Ne ilginçtir şu insanoğlu. Mutlu olacak öyle çok şey varken, mutsuz eden sebeplerin peşinden koşuyor. Neden mi?
Belcide küçükken farkında olmadan ailelerimiz ve çevremiz bize bunu öğretiyor. Nasıl mı? Sürekli bir şeyleri kazanmamız konusunda eğitiliyoruz. Kazanamayınca da mutsuz oluyoruz. Peki, kazanılacak ne var ki hayatta? Yarışlar mı? Sınavlar mı? Para mı? Hayat mı?
Nedense hayatta sürekli bir şekilde bir şeyleri başarmamız gerekiyor ve başaramadığımız zaman da mutsuz oluyoruz. Bebekken başlıyor bu kazanılacaklar listesi. Ve yaş büyüdükçe kabarıyor. Bir de yapılması gereken ve yapılmaması gerekenler listesi var. Tabi ki yapılması gerekenleri yaptığımız zaman, etrafımızca onaylandığımız için mutlu oluyoruz veya biz kendimizi öyle zannediyoruz. Yapılmaması gereken bir şey yaptığımız zamansa, bizim için doğru olsa bile çevremizce onaylanmadığı için üzülüp, mutsuzluk denizine iniş yapıyoruz.
Ne dengesiz bir varlık şu insanoğlu, yoksa çok hassas bir dengesi mi var bilemedim. Her güldüğümüzde ” Aman çok güldüm, hayırdır.” diye, ” Çok mutluyum, bu işte bir iş var.” gibisinden çok ilginç yaklaşımlarımız var hayata karşı.
Mutsuzluk aslında işin zor kısmı… Ve dedik ya, bize hayatımız boyunca hep zorlukları aşmamız, bir yerlere ulaşmamız öğretildiği için hayatın kolaylıkla geçebileceğine ve her istediğimiz hayalimize ulaşabileceğimize inanamıyoruz. Güvenemiyoruz belki de. Hayatımızdaki en büyük mutsuzluk kaynağı “güvensizlik”. Hayata dair güven duymayınca hep endişe içinde oluyoruz. Ve bu endişeler bizi mutsuzlukların içine sürüklüyor. Acabalar, sonralar hayatımıza endişe katıyor, güvenemiyoruz kendimize bile. O yüzden değil mi ki , “Şöyle yaparsan, sonucu böyle olur, ben üzülürüm sonra…” gibi konuşmalarla, küçükken kodlanıyor beynimize tüm bunlar. Bir bebeğe yürümeyi bile öğretirken düştüğünde üzülüp zorlayarak, başardığında alkışlayarak hep bir şeyleri kazanıp başararak mutlu olabileceğini öğretiyoruz.
Peki, biz hayatımızda ne zaman mutlu oluyoruz ki? Kendi kalbimizden geçenleri yapınca mı, yoksa başkalarını mutlu etmek için kurallara uyarak yaşadığımızda mı? Hiç düşündük mü?
Her koşulda içinden geleni yapmalı insan. Her bir kişiyi mutlu veya mutsuz kılan kaynaklar farklıdır. Kimisi alışveriş yapar mutludur, kimisi doğada gezinti yapar mutludur. Kimi bir söz ister gülümsemek için kimisi bir hediye.
Mutlulukla, mutsuzluk, hayatımızdaki en büyük zıtlıklar dengesi. Evet, zıtlıkların dengesi… Ağlamazsak gülmenin tadına varamıyoruz. Üzülmesek sevinçlerin heyecanını tadamıyoruz. Hep mutsuz veya hep ağlamaklı olabilir miyiz? Hayatını böyle geçirmeye odaklanıp tüketenler vardır elbette ki. Beceremiyordur gülmeyi. Veya hep mutlu olan… Tabi ki vardır. İstemek önemli olan ve seçimini yapmak…
Hayatta her şey seçimler üzerine kurulu. Bizler seçimlerimizi yaparak yolumuzu kendimiz çiziyoruz. Önümüze seçenekler sunuluyor, istediğimizi seçip yolumuzu şekillendirmek bizim elimizde. Gülerek mi hayatımızı geçirmeyi seçtik, yoksa mutsuzluklarla boğuşarak mı? O bize kalmış çok küçük bir ayrıntı bu dünyada, sonsuz evrenin muhteşem dengesinin içinde.
Endişe ve korkularımız var ya hayata dair, hep onlar bizi mutsuz eden aslında. Birgen hayatımız bitecek diye korkuyoruz yaşamaktan doya doya. Unutuyor insan mutlu olmayı. Oysa her hayat bitecektir bu dünyada. Yürümeyi öğrenmeden koşmuşuz, okumayı öğrenmeden yazmışız, yaşamayı unutup tüketmişiz hayatı. Mutsuzluk kelimesini öyle güzel katmışız ki hayatlarımıza isteklerimiz gerçekleşmeyince hemen doluyor yaşlar rengârenk gözlere. “Şu an mutsuzum bana dokunmayın.”, “hayatta ne istediğim oldu ki zaten” gibi sözlerle boş yere olumsuz ve mutsuz enerji tutuyoruz hayatımızda.
Hayatta her istediğimiz oluyor aslında göremiyoruz onlar, çünkü olumsuzu görmeye odaklanmışız bir kere. Endişe duyuyoruz hata yapmaktan, hata yaparsak mutsuz olacağımızı biliyoruz çünkü öğrendiğimiz bu. Peki, öyle mi işin gerçeği? Kime göre hata neye göre hata, kimin hatası, kimin doğrusu. Bir başkasının mutsuz olduğu bir olay bizi de eder mi? Her kişinin gerçeği farklı, doğrusu farklı, yanlışı farklı. Her bir karakter farklı. Milyarlarca insan dolu bu dünyada. Her birimiz kendi doğrularımıza odaklansak, mutsuzluk kelimesini tavan arasına saklayıp, sadece hüzne ihtiyacımız olduğu zamanlarda ziyaret eder, bu ziyaretten de mutlu olurduk ardından.
İsteyince mutsuz olacak öyle çok şey var ki hayatta. İnsanoğlunda ego denilen şu bencillik yaratan olgu var ya? Evet, mutsuzluğa odaklıyor insanı. Çünkü ego onun enerjisiyle besleniyor. Arkadaşın tatile çıktı, sen çıkamadın o zaman mutsuz ol. En sevdiğin kıyafetin lekelendi, mutsuz ol, senin araban küçük, evin yok, hasta oldun, almak istediklerini alamadın, yapmak istediklerini yapamadın. Hep ben ben ben. yapamadım mutsuzum.
Ve en önemli bölüm; Çok sevdiğim bir insanı kaybettim… İşte şimdi mutsuz olabilirim. Aslında olmamalıyız. Bedenler de maddeci dünyadaki şeyler gibi bize sunulmuş bir armağan. Ruhumuz yaşadığı sürece kullanıyor, derslerini alıyor ve zamanı gelince bırakıyor. Bizler dünyadaki her şeye bağlandığımız gibi bedenlere de bağlanıyoruz ve onları bırakmak istemiyoruz. Bu bağımlılıklardan kopamama durumudur belki de insanın mutsuzluğunun en büyük kaynağı. Çünkü bilemiyoruz bu bağımlılıklar olmadan nasıl yaşayacağımızı, neler yapabileceğimizi. Dedik ya hayata dair duyulan endişeler iste bunlar, korkular ve güvensizlikler.
Tüm bunlar tek tek hayatımızdaki mutsuzlukların sebebi temelde. Hep yarını düşünüyoruz farkında olmadan ve gelecek endişesiyle, korkusu büyük bir güvensizlik yaratıyor hayatımızda. Bu da bağımlılıklarımızı zamanı gelince kaybedeceğimiz düşüncesini besliyor bilinçaltında fark etmeden. Ve işte başlıyor mutsuz olacak sebepler. ölüm bile bizi korkutmamalı. Elbet bedenlerin süresi de doluyor bu dünyada. Böyle olmaya da devam edecektir dünya var oldukça.
Kimisi erken, kimisi geç. Bize göre hiç zamanı gelmiş olmayacaktır belki de. Ama zamanı gelmiştir gittiyse. Bizim yapmamız gereken
Kabullenmek her şeyi. Bilmeliyiz ki her şeyin bir sonu var bu maddeci dünyada her şeyin. Başlar ve biter. Zıtlıklar bile.
Her şey olması gereken zamanda hayatımıza girer ve çıkar. Hayatımızdan çıkanların yerine yenilikler gelecektir elbet. Bizim tek yapmamız gereken her şeyi kabullenmeyi bilmek. Mutsuzluk kelimesi tabi ki var olmaya devam edecektir hayatta. Biz bunu kabullenip idare etmeyi başarabilmişsek, endişe ve korkular bizi yönetemez olur. Ve biz onları yönettikçe de hayatımızda mutsuzluğun sadece kelimesi bulunur.
*
Nazime Önder
nazo177@yahoo.com