İnsan Nasıl Mutlu Olur?

0
1190

İnsanın önce kendini tanıması, daha sonra karşıyı tanıması, kendi ihtiyacını anlaması, karşı tarafın ihtiyacını anlaması gerekir. Mesela kadınların psikolojik ihtiyaçları ile erkeklerin psikolojik ihtiyaçları farklıdır. Kadınların psikolojik ihtiyaçları daha çok duygusal ihtiyaçlardır.

Bizler nasıl bir insan olursak mutlu oluruz, huzurlu oluruz? Nasıl bir insan olursak doğru davranmış oluruz? Bu soruların cevabını asırlardır felsefe, bilim araştırmış, mesajlar vermiştir. Şu andaki modern bilgi ile asırlardan beri gelen bilgilerin sentezini yaparak bu sorulara cevap bulmak ve bunu sizinle paylaşmak istiyorum.

Daha önceleri söylediğimiz gibi modernizm bize “akıl bir insanın mutlu olması için yeterlidir, duygulara ve ahlaki erdemlere gerek yok” diyerek bazı ahlaki erdemlerin dışsallaştırılmasına neden oldu ve bunun sonucunda bazı sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Şu anda batı toplumunun içinde bulunduğu durum eğer önlem alınmazsa 2020 yılında en büyük ölüm sebebi intiharlar olacaktır.

Gençler arasındaki en büyük ölüm sebebi trafik kazaları ve intiharlardır. Bunun için kendimiz ve gelecek nesillerin yanlış yönlenmemesi için ne yapmak gerekir? Çünkü genç “Ben kimim, nereden geldim nereye yönelmeliyim?” sorusunu sorar. Bu soruyu sorarken doğru insan nasıl olmak gerekir? Başkalarını doğru insan yapmak için çabalıyoruz ama biz kendimiz doğru insan nasıl olabiliriz?

Bunun cevabı önemlidir. Bunun cevabını verebilmek için batı, ‘duygusal zeka’ kavramını geliştirdi. Duygusal zekada verilen beş tane ana bölüm vardır. Birincisi ‘Öz bilinç’ tir. Yani kişinin kendisini tanıması. Daha sonra ‘Özdenetim’ geliyor. Ardından ‘Uzlaşma Yeteneği’ geliyor. ‘Ümit Besleme’ ve ‘Motivasyon’ Bunlar ana hatlarıyla üzerinde durulması gereken bölümlerdir.

Bir insanın kendini tanıması nedir? Mesela bizim ülkemizde erkek kadını değiştirmeye, kadın erkeği değiştirmeye çalışıyor. Bir müddet sonra ev savaş alanı haline dönüşüyor. Çünkü evlilikte üç dönem vardır. Birinci dönem romantik duyguların olduğu dönemdir. Ondan sonra güç mücadelesi başlar. Bu güç mücadelesi içerisinde iki tarafta kendini ispat etmeye çalışır.

Bazı insanlar vardır çocukluğunda sürekli kendini eksik hissederek yetiştirilmişlerdir. Diyelim böyle bir insanla yaşıyorsunuz. Bu insan sanki haklı olduğu konuda kendini göstermek için yemin etmiş gibidir. Her olayda kendinin üstün olduğunu, haklı olduğunu göstermek için bir yol bulur, bahane bulur ve bunu söylemeye çalışır. Sürekli kontrolün hiç elden çıkmamasını hissetmek ister.

Bunu bizim Türk erkeklerinin çoğu yapıyor. Haklılığını ispatlamak için evde bağırıyor, çağırıyor ve geçip rahat rahat televizyon seyrediyor. Bir tarafta ezilen oluyor. Çözüm ne peki? İşte her zaman haklı olmak gibi bir duyguyla yaşayan insanlara karşı nasıl davranılır? Bu insanın iki tane ihtiyacı vardır ve bunu fark edebilmek lazımdır. Böyle kişilere “seni seviyorum” demek yerine, haklı olduğu zaman “haklısın” diyebilmeyi başarmak gerekiyor.

Böyle bir insanla beraber yaşayan bir kimse genellikle güç mücadelesine giriyor. Eğer karşısındaki insanda aynı tarzda güç mücadelesine girerse evin içinde cenkleşme başlıyor ve iki tarafta kaybediyor. Genellikle bizim geleneksel eğitim tarzımızda böyle bir durumla karşılaşıldığında “aman kızım sabırlı ol, aman kızım idareci ol, erkekler böyledir” tarzında bir telkin veriliyor.

Bu telkin içerisinde yetişen bir genç evlendiği zaman hep duygularını bastırıyor ve eşinin her dediğine “evet” diyor. Bir müddet sonra ruh sağlığı bozuluyor, hasta olunca kocası ilgilenmeye başlıyor ve hasta olduğu zaman ilgilenen; hasta olmadığı zaman ilgilenmeyen bir yaşam tarzı haline dönüşüyor. Bunu önlemek için burada ölçü haklı olmaktır. Haklı olduğun zaman “benim fikrim bu, ben böyle düşünmüyorum” diyerek “hayır” diyebilmeyi başarmak gerekiyor.

Çünkü şu çağda Asrı Saadette yaşamıyoruz. Hiç kimse sana “bu senin hakkın, haklısın” demiyor. Bencilliğin çok ön plana çıktığı bir asırdayız. Egolar çok şişiriliyor, kabartılıyor. Bireyselleşmeyi bencilleşme olarak algılayan bir eğitim tarzı alıyoruz. Böyle durumlarda haksızlığa uğrayan bir kimse haksızlık karşısında eğer hakkını aramazsa o insan haksızlık karşısında sürekli hep veren olur. Mesela evde eşine sürekli bir taht kuruyor, o tahta alışıyor.

Daha sonra çocuklar yuvadan uçup gittikten sonra da ertelediği duyguları gündeme getiriyor ve tahta alışan eşi de bu tahtı bırakmak istemiyor. O halde başlangıçta bir şekilde sınırları iyi çizmek gerekiyor. Bir insan kendi kişiliğini ezdirmeden haklılığını savunmalı. “İyilik yapana iyilik yapın, kötülük yapana haksızlık yapmayın” diye bir söz vardır. Yani kötülük yapana dahi haksızlık yapmamak gerektiği anlatılıyor.

Bu bilinç ile hareket edilmelidir. Bunu başarabilirse bir insan evlilikteki güç mücadelesi olduğu dönemde, kişiler eğer akıllı ise bu güç mücadelesini aşıyorlar. Daha sonra bağlılık dönemi oluyor, kaliteli evlilikler ortaya çıkıyor. Burada nitelikli insanın ortaya çıkması için insanın kendini tanıması gerekiyor.

Karşı tarafla bir şekilde iletişim kurmak durumunda olan bir insanın yapabileceği önemli özelliklerden birisi budur. Bu insanın önce kendini tanıması, daha sonra karşıyı tanıması, kendi ihtiyacını anlaması, karşı tarafın ihtiyacını anlaması gerekir. Mesela kadınların psikolojik ihtiyaçları ile erkeklerin psikolojik ihtiyaçları farklıdır. Kadınların psikolojik ihtiyaçları daha çok duygusal ihtiyaçlardır.

Mesela evlilikteki en büyük ihmal, erkeğin evin maddi ihtiyaçlarını çok güzel karşılamasına karşın, eşinin duygusal ihtiyaçlarını karşılayamamasıdır. Eşinin sevilme ihtiyacı vardır, önem verilme, değer verilme ihtiyacı vardır. Genellikle erkekler bunu göremiyorlar; göremedikleri için anlayamıyorlar.

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

www.gencgelisim.com

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız