Kimse bakmadığı zaman atomun ne yaptığı sorusunu açıklamak ve kuantum ölçme problemini çözmek için bilim dünyasında en azından sekiz farklı kuantum gerçekliği resmi öne sürülmüştür. 1- Derin gerçeklik yoktur 2- Gerçek gözlemle yaratılır 3- Bölünmemiş bütünlük 4- Bir çok dünya yorumu 5- Kuantum mantığı 6- Neo Realizm 7- Bilinç gerçekliği yaratır 8- Çift katlı dünya
“Bir kuantum sıçraması sırasında gerçekten ne olur?” Bilim dünyasının araştırıp ortaya koyduğu bu sekiz gerçekliğe kısaca bir göz atmak, kuantum fiziğini anlamak konusunda bize bilimsel bir açı da sunacaktır. Kuantum gerçekliğini günlük yaşama indirgeyebilmek için bilimin verilerini temel kaynaklarımız kabul ederek yola koyulmamız, kuantum fiziğinin felsefi yorumlarını yapmak açısından çok yararlı ve günümüz anlayışına uygun olacaktır. Önce bilimsel veri sonra bilim felsefesi ve ardından günlük yaşama indirgeme; diğer disiplinlerle olan bağlantıları çözme ya da yapılandırma, bir sıra takip ettiğinde kuantum gerçekliğini anlama açısından araştırıcının da anlayışını kolaylaştır diye düşündük.
1- DERİN GERÇEKLİK YOKTUR İlk olarak ünlü kuantum öncülerinden biri olan Danimarkalı fizikçi Niels Bohr tarafından formüle edilen kuantum gerçekliği sadece olayların “gerçek” olduğunu savunur. Olaylar ağaç, kaya, yıldızlar ve fizikçinin ölçüm aletleri olan Geiger sayaçları, balon odaları gibi gözümüzle gördüğümüz şeylerdir. Bunlar hiç kuşkusuz gerçektir. Ancak, atomların kendileri bu kadar gerçek değildir. Onları sadece ölçümlerin sonuçlarından dolaylı olarak biliyoruz. Fizikçiler, atom dünyasıyla kurulan bu dolaylı ve eksik temaslara göre atomun neye benzediğini resimlemek için tıpkı kör bir adamın fili tarif etmeye çalışması gibi çok uğraşmışlar ve bu görünmez dünyanın sıradan bir resmini oluşturma girişimlerinde amaçlarına ulaşamamışlardır. 1920’lerin sonlarında Bohr atom dünyasının ağaç, kaya ve taşlar gibi bir gerçekliğe sahip olmadığı için insanlar tarafından asla resimlenemeyeceğini savunmuştur. Bohr’un inancına göre, atomların var olduğu kesindi, fakat var olma şekilleri, yalnızca olaylar dünyasında yaşamakla sınırlı olan insanlar tarafından asla kavranamazdı. Ayrıca, atomları resimlemekte yetersiz kalmamız atomlar hakkındaki bilgimizin çok az olmasından değil, çok fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bohr’un meslektaşı Werner Heisenberg bu fizikçileri, dünyanın düz olduğuna inananlara göre atom dünyasının resimlenmesi araştırmasına devam eden Einstein ve Erwin Schrödinger’le karşılaştırıyor: “Yeni deneylerin bizi uzay ve zamandaki nesnel olaylara götüreceği umudu, dünyanın ucunun Antarktika’nın keşfedilmemiş bölgelerinde keşfedileceği umudu kadar iyi temellenmiştir.” Heisenberg’in sözleri bir kehanetin özelliklerini taşıyor. Altmış yıl sonra, kuantum dünyasını Einstein’ın tahayyül ettiği sağduyuyla resimleme konusunda her zamankinden daha ilerideyiz.
2- GERÇEKLİK GÖZLEMLE YARATILIR Eğer sadece olaylar gerçek olsaydı, bu durumda şu soruyu sormamız gerekirdi. Ağaç gibi bir olayı, gözlenmeyen atom gibi daha az gerçek ve gözlenir olmayan bir kavramdan ayıran şeyin temel doğası nedir? Birçok fizikçiye göre her olayın kalbinde “gözlem” yatar. Kuantum kuramcısı John Wheeler, ünlü idealist Piskopos Berkeley’in sloganı “olmak algılanmaktır” çağrıştırarak, “Hiçbir olay gözlenmedikçe gerçek bir olay değildir” diyor. Piskopos Berkeley, ölümlüler gözlerini kapattıkları zaman hiç eksilmeyen dikkatiyle dünyanın var olmaya devam etmesini sağlayan “son durak algılayıcısı” ve bizim “Tanrı” dediğimiz o varlık dışında hiçbir şeyin gerçekten var olduğuna inanmadı. Wheeler ve diğer fizikçilerin çoğu insan-dışı gözlemleme sorusuyla ilgili olarak Berkeley kadar ileri gitmediler; insan farkındalığı veya ilahi farkındalığın gözlem yapmak için gerekli olduğuna inanmıyorlar. “Gözlemci”, “kayıt yapan” herhangi biri veya herhangi bir şeydir. Onların görüşüne göre, sıradan gerçeklik “kayıtlar” şeklinde insanlardan toplanan bilgiler, doğal dünyaya yayılmış geri dönüşü olmayan değişiklikler ve daha az gerçek fon maddesinden kristalize olur. Fizikçinin, kuantum olgusunun gerçekliğini oluşturma konusunda gözlemin önemini vurgulaması, ormandaki gözlenmeyen bir ağacın ses çıkarıp çıkarmadığı konusundaki eski felsefi görüşlere yeni bir soluk getirmiştir. Fiziksel dünyayı bu garip kuantum yöntemiyle ele almanın daha önce görülmemiş şekilde başarılı olması, meşhur gözlenmeyen ağaç konusunu felsefe sınıflarının dışına atıp, bilinen en başarılı bilimsel kuramın merkezine oturtmuştur. Şimdi sadece saf üniversite öğrencileri değil, seçkin profesyonel fizikçiler de ormanın içindeki yalnız ağacın düşmesi ile şaşkınlığa uğramaktadır. Kuantum gerçekliği 1 ve 2 birlikte, Niels Bohr’un doğduğu yerin adıyla, kuantum teorisinin “Kopenhag Yorumu” olarak anılmaktadır. Ama bu yorum, makroskopik nesnelerin gerçek varlığını zaten olması gerekiyormuş gibi kabul edip, atom dünyası ve onun ölçme aletleriyle olan detaylı etkileşiminin felsefi araştırmasını dışarıda bırakarak kuantum gerçekliği sorusunu çözüme ulaştıramaz.
|