Hayat sürekli bir koşturmaca içinde geçmektedir. Bu koşturmaca yüzünden yaşamlarımız adeta monotonlaşmaya başlamış ve dün ile bugünümüz arasındaki fark yok olmaya yüz tutmuştur. Peki, bu sıradanlığı önlemek için ne yapıyoruz? Bu soruyu kendinize soruyor musunuz? Yoksa “Boş ver, dün ile bugün arasında fark olsa ne olur, hayat işte yaşayıp gidiyoruz” mu diyorsunuz? Eğer cevabınız bu şekilde ise siz de standartlaştırdığınız hayatın standart seyrinde gidiyorsunuz demektir. İşin garip yanı da bundan sonra başlıyor. Sürekli hayatın sıkıcı olduğundan, yapacak değişik bir şeylerin olmadığından yakınıp duruyoruz. Bizler elimizdeki hayatı değiştirmek için bir şeyler yapmıyoruz ki yakınmaya hakkımız olsun. Bu yüzden çaba göstermeyen hiç kimse lütfen şu anki hayatından şikâyet etmesin. Rahatlık sınırınızdan çıkmadığınız sürece daha farklı bir hayat yaşayamayacağınızın farkında olun.
Büyüdükçe yaşama bakış açımızdan inanılmaz değişimler meydana geliyor. Örneğin çocukların hayata bakış açılarını fark ettiniz mi? Sürekli bir sorgulama telaşındalar. Yeni geldikleri dünyayı tanıma ve anlamlandırma çabası içinde hayata adapte olmaya çalışırlar. Üç-dört yaşındaki çocukların soruları bitmez tükenmez. Hep bir merak içinde koştururlar. Evin içinde karıştırmadık yer bırakmazlar. Yoğun bir bilgi bombardımanına tutulmuş gibi her şeyi öğrenmek isterler.
Can Sıkıntısına En İyi İlaç: Çocuk Merakı
Çocuklar etraflarına gülücükler saçarak, yaşamı anlamlandırma çabaları içinde büyürler. Büyüdükçe öğrendikleri şeyler çoğalır. Merak duyguları kimi zaman bilinçli ailelerce giderilirken kimi zamanda terslenerek yerlerine oturtulurlar. Öğrenmeye aç olan bu çocukların yaşları büyüdükçe yaşama meraklı bakış açıları küçülür. İşte sorunun merkezi burasıdır. Büyüdükçe çocukluğumuzdaki o meraklı bakışlarımızı, o sürekli sorgulayan hayat anlayışımızı kaybediyoruz. Bulutlara hayran hayran bakan, onların orada nasıl durduğunu merak eden çocuk yerine yolda başını öne eğmiş, çevresinden bihaber yürüyen insanlara dönüştük. Neden acaba? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda bir cevap mı alıyoruz yoksa aynen yankılanan bir cevap şeklinde bize geri mi geliyor?
Hayata bakış açımız azalan merakımızla birlikte daralmaya başlıyor. Hayat sürekli öğrenmekle geçen bir süreç. Öğrenme olayını bitirdiğimiz takdirde sürekli bayağılaşan bilgilerle yoğrulan bir yaşamda kendimizi tekrarlamaya başlarız. Örneğin günümüzde çok sık kullanılan “Canım sıkılıyor” cümlesinin de altında yatan temel etken budur. Her zaman aynı seyrinde giden bir hayatta kişinin canının sıkılması kadar doğal bir süreç yoktur. Bu açıdan düşünüldüğünde benim tavsiyem, hayatı her daim meraklı gözlerle incelemeye çalışmak. Tıpkı dünyayı yeni keşfetmeye çalışan çocuk gibi öğrenme aşkı içimizde asla sönmesin. Eğer bunu başardığınıza inanıyorsanız gündelik bilmecenizi çözmüşsünüz demektir. Bu bilmece görüldüğü gibi o kadar da zor değil. Çözüm sizde. Öğrenme aşkınızın bitmediği gelişim dolu günler dileğiyle…
Hakan Birol / www.hakanbirol.com