Hiçbir özel teknik kullanmadan da bir insanı tanımak, detaylara dikkat eden ve objektif şekilde analiz eden bir kişi için tabii ki mümkündür. Sonuçta insan kategorizasyon sistemlerinin ortaya çıkışları çok yakın bir zamana dayanıyor ve bunun aksine, kişiler arası iletişim binlerce yıldır devam ediyor. Fakat hepimizin deneyimlemiş olduğu üzere, ortada net bir sistem olmadan insanları anlamaya çalışmak, hem çok yorucu hem de çok kolay yanlış anlamalara yok açabilecek bir yöntem.
NLP ile yaptığımız, temelde, insanları tanımak için gereken bu süreyi kısaltmak. Şu ana kadar karşılaştığım sistemler içinde de NLP'nin kısa vadede en hızlı sonuçlar veren sistemlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Öte yandan, daha önce anlatmış olduğum üzere, NLP'nin hâlâ yetersiz olduğu alanlar var ve öteki sistemlerden gelecek bir parça desteğe ihtiyaç duyuyor.
İsmail Aybars Tunçdoğan
tuncday@earlham.edu
Hiçbir özel teknik kullanmadan da bir insanı tanımak, detaylara dikkat eden ve objektif şekilde analiz eden bir kişi için tabii ki mümkündür. Sonuçta insan kategorizasyon sistemlerinin ortaya çıkışları çok yakın bir zamana dayanıyor ve bunun aksine, kişiler arası iletişim binlerce yıldır devam ediyor. Fakat hepimizin deneyimlemiş olduğu üzere, ortada net bir sistem olmadan insanları anlamaya çalışmak, hem çok yorucu hem de çok kolay yanlış anlamalara yok açabilecek bir yöntem.
NLP ile yaptığımız, temelde, insanları tanımak için gereken bu süreyi kısaltmak. Şu ana kadar karşılaştığım sistemler içinde de NLP'nin kısa vadede en hızlı sonuçlar veren sistemlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Öte yandan, daha önce anlatmış olduğum üzere, NLP'nin hâlâ yetersiz olduğu alanlar var ve öteki sistemlerden gelecek bir parça desteğe ihtiyaç duyuyor.
NLP'nin yetersiz kaldığını düşündüğüm bir alan, orta vadeli zaman dilimi. Düşünün ki bir insanla tanıştınız, NLP yönünden kategorize ettiniz; temel davranış biçiminin yanısıra, ilgilenebileceği konuları anlamak için temel ilgi filtresini belirlediniz. Belki bu bir çalışandı ve işe aldınız. Fakat örneğin, baskı altında nasıl davranacağını bilebiliyor musunuz? Peki sizce, öteki çalışanlarınızdan hangileriyle daha iyi uyumlanır? NLP'nin bunlara verebileceği birtakım cevaplar var. Fakat kişisel olarak, NLP ile ilk adımı atlar atlamaz, ilişkiniz orta vadeli döneme geçtiğinde, Myers-Briggs Type Indicator (Myers-Briggs Tip Göstergesi) adı da verilen, Jung'un teorileri üzerine dayandırılmış alternatif bir kategorizasyon sisteminden destek almaya başlamanın başarıyı artırdığını düşünüyorum. Aslına bakarsanız, bazı NLP eğitmenleri, ders programlarının içine Myers-Briggs sistemini katmaya başladılar bile.
Bir kişiyi Myers-Briggs'e göre kategorize etmek için dört alanda karar vermemiz gerekiyor. Dışsal (Extravert) mı yoksa içsel (Intravert) mi? Sezgisel (Intiutive) mi yoksa duyusal (Sensing) mı? Düşünsel (Thinking) mi yoksa duygusal (Feeling) mi? Yargılayıcı (Judging) mı yoksa algılayıcı (Perceiving) mı? Verdiğiniz kararlara göre, İngilizce baş harfleri birleştirerek analiz etmekte olduğunuz kişinin karakter tipini bulabilirsiniz; örneğin, ISTP veya ENTP gibi…
Dışsal-İçsel Kişiler: Dışsal insanları içsellerden ayıran temel özellik, dışsalların bir karar verirken dış dünyaya daha bağlı olması, öteki insanların düşüncelerini daha çok önemsemesi ve genellikle önce konuşup sonra düşünmesi (Bir içsel nadiren "o an ağzımdan öyle çıktı, düşünmeden söylemişim" demek zorunda kalır.) Benzer şekilde, güçlü duygular altında dışsallar daha da konuşkan bir hal alırlar. Mesela önemli bir karar vermesi gerektiğinde, dışsallar bunu az çok herkes ile konuşurlar. Öte yandan, içseller kararlarını sessiz bir köşede, yalnız başlarına vermeyi tercih ederler. İç referanslılar ve dış referanslılar adı altında buna benzer bir ayrıma NLP'nin içinde de sahibiz.
Sezgisel-Duyusal Kişiler: Sezgisel insanlar kuramsal konulardan hoşlanırlar. Ağırlıkta felsefe, kuramsal fizik, tasarım, strateji gibi soyut düşünce gerektiren işlerden hoşlanan insanların çoğu sezgisellerdir. Aynı zamanda, konulara global bakmayı severler (Burada global-eşit ağırlıklı-spesifik bağlamında NLP ile bir benzerlik görüyorsunuz). Duyusal insanlar ise daha somut konulardan hoşlanırlar. Örneğin, mühendislik, el ile çalışılan işler, estetik cerrahi, tamir ve teknisyenlik gibi alanlarda başarılı olmaları muhtemeldir. Ayrıca duyusallar şu ana, sezgiseller geleceğe odaklıdırlar.
Düşünsel-Duygusal Kişiler: Düşünsel ve duygusal, karar verirken hangisini daha çok kullandığımızı gösterir. Burada önemli olan nokta, düşünsellerin konuya daha çok objektif, duygusalların ise sübjektif yaklaşmalarıdır.
Mesela bir iş yapılacaksa, düşünseller tamamen işin yapılmasına odaklanıp işi yapacak olanların ihtiyaçlarını gözardı edebilirler. Benzer şekilde, duygusallar hiç kimseyi kırmadan herkesi memnun etmeye çalışırken, işler yürümeyebilir.
Yargılayıcı-Algılayıcı Kişiler:Yargılayıcılar daha planlamacı, zamana odaklı ve zaman sıkıntısı altında kolayca strese girebilir karakterlerdir. Yaşamlarında belirsizlik onları çok sıkar. Bir anda bir işi yapmayı tercih ederler. Algılayıcılar için ise her şey bu kadar kesin çizgilerle ayrılmamıştır. Zamanı özgürce kullanmayı, her şeyi o an düşünüp iş üstünde plansız hareket etmeyi severler. Zaman darlığı onları pek strese sokmaz; öte yandan onların bu rahatlığı, çevrelerindeki yargılayıcıları strese sokabilir.
Yargılayıcılar-algılayıcılar, NLP'deki düzenciler-bağımsızcılar metaharitasına benzetilebilir.
Myers-Briggs tiplerini tanıdığımıza göre asıl önemli noktaya gelelim. Ayrı ayrı bu metaharitaların neredeyse hepsinin NLP'de olduğunu görebiliyoruz. Fakat Myers-Briggs ile uğraşan psikologlar, aynı zamanda oluşan dört harfli kombinasyonların nasıl davrandığını da belirtmişler. Tabii bu kombinasyonların her birinin değişik şartlar altında nasıl davrandığı, neleri önemsediği, yaklaşık olarak nelerle ilgilendiği, seçtikleri kariyerler, başka kombinasyonlarla uyumları ve benzeri sorular, bu konu üzerine yazılmış kitaplarda uzun uzun cevaplanmaktadır.
Cam Tavan Sendromu
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama vururlar.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çeker. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar. Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı "hayat dersi"ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkanları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel varlığını sürdürmektedir.
Bu deney, canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini gösterir. Buna "cam tavan sendromu" denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. Yapabileceğin, yapabileceğini düşündüğün kadardır.
ODTÜ'lü Öğrenciden Hazır Cevaplar
Üniversitede yemekhaneye giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip üniversite profesörünün oturduğu masaya oturmuş. Profesör kaşlarını çatarak; "Öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz!" demiş.
Öğrenci:
– O zaman ben uçuyorum…
Profesör cevaba çok sinirlenmiş, sınavda öğrenciye takmış ve sınavının başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış. Ama öğrenci sınavda tüm soruları mükemmel bir şekilde cevaplamış. Profesör öğrenciye:
– Sana son bir soru soracağım Yolda yürürken iki torba bulduğunu hayal et, birinde akıl var, diğerinde ise para. Hangi çuvalı alırsın?
Öğrenci:
– Para olan çuvalı seçerdim…
Profesör:
– Ben akıl olan çuvalı seçerdim…
Öğrenci:
– Normal! Kimde ne eksikse onu seçer…
Profesör çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp içine "Öküz" yazmış. Öğrenci nota bakmadan odadan çıkmış.
Bir dakika sonra öğrenci kapıyı aralamış:
– Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, fakat notumu yazmayı unutmuşsunuz.