Tüketiyor ve tükeniyoruz… Haydi, yerimizden kalkalım. “Bir gün mutlaka giyerim” dediğimiz kazaklar, dolap beklemek yerine bir yoksulun soğuk kış günlerini ısıtsın. “Pahalıya aldım, çok kaliteli” dediğimiz elbiseler, hızla aldığımız kilolarla beklediği yerde içine sığılmaz hale geleceğine, bir kadının bayramlığı olsun.
Tıklım tıklım olmuş, yine de kışlık konserveler gibi üzerine yenilerini ekleyip sıkıştırmaya ve içindekileri eksiltmeden her yeni geleni sığdırmaya çalıştığımız gardıroplarımız…
Açtığımızda başımızı döndüren ve ne yiyeceğimizi şaşırdığımız, içerideki kalabalıktan dolayı hep arkalarda kalıp yemeyi, pişirmeyi hatta varlığını unuttuğumuz, bozulması kaçınılmaz gıdalarla dolu, içindekilerin bir kısmını mideye diğer bir kısmını da çöpe indirdiğimiz buzdolaplarımız…
“Azıcık aşım, kaygısız başım” mantığını çoktan terk ettiğimiz, “Aşırı aşım, kaygısız başım” duyarsızlığının zirvelerine ulaştığımız tüketim toplumu… Tükettiğimiz sadece paramız, yediğimiz, içtiğimiz ve kullandıklarımız değil, vicdanımız ve insanlığımız aynı zamanda… Gün geçtikçe eksiliyor. Yetinme duygumuzu sözde yaşam merkezleri olan alışveriş merkezlerinde harcıyoruz her geçen gün… İletişimimizi, kasalardaki “nakit mi, kredi kartı mı?” sorularıyla köreltip, “pazarlık sünnettir”den başlayan ve “memleket neresi” ile devam eden, çarşı pazar muhabbetlerini rafa kaldırdık… Alışverişlerimizi aylar süren vadelere bölerken, insani vasıflarımızı, tek slipte ezip geçiyoruz…
Sürekli tüketiyor ve hızla tükeniyoruz… Oysaki mutluluk, verebilmek ve paylaşabilmekte gizli… Sürekli almak, bizi daha doyumsuz hale getiriyor. Artık böylesi bir maddiyat dünyasında yaşarken, yenisini vermek iyice zorlaştı da, en azından eve her yeni getirdiğimiz eşyanın “eskimeyen” eskisini, ihtiyacı olana verebilsek… Vermenin ve paylaşmanın harikalığıyla huzur bulan ruhumuz, ihtiyaç sahiplerinin sırtını ısıtan bir hırka olsa ya da çocukları sevindiren bir çikolata parçası…
Tüketiyor ve tükeniyoruz… Haydi, yerimizden kalkalım. “Bir gün mutlaka giyerim” dediğimiz kazaklar, dolap beklemek yerine bir yoksulun soğuk kış günlerini ısıtsın. “Pahalıya aldım, çok kaliteli” dediğimiz elbiseler, hızla aldığımız kilolarla beklediği yerde içine sığılmaz hale geleceğine, bir hanımın bayramlığı olsun. “Hatırası var” dediğimiz gelinlik ve damatlıklarımız kutularda yer işgal etmek yerine genç kızların ve genç erkeklerin hayallerini süslesin. Geçmiş günlerin hatıraları mutluluklarda yaşar zaten, kutularda hapsetmeye gerek yok ki.
Kullanmadığımız bir tırnak makasına dahi ihtiyacı olanlar var. “Bir eve bir tanesi yeter” diyebileceğimiz eşyalarımızı ya da bilinmeyen bir zamanda giymek üzere beklettiğimiz giysilerimizi gerçekten ihtiyacı olanlar için ayıralım. “İhtiyacı olanı nereden bulabilirim?” diyorsanız, ya çevrenizdeki yardım kuruluşlarına başvurabilir, ya da mahallenizin muhtarından yardım isteyebilirsiniz.
Harekete geçmemiz lazım; daha fazla tüketip, tamamen tükenmeden…
Gonca Anıl