Dünyaya gözlerini ilk defa açan bebeğin o an yaşam saati de çalışmaya başlamıştı. Her nefes alışverişi tam olarak zamanın adımlarıyla programlanmıştı. İşte her şey böylece başlamıştı.
Tık, tık, tık…
On, dokuz, sekiz…
Sadece, yardım olmaksızın kendi başına yemeğini yiyebilmeyi ve istediği yere gidebilmek için yürüyebilmeyi dileyen çocuğun daha sonraysa rüyalarını süsleyen en büyük hayali büyüyebilmekti. Büyüyebilmekse tam bir yetişkin olabilmek demekti:
“Ben de liseli abla ve ağabeyler gibi o özel üniformalardan …
ASLI ARUSAN
bilimselgelisimmerkezi@mynet.com
Dünyaya gözlerini ilk defa açan bebeğin o an yaşam saati de çalışmaya başlamıştı. Her nefes alışverişi tam olarak zamanın adımlarıyla programlanmıştı. İşte her şey böylece başlamıştı.
Tık, tık, tık…
On, dokuz, sekiz…
Sadece, yardım olmaksızın kendi başına yemeğini yiyebilmeyi ve istediği yere gidebilmek için yürüyebilmeyi dileyen çocuğun daha sonraysa rüyalarını süsleyen en büyük hayali büyüyebilmekti. Büyüyebilmekse tam bir yetişkin olabilmek demekti:
“Ben de liseli abla ve ağabeyler gibi o özel üniformalardan birini giyebileceğim…”
“Eve geç kaldığımda kimse bana soru sormayacak kadar güvenebilecek…”
“Kocaman bir insan olarak artık ben de araba kullanabileceğim…”
Zamansa onu yanıltmayarak bütün bu hayallerini bir bir hayata geçirmekle birlikte, bazı sorumlulukları da taşımakla yükümlü kıldı. Omuzlarındaki yükü fark eden genç ise şaşırdı önce ve kendine şöyle bir soru sordu: “Bu sorumlulukları hakkıyla taşıyabilecek miyim?”
Belki bu nedenle, ilk defa oy kullanmaya gittiğinde vatandaşlık görevini gereğince yerine getirip getiremeyeceği kuşkusunu duymuştu. Sonra kaderinin üç saatlik sınavlarla belirlenmesini kabullenerek okuluna yakışır başarılı bir öğrenci olmak için uzun süre çalışmıştı. Bazen çevresi ve ailesinin öğretileri arasındaki çelişkilere rağmen hayırlı bir evlat olma gayretini de sürdürmüştü.
Büyümek, masal kitaplarının anlattığı bir serüvene tam olarak benziyor sayılmazdı. Hatta büyümekle bütün büyü bozulmuş gibiydi. Yine de sırtı sıvazlanarak artık kocaman bir yetişkin olduğunu söyleyen iltifatlarla teselli bulmaya çalıştı.
Kronometreyse durmaksızın çalışmaya devam ediyordu. Her yeniliğin yapılabildiği, her ayrıntının düşünülebildiği ve denizlerin altındaki varlıkların, uzayın boşluklarındaki gökcisimlerinin fotoğraflanabildiği çağda zamanın adımlarını durdurabileceğini iddia eden kimseler çıkmıyordu.
“Öyleyse” dedi genç insan, “Madem büyümekle bozuldu büyü, ben de yeni bir hayalin kapısını aralayayım; gençliğimi dolu dolu yaşamayı seçeyim…”
Bu konuda gençlik ikliminden geçmiş olan büyüklerinden yardım almak için merakla sordu: “Sahi nasıl doyasıya yaşayabilirim, bir fikriniz var mı?”
Yaşlı gençler, sanki sözleşmiş gibi ayrı ayrı aynı nasihatleri ettiler: “Mutlaka her şeyden önce bir meslek edin ki altın bileziğin olsun…” “Sakın bizim yaptığımız hataları yapmaya kalkma…” “Genç ve sağlıklı olmanın kıymetini bil ve hiçbir şeyi erteleme…”
Bütün tavsiyeleri dikkatle dinleyen genç bunları tam olarak nasıl başaracağını anlayamasa da elinden geleni yapacağına dair söz verdi. Ancak hata yapmamak hiçbir zaman mümkün olmadı. Bu hayal kırıklığı, hatanın tecrübe kazandırdığını anlayıncaya kadar devam etti. Böylece bir musibetin bin nasihatten daha etkili olduğunu bizzat deneyimleme fırsatını da bulmuştu. Yine de kalan vakitlerde gelecek kaygılarının kapısını çalarak kıymetini bilmeyi istediği gençliği nerede, ne yapıyor olduğunu sorgulamasına engel olamadı. Altın bileziği arama telaşından, neleri ertelememesi gerektiğiniyse çoğu zaman unutur oldu. Öyle ki, bazen yaşamın içinde varolduğunu sadece kol saatine baktığında hatırlayabiliyordu.
Zamanı Uzatmaya Kimin Cesareti Var?
Bu arada kronometre çalışmaya devam etmekteydi; yıl, ay, hafta, gün, saat, dakika, saniye… Her şeyi en belirgin şekilde kaydediyordu. Mevsimi dışında ürün yetiştirenler, mavi gülleri üretebilenler ve hatta insanın klonlanabildiğini haykıranlar dahi güneşin doğuşu ve batışı arasındaki zamanı uzatmayı deneme cesaretine sahip olamıyordu.
Artık kırk yaşlarına erişen orta yaşlı insan nasıl bir hayat yaşamakta olduğunu kendisine daha sıklıkla sormaya başladı. Hatta bazı zamanlarda, “Hayal ettiklerimin pek çoğu nedense gerçekleşemedi…” şeklinde hayıflanmalarda bulunmaktaydı. Bunun üzerine de, “Sanırım benim için artık çok geç” diyerek erteleme kolaylığını seçmeye devam etti.
Ancak zaman zaman yeniden gençlikten kalan heyecanlarla yepyeni hayallerin peşinden koşmak hevesi duysa da, bu sefer ömrünün artık ikinci baharını yaşamakta olduğunu hatırlatan çevresindekilerin büyük çoğunluğu başlarını kaldırarak ona “Senin için çok geç olduğunu biliyorsun…” uyarısını tekrar etmeyi kararlılıkla sürdürüyorlardı. O da gözlerini ufka dikerek her defasında bunu onaylamak gereğini hissediyordu.
Bu arada kronometre çalışmaya devam ediyordu. Onu durdurma imkanı yoktu ve zaten orta yaşlı bir insan olarak artık onunla ilgilenmek de istemiyordu. Çünkü ona bakmak sadece kaybedilen yılları hatırlayarak üzülmek ve ardından bütün keşke’leri sırayla yeniden anmak demekti.
Şimdiki Şimdiyi Gözünüzden Kaçırmayın
Yaş iyice kemale erdiğindeyse her gün aynı sabaha uyanmak ve adeta bir vazo gibi olduğu yerde öylece durup hayatı sanki bir sinema ekranından seyretmek gittikçe taşınması ağır bir yük olmaya başlamıştı.
Bir gün torunu dizlerine oturarak kendisine bir şeyler anlatmasını istediğinde ona bir zamanlar aktarılan tanıdık sözleri yinelemek istedi: “Mutlaka her şeyden önce bir meslek edin ki altın bileziğin olsun…” “Sakın bizim yaptığımız hataları yapmaya kalkma…” “Genç ve sağlıklı olmanın kıymetini bil ve hiçbir şeyi erteleme…”
Ancak zihninde yankılanan bu sesler boğazında düğümlendiğinde konuşmayı gereksiz bularak uzun süre suskun kaldı.
Sonra küçük torunun başını elleriyle okşarken meraklı gözlerinin içine baktı ve dedi ki: “Biliyor musun; varolman gerçek bir mucize ve geleceğin henüz yaşamadığın hayallerindir. Hata yapmansa dünyanın en keyifli oyunudur. Çünkü bunu fark ettiğinde yeryüzünün en değerli ödülüne sahip olursun; öğrenmek… Bundan böyle aslında zamanın ruhlarımızın değil sadece bedenlerimizin üzerinden geçtiğini hatırladıkça onun bizlere tek bir anı haykırmaya çalıştığını da bileceksin; şimdiki şimdiyi… Böylece geçen her dakika büyüme maceran kendiliğinden sürüp gidecek ve büyümek senin için masal kitaplarındakinden daha büyük bir serüven olacak.”
Bu konuşma bu iki gencin parka ve hayatın merkezine doğru adım adım ilerlemesiyle devam ederek anlam buldu:
Tak, tak, tak…
Şimdi tam zamanı…