Doğanın ve Yaşamın Estetiği

0
811

Doç.Dr. Haluk BERKMEN
(25.Mart.2008-İSTANBUL)

Eski dönemlerden beri estetik üzerine pek çok düşünceler üretilmiştir. Son bir iki asırdır tekniğin gelişmesiyle yeni aletler insanlığın hizmetine girmiştir. Bu aletlerden mikroskop en küçük mikro alemi, teleskop ise en büyük ve uzak  makro alemi gözler önüne sermiştir. Eskiden sadece hayal edip gözümüzde canlandırdığımız oluşumlar, şimdi resmi çekilip bizlere sunulmaktadır. Karşılaştığımız görüntüler bizleri hayretten hayrete düşürmekte, evrende ne büyük bir düzen bulunduğu ve her yaratılmış olanın ne derece güzel olduğu anlaşılmaktadır.

Güzellik, biliyorsunuz insandan insana ve kültürden kültüre değişir. Benim güzel bulduğumu siz bulmayabilirsiniz. Bir kültürün güzel dediğine diğer bir kültür çirkin diyebilir. Oysa ki ‘estetik’ denince evrensel bir güzellikten ve her insanda, her kültürde aynı etkileri, aynı beğeni duygularını uyandıran bir güzellikten söz edilmektedir. Soyut ve düşünsel bir “estetik” kavramı çok eski dönemlerden beri ileri sürüle gelmiştir.Soyut ve düşünsel bir “estetik değer” düşüncesi çok eski dönemlerden beri ileri sürüle gelmiştir. Ancak bu tür bir düşüncenin bilimsel temeli var olabilir mi ? Özellikle pozitif bilim açısından bu konuya ne tür bir yaklaşım yapılabilir ve gibi ölçütler veya kriterler getirilebilir ? Benim özellikle ilgilendiğim ve kendimce inceleyeceğim konu bu ölçütler ve kriterler konusu olacaktır.

Nesneleşmiş Estetik
İnsan doğa içinde var olan ve bulunduğu zaman ve mekandan etkilenen kültürel bir varlıktır. Bulunduğu kültürün maddi objelerinde (nesnelerinden) etkilenir ve onlardan yararlanarak yeni nesneler üretir. Şu halde “nesneleşmiş estetik” sanatı oluşturur. Sanat yapıtının estetik değeri ise onun güzelliğini ifade eder. Sanat yapıtı ne derece güzel ise o derece değerlidir. Ancak maddi değer tamamen yerel zamana ve mekana bağlı olduğuna göre güzellik de izafi (rölatif) olmaktadır. Temelde estetik değeri olan bir sanat eseri belli bir zaman aralığında ve belli bir kültürde değer görmese dahi farklı bir zaman ve mekanda mutlaka değer görür.

Güzellik her ne kadar zamana ve mekana bağımlı kültürel bir değer olsa da estetik denilen soyut kavramın dışa vurmuş halinden başka bir şey değildir. İster doğal isterse yapay olsun bir olguya güzel diyebilmemiz için mutlaka duyu organlarımızın filtresinden geçmesi gerekir. Bir resmi görmeden ona güzel diyemeyiz. Bir müziği duymadan ona güzel diyemeyiz. Şu halde estetik ile güzellik arasındaki temel fark estetiğin soyut güzelliğin ise somut olduğudur.

Bilim ve Estetik
Soyut olan ve sözle ifade edilemeyen bir “estetik” kavramı yerine şu soruyu sormak istiyorum. Estetiğe bilimsel olarak yaklaşılabilir mi ? Şu noktada bilimin bir tarifini yapmak yerinde olur sanırım.

Bilim, deney ve gözlemlerin gerisinde yatan veya gizli olarak duran ortak özellikleri sistematik bir bütünlük içinde açıklamaya çalışan bir disiplindir. Her deney veya gözlem duyularımıza hitap etmek zorunda olduğuna göre sonuç itibariyle her bilimsel açıklama sübjektif bir yapı olup insan şuurunun  ürünüdür. Bu açıdan insandan bağımsız nesnel (objektif) bir bilimden söz edilemez. Daha da ileri bir iddia ile insandan bağımsız nesnel bir dış dünyanın varlığından da söz edilemez. Eğer birçok kişi aynı dış dünyanın varlığı üzerine anlaşıyorsa bunun nedeni yaratmış oldukları zihinsel modelin aynı olmasından dolayıdır. Bu zihinsel model ise insana, farkına bile varmaksızın, çevre ve toplum tarafından “ortak kültür” olarak işlenir, kabul ettirilir.

Ortak kültürün kabulleri, varsayımları, değer yargıları, tercihleri ve tabuları olabileceği gibi güzellik ölçüleri ve estetik anlayışı da vardır. Şu halde bilimsel bir yaklaşım yapmak istersek kültürler aşırı veya farklı kültürlerde ortak olan özelliği bulup çıkarmamız gerekir. Zira bilim, deney ve gözlemlerin gerisinde yatan ortak özelliklere yönelir ve farklı gibi görünen fenomenleri ortak kanunlar halinde birleştirir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız