Hayallerinizin öznesi kim?

0
1106

O sabah da her sabah yaptığı gibi eline bir fincan kahve alıp pencerenin kenarındaki büyük koltuğa oturdu orta yaşlı, esmer, kilolu bayan. Bütün gece yağmış olan yağmurun etrafa bıraktığı hoş kokuyu içine çekerken sokakların ne kadar sessiz olduğunu düşündü. Sonra da başını kaldırıp çevresinde kendisi gibi günün başlamış olduğuna ve toprağın yaydığı hoş kokuya şahit olan birileri var mı diye bir süre göz gezdirdi.
Saat tam 7.40’ı gösteriyordu. Yaşadığı hayatsa 46 yılı… Onca yıldır, tıpkı çantası kendisinden büyük olduğu halde yürümeye çalışan karşı kaldırımdaki küçük çocuk gibi ilerlemekteydi yaşamın içinde. Omuzları bu yüzden hep yorgundu. Bu yüzdendi bazen nedensiz ağlamaları, zamansız gülüşleri…

 

 

 

ASLI H. ARUSAN
bilimselgelisim@yahoo.com.tr

 

O sabah da her sabah yaptığı gibi eline bir fincan kahve alıp pencerenin kenarındaki büyük koltuğa oturdu orta yaşlı, esmer, kilolu bayan. Bütün gece yağmış olan yağmurun etrafa bıraktığı hoş kokuyu içine çekerken sokakların ne kadar sessiz olduğunu düşündü. Sonra da başını kaldırıp çevresinde kendisi gibi günün başlamış olduğuna ve toprağın yaydığı hoş kokuya şahit olan birileri var mı diye bir süre göz gezdirdi.

Saat tam 7.40’ı gösteriyordu. Yaşadığı hayatsa 46 yılı… Onca yıldır, tıpkı çantası kendisinden büyük olduğu halde yürümeye çalışan karşı kaldırımdaki küçük çocuk gibi ilerlemekteydi yaşamın içinde. Omuzları bu yüzden hep yorgundu. Bu yüzdendi bazen nedensiz ağlamaları, zamansız gülüşleri…

Oysa o da bir zamanlar yağmurdan ıslanmaktan korkmazdı; yürüdüğü yolda kaybolmaktan, yarının ona sunacaklarından korkmazdı. Hatta yarın onun için yeni bir masala uyanmak fırsatıydı, kahramanı daima kendisi olan…
Okul kapısından çıktığı ansa biterdi bütün sorumlulukları. Hele o son zil sanki ona şunları anlatırdı:

“Biliyor musun Zehra, şimdi kendinle olma vakti…
Var mısın hayal ettiğin dondurmayı yemeye,
Var mısın dokuz kiremit oynamaya,
Bir hayalin tükendiği yerde bir diğerini yinelemeye var mısın?”
 “Var mıyım?” diye düşündü koltuğunda öylece oturan yapayalnız  kadın. “Var mıyım gerçekten bu hayatın içinde?” Uzun bir süre gözleri  uzaklara takılı kalırken bu soruyu ilk defa kendisine sorduğunu da fark etti ve ardından zihninde cevapsız bıraktığı soruların arasına iterek rahatlamak istedi. 
Sokaklar işe yetişmeye çalışan insanlarla kalabalıklaşmaya başlamıştı. Trafikse iyice yoğunlaşmaktaydı. Korna sesleri, insan sesleri şehrin uyanmış olduğunu haber veriyordu. O ise bu defa en son hangi hayalini yenilediğini hatırlamaya çalışıyordu. Her sokağın kendisine ait bir yol haritası olduğu gibi, her insanın da kendisine ait bir yaşam çizgisi yok muydu? Oysa o güne kadar tek kaygılandığı, “Annemin sağlığı iyi olsun, çocuklarım okullarını bitirsinler, eşimin işleri yolunda gitsin, kardeşimin vefatından sonra yeğenlerime gerekli desteği hakkıyla verebileyim”den ibaretti.
Bununla birlikte her şeyi en ince detayıyla düşünüp tasarlamakla, her şeyin daha mükemmelini olduramamış olması ve sevilmenin de takdir görmenin de bedelinin kendisi için ne kadar ağır ve yıpratıcı olduğu gerçeği üzerinde kafa yordu: “Durmaksızın çabalamak ama neden ve nereye kadar?”
Pencereden bütünüyle gördüğü mahallesini seyrederken, “Akkuş sokakta, 27 numaradaki 5. dairede oturuyor olmak yeterli mi? Şayet kapı numarası kadarsa tanımı bu hayatın, her şeyin ne anlamı var? Beni, bizden ayıran kavşak hangisi ki?” diye mırıldandı.
Serin havanın üşüttüğü bedenini şalıyla sıkıca örterken bir zamanlar yapmak istediklerini sanki kare kare gözünün önünde seyretti. Ardından Sezen’in en sevdiği şarkılarından birini dinlemeye koyuldu:
 “ İçindeki çocuğa sarıl,
Sana insanı anlatır…”
Bir yandan kahvesinin son yudumunu içerken, bir yandan da en son ne zaman sadece kendisi için isteyip de gerçekleştirdiği, küçük de olsa herhangi bir anıyı hatırlamaya çalıştı; hatırlayamadı… Belki üzerindeki kırmızı şalına sarılır gibi sarılsaydı hayatına, bu kadar zorlanmazdı ve belki de hayalleri hayatıyla vücut bulabilirdi…
Saat 9:22’yi gösterdiğinde aniden kalktı kırmızılı kadın. Kahve fincanını koltuğunun üzerine sertçe bırakarak gittikçe hızlanan adımlarla ilerledi; yıllardır pencereden seyrettiği sabaha ve kalabalığın merkezine doğru öylece, tek başına…
Gerideyse üzerinde boş bir kahve fincanıyla sallanan bir koltuk, durmuş bir plak ve buğulu camdaki yazı kaldı: “Hayallerimin öznesi kim?” 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız