Tevfik Fikret’in asıl adı Mehmet Tevfik’tir. 24 Aralık 1867’de İstanbul’da doğdu. Çocuk yaşta annesinin ölümü, onu hayatı boyunca etkiledi. Ortaöğrenimini önce Mahmudiye Rüştiyesi’nde, sonra da Galatasaray Sultanisinde yaptı. Burada Recaizade Ekrem’in öğrencisi oldu. Duygulu kişiliği onu genç yaşlarda şiire yöneltti. Galatasaray’ı bitirdikten sonra çeşitli memurluklarda bulundu. Ek iş olarak Ticaret Mekteb-i Alisi’nde hat ve Fransızca öğretmenliği yaptı. 1891’de Mirsad Dergisi’nin açtığı şiir yarışmasında birinciliği kazanınca, edebiyat çevrelerinin dikkatini üstüne çekti. Daha sonra Galatasaray Sultanisi’nin ilk bölümüne Türkçe öğretmeni atandı. Malûmat Dergisi’ni çıkartmaya başladı. Hükümetin bütçede kısıntı yapma gerekçesiyle memur maaşlarının yüzde onunu kesmesine tepki olarak Galatasaray’daki görevinden istifa etti ve inzivaya çekildi.
Eski öğretmeni Recaizade Ekrem’in aracılığıyla Servet-i Fünun Dergisi’nin yazı işleri yönetmenliğine getirildi. Aynı yıl Robert Koleji’ne Türkçe öğretmeni olarak tayin edildi. Sultan Abdülhamid yönetimine muhalif olan Batıcılar, muhalefetlerinde uzun süre başarı sağlayamayınca bu durum onları toplumdan kaçış düşüncelerine sürükledi ve Tevfik Fikret’teki “inziva” düşüncesini daha da derinleşti. Bu düşünce, Servet-i Fünun yazarlarınca da benimseniyordu.
Bir ara hepsi birlikte Yeni Zelanda’ya gitmeyi, daha sonra Hüseyin Kâzım’ın Manisa’nın bir köyündeki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler. Ama Fikret’in “Yeşil Yurt” şiirinde de açıkça görülen bu sıla ütopyası ve birlikte yaşama özlemi bir türlü gerçekleşmedi. Servet-i Fünuncular arasında görüş ayrılıkları başlamıştı. Bazıları dergiden ayrıldılar. Bir süre sonra Fikret de derginin sahibi ile anlaşamayarak yazı işleri yönetmeliğini bıraktı. Bütün zamanını Robert Koleji’nde geçirmeye başladı. 1901’de “inziva” düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Rumelihisarı’nda Robert Koleji’nin yanında, planlarını kendisinin çizdiği Aşiyan adlı evi yaptırmaya başladı.
Bugün Tevfik Fikret Müzesi olan Aşiyan, 1905’de tamamlandı. Fikret, eşi ve oğlu Haluk’la birlikte buraya yerleşti. Çok az insanla görüşüyordu. “Sis”, “Sabah Olursa”, “Bir Lahza-i Taahhur” bu dönemin ürünleridir. Bu arada babasının, arkasından da, kız kardeşinin hayatlarını kaybetmesi onu çok etkiledi. Bu döneminde, özgürlük getireceğine inandığı İttihat ve Terakki’yi destekliyordu. II. Meşrutiyet’in ateşli savunucuları arasına katıldı. Meşrutiyet’ten sonra “inziva”sından çıktı, eski arkadaşlarıyla barışarak, Hüseyin Kâzım ve Hüseyin Cahid’le birlikte Tanin Gazetesi’ni kurdu. Ama gazete İttihat ve Terakki’nin yayın organı durumuna getirilmek istenince buna karşı çıkıp, Hüseyin Cahid’le yollarını ayırdı.
Tevfik Fikret daha sonra Galatasaray Sultanisi’nin müdürü oldu ve bir süre önce yanmış olan okulun onarımını üstlendi. Bu arada, toplantı salonunu mescidin üstüne yaptırdığı gerekçesiyle ağır eleştirilere uğradı. O günlerde 31 Mart Olayı patlak verdi. Fikret, olayı protesto amacıyla önce kendini okulun kapısına zincirle bağlattı, ertesi gün de istifa etti. Ancak öğrencilerin ve maarif nazırı Nail Bey’in ısrarlarıyla tam yetkili olarak göreve döndü. Ama sekiz ay sonra bir daha dönmemek üzere Galatasaray’dan ayrıldı.
yeniden Aşiyan’a çekilen Tevfik Fikret, artık, İttihat ve Terakki İktidarı’na da muhalif olmuştu. 1912’de Meclis’in kapatılması üzerine, bu olayı Meclis’in 1878’de kapatılmasına benzeterek “Doksan Beşe Doğru” şiirini yazdı. Bunu “Han-ı Yağma”, “Sancak- Şerif Huzurunda” gibi şiirler izledi. İttihat ve Terakki’nin fedailerince izlenmeye başlandı. Modern pedagoji ilkelerine uygun bir okul açmak, yeni bir edebiyat dergisi çıkartmak gibi tasarıları olduysa da bunları gerçekleştiremedi. Şeker hastası olan Tevfik Fikret, tedaviye yanaşmadığı için 19 Ağustos 1915’te İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Tevfik Fikret’in Son Şiiri
SANCAĞ-I ŞERİF HUZURUNDA
Ey rayet-i Peygamber, ey ümmid-i ahiri
Milyonla kulubun;
Ey nefha-i gaybiye-i nusret, ki safiri
Vecd- aver olur ruhuna şarkın ve cenubun;
Kudsiyyet-i feyzinle açıl, rengini göster,
Varsın soluk olsun
Bir hahzacık ey seyf-i cihad, oyna kınından,
Aksın koyu kanlar;
Vadeyliyor Allah, olacaktır sana kurban
İslam’a ihanet düşünen can-ü cihanlar.
Gafil medeniyyet, seni en sonra muhakkak
Hüsran ile tetvic edecek akl-i tebahın
Allahına şükret:
Şükret ve maasine olup taib-ü nadim,
Haktan talep-i ecr-i cihad et… Ne saadet,
Rabbin ne saadet ki, bugün din uğrunda
Emvalimi verdim;
Rabbim ne saadet, ne saadet ki yolunda
Emvalimi, eşgalimi, amalimi verdim.
Artık yürürüm… avn-i Hüda meşal-i rahım,
Biazm-ü iradet;
Peygamberimin sancağı oldukça penahım.
Elbet benimdir ebedi savn-ü selamet
Artık yürürüm… Yıldırım insin beni yakmaz,
Boğmaz beni tufan;
Ben hıfz-ı melaikteyim, elbette bırakmaz
Onlar beni düşmanlara, yoktur buna imkan.
Gözler yumulu, sine açık, can müteselli,
Vicdansa pür-ümmid.
Ben Rabbime doğru
Her an müteveccih, mütevekkil ve saburum,
Ölsem de ne mutlu bana, kalsam da ne mutlu!
(1915)