Varoluscu Psikoterapi – Irvin Yalom

0
917

Size bu kez önereceğim kitap, İrvin Yalom’un Kabalcı’dan çıkmış bulunan “Varoluşçu Psikoterapi” adlı kitabı.

Kitap, ilk bakışta bir grup uzman için yazılmış gibi gözükse de en genel anlamda bireyin kendini ve çevresini anlaması bakımından da çok yararlı olabilecek bilgilere sahip olduğundan, bence, herkes tarafından okunabilir. Üstelik, dili de alana özgü terimler yerine, alanla çok derinden ilgisi olmayanların da anlayabileceği düzeyde. O nedenle de rahatlıkla okunabilir.

Kitaptaki hakim havayı anlatmak için bir bölümü aktarıyorum (s:527 – 528):

“Böyle bir karar gerçekte aktif olarak karar vermeme kararıdır. İnsan karardan tamamen kaçamaz, ama pasif olarak karar vermeye karar verebilir – örneğin, bir başkasının kendi yerine karar vermesine izin vererek. İnsanın karar verme şeklinin büyük önem taşıdığına inanıyorum. Karara aktif yaklaşım, insanın kendi gücünün ve kaynaklarının aktif kabulü ile uyumludur.

Daha önce anlattığım hastaların çoğu bu ilkeyi aydınlatmaktadır. Örneğin, erkek arkadaşı dairesinden ayrılmayı reddeden Beatris’in hangi kararın kendi iyiliği için olacağı konusunda çok az kuşkusu vardı. Erkek arkadaşı ülkeden ayrıldıktan bir ay sonra neler hissedeceğini hayal etmesini istediğimde tepkisi tam bir “saadet” oldu. Kocasını yatakta bir kadınla yakalamak için dua eden hastanın da ne istediği konusunda çok az kuşkusu vardı. Bununla birlikte iki kadın da hayatlarındaki erkeği dışarı atmak şeklindeki aktif kararı vermede tereddüt ediyorlardı; ve bu kararı bir başkasının vermesini sağlayarak ikisi de pasif olarak karar verme kararını verdiler. Ancak, ikisi de karar verme tarzlarına ilişkin kararın bedelini ödediler. Her iki hastanın özsaygısı ciddi biçimde azalmıştı ve karar vermekten kaçınma yolları da kendilerini küçümsemelerine katkıda bulunmuştur Eğer kişi kendini sevmek istiyorsa, hayranlık duyacağı şekilde hareket etmelidir.”

 

Sahip Olmak ya da Olmak – Erich Fromm

 

Erich Fromm, benim kişisel gelişimimdeki belki de en etkili kişidir. Bir listesini yapmadım ama sanıyorum tüm çalışmalarını okudum. Bazılarını iki ya da üç kere okudum. Okudukça derinleşebileceğiniz, sizi çok çeşitli düşünce alanlarına götürecek kadar güçlü bir yazar.

Davranış bilimleri ile ilgili geniş çalışmaları, derli toplu ve anlaşılır biçimde sunmayı da büyük ölçüde becerebiliyor. Bu ay onun “Sahip Olmak ya da Olmak” adlı kitabını önereceğim (benim elimdeki baskı şu: Arıtan Yayınları, 5. Baskı, 1994).

Kitabın içinde bireysel anlamda çok işinize yarayacağını düşündüğüm bilgiler ve tartışmalar var. Ama iş sadece bu boyutta kalmıyor, aynı zamanda aile içindeki ilişkiler ve giderek toplumsal ilişkiler boyutuna ilişkin de açılımlar veriliyor. Bana kalırsa, dünyanın çevre sorunları ile ilgili olarak yaşadıklarının temelinde de bu “sahip olma” meselesi yatıyor.

Kitap, en genel anlamda sahip olmayı, mülk edinme, bir şeyi elde etme, bir şeyin hakimi olma biçiminde tanımlıyor. Olmayı da, bir şeyi yapabilme, o şeyi içselleştirme, o şeyin bir parçası olma ve içinde yer alma olarak ele alıyor. Bu iki tanımın yol açtığı sorunlar da enine boyuna tartışılıyor. Şöyle bir örnek ile açıklayabilirim: Sosyal ilişkiler kurmak, adam yerine konmak, para kazanmak vb. için gitar çalmayı öğrenmek amacıyla gitar almak; sahip olmak kategorisine giriyor, ama sanatçı olmak, gitarı keşfetmek, gitarı öğrenmek için gitar almak ise olmak olarak ele alınıyor.

İşte kitaptan motivasyonu da çok ilgilendiren bir bölüm: “Davranış bilimlerinin sorunu aktivitenin değil, aktif olamayışın açıklamasını bulmaktır. Şimdi bu tezi kanıtlayacak belli başlı … noktanın altını çizmek istiyorum

1. Hayvanların davranışlarının deneysel yollarla ve direkt olarak incelenmesi, bir çok hayvan türünün, bir mükafat vaadi olmadan da çeşitli zor işlere giriştiklerini göstermektedir.

2. Sinir hücrelerinin nöropsikolojik deneylerle incelenmesi, bu hücrelerde bir aktivitenin yerleşmiş olduğunu ortaya koymaktadır.

3. Küçük çocukların davranışlarının araştırılmasındaki yeni bulgular, çocukların bazı kompleks dürtülere tepki göstermek ihtiyacı içinde bulunduklarını göstermiştir. Bu gelişme Freud’un küçük çocuğun dıştan gelen her türlü dürtüyü ve etkiyi bir tehdit olarak aldığı ve buna karşı koyabilmek için saldırganlığı kullandığı yolundaki varsayımına da ters düşmektedir.

4. Öğrenme psikolojisindeki araştırmalar, öğretilen konu cansız ve sıkıcı bir biçimde anlatıldığında, öğrencilerin “tembel” olma eğiliminde bulunduklarını ortaya çıkarmıştır. Ama aynı öğrencilerin, baskı ve can sıkıntısı olmadan ve ilgi çekici bir biçimde sunulan yine aynı ders konusuna çok daha canlı ve ilgi dolu biçimde … tepki gösterdikleri, aynı araştırmanın sonuçları arasındadır

5. Çalışma psikolojisi de bu konuda iyi bir örnektir… Çeşitli deneyler, işçilere iş yerinde kendi inisiyatiflerini kullanma, sorumluluk üstlenme imkanlarının tanınması ve ayrıca tüm iş sürecinin bütünlüğü ve bu süreç içinde kendi işlevleri hakkında bilgi verilmesi durumunda, bir çok işçinin şaşılacak derecede değiştiğini, bulucu, araştırıcı, aktif ve işinden hoşnut hale geldiğini ortaya koymuştur…” s. 179 – 180.

*

nurdoganarkis.com

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız