Bir yurt dışı seminer programından sonra keyifle ülkemize dönüyordum. En kaliteli havayolu firmamıza ait konforlu bir uçak; güler yüzlü personel, bol ikram, koltuk arkasındaki ekranda film keyfi… Bizim de keyfimize diyecek yok.
Uçağımız kalkışa geçtikten sonra önümdeki ekrandan, uçuş bilgilerine kısa bir göz attım ve ekranı kapattım. Elimde aile eğitimine dair güzel bir kitap var. Akıcı bir üslubu ile hemen kitabın içine dalıyorum. Kaç sayfa okuduğumu hatırlamıyorum. Bir süre sonra yemek servisi başlıyor. Koridorun bir yanında ben oturuyorum karşı tarafında çok sevdiğim bir dostum bulunuyor.
Kabin memuru, önce koridorun karşı tarafında oturan sevgili dostuma sordu. Kırmızı et veya beyaz et menüsü, ne içeceği v.s. Ona Türkçe sordu ve aynı dilde karşılık aldı. Bana yöneldiğinde İngilizce konuşmaya başladı. Bozulmuştum ama bozuntuya vermeden İngilizce cevap verdim. Yemek ve içecek siparişi bittiğinde bu defa ben İngilizce olarak kabin memuru hanımefendiye uyruğunu sordum. O da bana yine İngilizce olarak, Türk olduğunu söyledi. Ben de Türk olduğumu belirttim. Kabin memuru güldü. Bu defa Türkçe sordum:
– Ben Türk’e benzemiyor muyum?
– Şey. Aslında ilk başta benzetemedim kusura bakmayın.
– Şimdi benzetebildiniz mi?
– Simanız benziyor ama aslında…
– Aslında ne?
– Siz kitap okuyorsunuz. Türkler, kitap okumaz ki!
– ……..
Emin olun, o anda ne diyeceğimi, nasıl karşılık vereceğimi bilemedim. Kabin memurunun yüzüne baktım, jest ve mimiklerini inceledim. Özellikle dalga geçme veya aşağılama niyeti yoktu. Bu tespitini ifade ederken gayet rahat konuşuyordu. Ülkem adına, insanımız adına çok üzüldüm gerçekten.
Türkiye’ye geldikten sonra yurdum insanının okuma alışkanlığını, okuma sıklığını araştırmak istedim. Gelişmiş dediğimiz ülkeler ne kadar okuyor, dünya ortalaması nerelerde diye merak ettim. Gelişmiş ülkelerden mesela Japonya’da yıllık kişi başına okunan kitap sayısı 25. İsviçre’de 10, Fransa’da 7. Türkiye’de herhalde 5 falan vardır diye umsundum. (Umsunmak: İstemek, dilemek. TDK Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü) Ama yoktu maalesef. Acaba 3 olur mu ya da 2 . Yoktu. Peki 1. Bir de mi yoktu. Evet, 1 de yoktu. Peki sonuç? Hazır olun, açıklıyorum: Türkiye’de 6 Türk, bir yılda bir kitap okuyor.
Mensubu olduğum bir milleti küçük düşürmek ya da aşağılamak gibi bir niyetim yok hâşâ! Lakin okuma durumumuz bu! Bir zamanlar, Ortadoğu’ya, Anadolu’ya, Avrupa’ya medeniyet getiren geçmişimizle övünürken içinde bulunduğumuz durumu kimsenin bilmesini istemem doğrusu. Özellikle de bir zamanlar orta çağ karanlığında boğulan Avrupalıların, kültüre ve okumaya çok çok önem verdiği şu dönemde durumumuzu bilmesini hiç istemem. Ama bir evin içi gibi her şeyimizi biliyorlar maalesef.
Cep telefonlarının en son çıkan modellerinden taşırız cebimizde ya hani, en pahalı olanlarından. En afilisinden basarız havamızı. Zengin görüntüye önem veririz hep. Acaba dünyada bizim dışımızdaki insanlar kitap almak için bir yılda kaç para harcıyorlar mesela? Norveçli bir yılda 137 dolar para harcıyor. Bir Alman 122 $, Belçikalı ve Avustralyalı 100 $, Güney Koreli 39 $ para harcıyor kitap almak ve okumak için. Dünya ortalaması 1.3 $. Türkiye ne kadar? Hazır olun sadece 0,45 $. Dünya ortalamasının bile altında bir kitap alma bütçemiz mevcut.
Aslında biz kitap okuyoruz. Okuyoruz ama kitaplar pahalı diyebiliriz. Kendimizi kandırmayalım. Okuyacak olsak bir paket sigara fiyatından daha ucuz, birbirinden güzel binlerce kitap var piyasada. Bizim kitap okumaya ayırdığımız zamanın 300 katını Norveçli, 210 katını Amerikalı, 87 katını İngiliz ve Japon ayırıyor. Yani bizim ihtiyaç listemizde okumak eylemi gibi bir gereksinimimiz yok, asıl sorun burada!
Okumayı kafasına koyan insan; kitap bulur okur, zaman bulur okur, para bulur okur, kütüphane bulur okur, ödünç alır yine okur. Önemli olan okumaya dair bir niyetimizin ve hevesimizin olmasıdır.
Çizdiğimiz tablo çok karamsar oldu değil mi? O kadar da değiliz yani. Biz okuyoruz biraz. Yatmadan önce 10 dakika. Uykumuzun gelmesine yardımcı oluyor mesela. Ayrıca ortaokulda ve lisede birçok kitap okuduk. Üniversiteyi bitirebilmek, vize ve finallerde başarılı olabilmek için çok sayıda kitabı adeta ezberledik. Doğru, ezberledik de ne oldu? Diplomayı aldık, ezberlediğimiz bilgileri göçmen kuşlar gibi azad eyledik.
Allah aşkına, şu memlekette öğretmenimiz bile kitap okumuyor ki. Bir eğitimci olarak bu durumu utanarak, sıkılarak, yüzüm kızararak ifade ediyorum. Öğretmen olana kadar bir yığın sınav maratonundan geçen gençler, mesleğe başladıktan sonra bir kitabın kapağını bile açmıyorlar. Elbette hepsi için geçerli değil bu olumsuz tespit. Öğrendikçe okuyan, okudukça öğreten, öğrettikçe ilham veren harika öğretmenlerimiz de var. Ne yazık ki sayıları çok çok az. Belki de o çok çok az dediğimiz güzel insanların sayesinde, ayakta kalabiliyoruz ve hayata tutunabiliyoruz.
Ailelere yönelik sunumunu gerçekleştirdiğimiz, “Mutlu Aile Başarılı Çocuk” Seminerlerinde, ısrarla aile okuma saatleri oluşturulmasını istiyorum. Bazen bu isteğimize uyarak, yaşamlarında çok güzel değişiklikler yapan kıymetli insanlardan harika geri bildirimler alıyorum. İnanın çok mutlu oluyorum. Denizyıldızlarını kurtarmaya çalışan insanın, her bir denizyıldızını denize atıp yaşama dönmesini sağladığında, yaşadığı mutluluğu kalbimin en müstesna köşesinde yaşıyorum.
Gelin bugün kendimize bir iyilik yapalım ve okuma kararı alalım. Sadece niyette kalmasın, harekete geçelim. Günlük yarım saat bile olsa, okumaya gayret edelim. Okumaktan vazgeçmek için sıkıldığımız veya çok yoğun olduğumuz süreçler yaşayabiliriz. Çok fazla mazeretimiz olabilir. Lakin azimle, sebatla okumaya devam edelim. Yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen okumaya devam edelim. Okumayı sürdürdüğümüz takdirde, yaşam kalitemizin ve hayata bakış açımızın olumlu yönde değiştiğine şahit olacağız. Hele bir de okuma eylemi, hayatımızın bir parçası haline gelirse işte o zaman kendimize ciddi bir emek vermiş olacağız ve zihinsel gelişimimize güzel bir yatırım yapmış olacağız.
Şayet mazeretlerin arkasına saklanıp okumaz isek, bir kabin memuru gelir; “Türkler, kitap okumaz ki!” diye lafı alnımızın ortasına çakar ve biz de bakakalırız. Ya da her zaman yaptığımız gibi lafla üste çıkmaya çalışıp; “Biz öyle bir medeniyetmişiz ki…” diye başlarız cümleye. Ecdadımız üzerine düşeni yapmış zaten. Önemli olan, bizim ne yaptığımız değil mi?
Bu satırları sonuna kadar okumuşsanız, iyi bir başlangıç yapmışsınız demektir. Lütfen kitabı kapatmayın ve okumaya devam edin. Yüreğiniz ve kitabınız açık kalsın efendim.
*
Yusuf YEŞİLKAYA