bu, uyku laboratuarlarında bilimsel olarak tespit edilmiş bir gerçektir. Rüyalarımız, şöylesine bir baktığımızda birtakım anlamsız ve bölük pörçük görüntüler gibi gelebilir; ama rüyalarımıza belli bir bilgi birikimiyle derinlemesine baktığımızda asla öyle olmadıklarını görürüz. Rüyalarımız, kendimizle ve yaşamla ilgili çok önemli konuları düşündüğümüz, tartıp biçtiğimiz, kapsamlı bir biçimde değerlendirdiğimiz, en önemlisi kararlar aldığımız anlardır. Bu değerlendirme ve kararlar, uyanık-bilinçli zihnimizle yaptığımızdan çok daha güvenilir ve etkindir; çünkü tüm zihnimizi bir buzdağı gibi düşünür ve bilinçli zihni buzdağının suyun üstünde görünen küçük kısmına, bilinçaltını da suyun altında kalan devasa büyüklükteki asıl kısmına benzetecek olursak, uyanık yaşamımızda zihnimizin sadece bilinçli yanı işlev görürken, rüyalarda bilinçdışı yan işlev görür ve hayatımızda asıl etkin olan da bilinçdışı zihindir. Bilinçaltı, doğuştan getirdiğimiz özümüzdür. Milyarlarca yıllık yaşam deneyiminden devşirilmiş sonsuz bilgelik, zenginlik ve yaratıcılık kaynağıdır. O, bizim hazinemizdir.
Rüyalarınızı Kendi Kendinize Analiz Etme Metodu
Peki, rüyalar bu kadar yaşamsal bir öneme sahip olduğu halde, neden onları hakkıyla anlamaktan bu kadar uzağız? Neden yaşamımızın bu 5 yıllık dönemi bizim için karanlık? Bu aynı zamanda kendimize, özümüze, sahip olduğumuz doğal zenginliklere de çok uzak olmak demek değil mi? Bunu değiştirmek için yapabileceğimiz bir şeyler var mı? Rüyalarımızı anlamak mümkün mü? Peki ama nasıl?
Rüyalarımızı anlamamamızın asıl sebebi, onlara günlük dilin gözü ile bakmamızdır. Böyle bakınca anlamsız, mantıksız birtakım görüntüler gibidirler. Halbuki, rüyalar bilinçaltının dili ile konuşurlar. Bu dil, aynı zamanda doğanın dilidir. Bu dilin şifresini çözmeyi öğrenmemiz gerekir. Ve bu mümkündür! Bu dilin şifresini çözebildiğimizde rüyalarımızı anlayabilir ve onlar aracılığı ile bilinçdışımızdan gelen bilgelik dolu mesajları görme şansına sahip olabiliriz.
Rüyalarınız hakkında doğru bir değerlendirme yapabilmek için her gün gördüğünüz rüyaları ayrıntılarıyla birlikte bir deftere yazın. Aradan birkaç hafta geçtiğinde kaydedilmiş pek çok rüyanız olacak. Bunları ardı ardına okuyup incelediğinizde birçok ortak nokta içerdiklerini, sizinle ilgili mesajlar verdiklerini hayretle fark edeceksiniz. Yani işin sırrı, rüyaları ayrı ayrı ve birbirinden bağımsız değil, bir bütünün birbiriyle bağlantılı parçaları olarak düşünmek ve onları bir bir bütün olarak değerlendirmek.
Rüyalar Hakkında Yorumlar
Hz. Muhammed’e inen vahyin rüya ile başlaması ve Kuran-ı Kerim’in birçok ayetinde bazı peygamberlere rüya ile gerçekleşecek birtakım olaylar hakkında işaretler verilmesi İslam alimlerini rüyanın üzerinde yoğunlaşmasını sağlamıştır. Mesela Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un rüyası, Hz. İbrahim’in, oğlunu kurban etmek hususunda gördüğü rüya ile amel etmesi İslam alimleri açısından bir örnek olmuştur. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname isimli eserinde insan kalp ve ruhunun uyku ve ölümle temizlendiğinden bahsederek şöyle der: “Allah dostları demişlerdir ki; ruhun berzah alemine açılmış iki penceresi vardır: uyku, ilham.”
Sigmund Freud rüyayı çocuksu ve akıldışı arzularımızın bir tatmini olarak görür. Rüyalarımızı oluşturan motifleri akıldışı arzularımız ve düşüncelerimiz olarak yorumlar. Ona göre, uykumuzda, gündüzleri varlıklarından haberdar olmadığımız veya olamadığımız dürtülerimiz canlanmaktadır. Bilincimiz tarafından bastırılan ve dışlanan akıldışı nefret, hırs, kıskançlık ve özellikle de çarpık cinsel arzular, rüyalarımızda birdenbire ortaya çıkıverirler. Freud, bu akıldışı arzuları içimizde taşıdığımızı fakat toplumun etkisi nedeniyle onları bastırmakla kurtulamadığımızı iddia etmektedir. Uyku sırasında bilincimiz tarafından uygulanan kontrol azaldığından, bu arzular canlanır ve kendilerini rüyalarımız aracılığı ile belli ederler.
Carl Gustav Jung’un rüya yorumuna yaklaşımı rüyanın amacını sorgulamak ve bilinçaltının belirli bir sembolü neden seçtiğini, rüyayı gören kişiye kendi yaşamı ve yaşamına karşı tutumu hakkında ne göstermeye çalıştığını anlamaktır. Jung sembollerin rüyayı görene özgü bir gücü olduğunu ve dar bir yorumla sınırlanamayacağını iddia etmektedir.
Erich Fromm ise rüyaları unutulmuş bir dil olarak görür, rüya ve hayallerin zihnin en önemli ifadeleri arasında olduğunu söyler. Ona göre rüya sembolleri evrensel, geleneksel ya da rastlantısaldır. Rastlantısal semboller kişiseldir ve bireysel çağrışıma ilişkindirler. Geleneksel semboller tek anlamlıdır. Evrensel sembollerin -örneğin güneş- sıcak ve ışık gibi evrensel anlamları vardır.
Rüya Türleri
Uykumuz gelince yatağa yatar ve gözlerimizi kapatırız. Kısa süre sonra göz kapaklarımız belli belirsiz titremeye başlar. O sırada uykuya dalmış ve rüya görmeye başlamışız demektir. Rüyalar renkli ya da siyah-beyaz olabilir.
1- Yorgun, zihni meşgul, belirli bir konuya odaklanmış kimse uyuduğunda rüyasında karmakarışık şeyler ya da ilgilendiği, önem verdiği konuyu görebilir. Bu tür rüyalar yorumlanmazlar. Örneğin, televizyonda veya başka bir yerde heyecanlı bir sinema izleyen kişi rüyasında aynı şeyleri görebilir. Bu durum sadece etki altında kalmaktır ve gerçek rüya değildir.
2- Kabus veya karabasan denilen rüyadır, genellikle iyi başlar. Uyuyan kimse hoş bir olay ile ilgilendiğini görür ve sonra bu rüya birden korkutucu bir hal almaya başlar. Kabusları, rüyada bir kez görülen korkutucu sahnelerle karıştırmamak gerekir. Kabus gören kişi, rüyada olduğunu hissederek uyanmak ister ama bunu başaramaz veya uyandığını zanneder fakat bu sırada kabus devam eder.
3- Olduğu gibi çıkan rüyalar, genellikle sezgisi güçlü olan kişilerin rüyalardır. Örneğin rüyasında gördüğü bir yakınını kısa bir süre sonra gerçekte görebilir bu kişiler. Buna “Gerçek Rüya” adı verilir.
4- Uyuyan kimse rüyasında birçok şey görür ve sabah uyandığında da bunlardan bazılarını anımsar, bunlar yorumlanabilir. Rüya tabiri denilen şey, dördüncü tür için gereklidir daha çok. Sabah uyanıldığında akılda kalan ve hatta insanı etkileyen rüyalar yorumlanabilir.
Rüyalar Ne Kadar Sürer?
Rüyanın uzun sürdüğünü sanırız ama aslında inanılmayacak kadar hızlı gelişirler. Birkaç dakikalık rüya esnasında bile bize uzun gelen garip, şaşırtıcı ve çok değişik olaylar birbirlerini izler, bu nedenle rüyada zaman kavramı oluşmaz. Rüyanın süresi üzerinde kesin bir sonuca varılamamıştır. Amerikalı bilim adamı B. Klein yaptığı araştırmada gönüllü olarak seçtiği kişileri hipnotize ederek uyutmaya başlamış ve belli bir süre sonra uyandırıp rüyalarını dinleyerek, bir rüyanın 20 saniyeyi geçmeyecek kadar kısa sürdüğünü belirlemiştir.
Kaynaklar:
http://www.numberonestars.com/astroloji/tahminci/ruyanedir.htm
http://www.ruya-tabirleri.com/
www.gencgelisim.com