Gıybet Orucuna Var mısınız?

0
1037

Ramazan ayı yaklaşıyor. En kötü huyumuz olan başkaları hakkında konuşmaya hiç olmazsa bu ay ara versek güzel olmaz mı?

 

 

Anadolu’nun güzel analarının yaşadığı güzel bir kasabada, aylardan Ramazan, günlerden bayrama üç kala, gecelerden Kadir Gecesi’nin bütün maneviyatı ile ihya edildiği bir atmosferde, çok korkunç bir olay yaşanır.

Akşama Kadir Gecesine hazırlanan hanımlar, gündüzden Iraz Ninenin evinde toplanır. Kuran okurlar, dua ederler, namaz kılarlar. Bin aydan daha hayırlı bir geceyi, boş geçirmek istemezler. Hem kendileri ve aileleri hem de bütün Müslümanlar için el açıp; sağlık, mutluluk, afiyet ve bereket isterler. Ve gönüller huzur dolu olarak evlerine dağılırlar.

Iraz Ninenin evinden ayrılan Sabire, kendi evine geldiğinde bir yandan iftara hazırlık yapmaya başlar diğer yandan da kocası Rüstem ile sohbet etmeye başlar. Rüstem, Sabire’ye sohbetin nasıl geçtiğini sorar. Sabire, sohbetin güzel geçtiğini, çok feyiz aldığını söyler. Lakin Sabire, genel ortamdan bahsetmekle kalmaz, Iraz Ninelerde yaşanan her şeyi tüm detayı ile anlatır:

Kur’an okuduk. Namaz kıldık. Ama Hacer, namaz kılmadı biliyor musun?

Hangi Hacer?

Hangi Hacer olacak canım! Kerim’in karısı Hacer.

Neden?

Mazeretliymiş.

Haaa!

Dua ettik. Biliyor musun?  Iraz Nine çok güzel dua ediyor.

İyi Allah kabul etsin.

Akşam oldu, top patladı, oruç ağızlar açıldı. Akşam namazını kılanlar, teravih namazı için camiye koştu. Hoca efendi bir güzel vaaz verdi. Bu gecenin özelliğinden, bereketinden, bu geceyi dolu dolu geçirmenin öneminden bahsetti. Kul hakkından, cömertlikten, güzel ahlaktan ibadete kadar birçok şey anlattı. Bütün eller semaya yöneldi. En içten dualar edildi. Tesbih namazı kılındı, Kuran okundu.

Camiden çıkan hanımlar evlerine giderken, beyler çay içmek için kahvehanenin yolunu tuttular. Bir bardak çay içtikten sonra eve gitmek için müsaade isteyen Kerim’e, Rüstem takılmak istedi. Hem de herkesin içinde:

Kerim eve gidip ne yapacaksın?

Eve niçin gidilir Rüstem? Hem sana hesap mı vereceğim?

Tabi gidebilirsin, ev senin evin. Lakin Hacer de mazeretli.

Sana ne Hacer’in mazeretinden terbiyesiz adam.

“Hacer de mazeretli” sözü ile kan beynine sıçrayan Kerim, oturduğu iskemleden ayağa fırladığı gibi Rüstem’in gözüne okkalı bir yumruk attı. Araya giren komşular, Kerim ile Rüstem’i zor ayırdılar. Kerim’i zorla evine gönderdiler. Güzel gecenin iklimi bozulmuştu bir defa.

Aradan yarım saat geçmeden Kerim’in evinin bulunduğu yönden bir çığlık koptu:

Yetişiiin! Komşular yetişiiiin!

Kahvehanede bulunan bütün kasaba halkı aynı yöne doğru koşmaya başladı. Kerim, evin önünde, elinde kanlı bıçak olduğu halde bağırıp duruyordu:

Senin mazeretini başkası nasıl bilir Haceeerr!

Senin mazeretini Rüstem nasıl bilir Haceeerr!

Kerim’in elinden bıçağı alan komşular, evin içerisine girdiklerinde Hacer’in kanlar içinde cansız bedenini buldular. Kahvehaneden sinirle kalkıp eve gelen Kerim, can yoldaşı Hacer’e sormadan, bir şey anlatmasına fırsat vermeden mutfaktan aldığı ekmek bıçağını Hacer’e saplamaya başlamış, karısının öldüğünü anlayınca da aklını yitirmişti.

Kadir gecesi, kana bulanmıştı. Ahali, Rüstem’e kızmıştı. Kızmıştı ama iş işten geçmişti artık. Hacer canından, Kerim aklından olmuştu. Sanki yarım saat önce camide bir arada saf tuttukları, el açıp “amin” dedikleri insanlar, bu kişiler değilmiş gibi… Sabire ile Rüstem’in boşboğazlığının cezasını, hiç günahı olmayan insanlar ödemişti.

Sevgili dostlar, her konuda yazı yazılır ama kadınların özel hallerini konu alan bir kişisel gelişim yazısı olur mu demeyin. Olay gerçekten yaşanmış bir hadise. “Mutlu Aile – Başarılı Çocuk” semineri sunumu gerçekleştirmek için gezdiğimiz güzel illerimizin birinde, seminer sonunda bu olayı hanım kardeşlerimiz anlattılar. Ve bir istekte bulundular:

Hocam lütfen seminerlerinizde anlatın. Anlatın ki, hanımlar kendi aralarında konuştuklarını ve yaptıklarını erkeklerin bulunduğu ortamlarda paylaşmasınlar. Erkekler de kendi aralarındaki konuşmaları olduğu gibi her yerde anlatmasınlar. “Karı koca arasında gizli şey olur mu?” demesinler. Bazı şeyler, konuşulduğu yerde kalmalı. Tamam, karı koca arasında yalan olmaz. Her söylenen söz, doğru olmalıdır. Ama her doğru, her yerde söylenmemelidir.

Özelikle bazı hanımlar, kendi aralarında düzenledikleri günlerde, kadın kadına yaptıkları muhabbetleri olduğu gibi kendi evlerine taşımaktadırlar. Konuşulanları bütün detayları ile kocalarına hatta başkalarına anlatmaktadırlar. Dedikodu yapanlar, sadece kadınlar değil. Erkeğin dedikoducusu daha beter oluyor maalesef.

İnsanlar oruç tutuyorlar ama sadece aç ve susuz kalıyorlar. Öyle çok dedikodu yapıyorlar ki, orucun sevabı uçup gidiyor. Oruç tutmak, sadece aç ve susuz kalmak demek değildir. Elini, dilini, gözünü, kulağını bütün azalarını haramdan korumaktır. Ya da namaz kılmak, sadece belirli duaları okuyup belirli hareketleri yapmak demek değildir. Kişinin kıldığı namaz, onu kötülüklerden alıkoymalıdır.

Hanım kardeşlerimizin anlattıklarını nasıl kaleme alırım, okurlarımla nasıl paylaşabilirim diyordum. Ama bu satırlarla herhalde benden isteklerini yerine getirdiğimi düşünüyorum.

Canım babam, yanında dedikodu yapıldığı zaman rahatsız olur ve “estağfirullahel azim” diyerek bizi uyarırdı. “Anlattığınız şey, orda kalsın. Orası, zemme girer” derdi. Keşke bizler de yanımızda gıybet edildiğinde, rahatsız olabilsek. “Orası zemme girer, kul hakkına girer” diyebilsek. Bunu bir prensip haline getirebilsek, ne güzel olur değil mi? Uyarılan kişi de bunu nefis meselesi yapmasa, kendi yararına yapılan bu ikazı hoşgörü ile karşılasa daha güzel olur değil mi? O zaman dedikodu ile ilgili yazdığımız bu yazıyı, hemen sonlandırıyorum. Hadi gıybet orucuna başlayalım o zaman!

 

Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. Hucurat Suresi / 12

Hazreti Ebu Hüreyre (r.a.)vanlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?” “Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” dediler. Bunun üzerine: “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: “Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.”

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Gıybetten sakının! Çünkü onda üç afet vardır: Gıybet edenin duası kabul olunmaz. Yaptığı hayrat kabul edilmez. Gıybet edenin üzerinde günahlar birikir.

 

*

Yusuf YEŞİLKAYA

www.yusufyesilkaya.com

yusufyesilkaya@gmail.com

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız