Hayaller insandan insana değişir. Bazıları profesyonel bir sporcu olmak ister bazıları ise ilginç bir icat yapıp adını dahi çocuk diye duyurmak. Ancak süreç birçok insanda aynı şekilde başlar ve biter. Birçok genç kendini özel biri olarak görür. Utku Çelik utkuçelik@kablonet.com.tr
Eğlence bir insanın çalıştıktan sonra rahatlamak için yaptığı aktivitelerdir. Ancak bir insanın işleri kötüye gidiyorsa yaptığı hiçbir aktiviteden zevk alamaz. Burda işten kast ettiğim ise dersler değil, sizin hayalleriniz!
Gelin beraber ortaokul zamanlarınıza dönelim. Aklınızda gerşekleştirmek istediğiniz birçok hayal vardı. Bunlardan birini seçip gerçekleştirmek için çeşitli yollar denerdiniz. Başarısız mı oldunuz? Önemli değil. Birkaç gün süren moral bozukluğundan sonra kendinizi toparlar ve başka bir hayalin peşinden koşmaya başlardınız.
Hayaller insandan insana değişir.
Bazıları profesyonel bir sporcu olmak ister bazıları ise ilginç bir icat yapıp adını dahi çocuk diye duyurmak. Ancak süreç birçok insanda aynı şekilde başlar ve biter. Birçok genç kendini özel biri olarak görür. Amerika'da yapılan araştırmalara göre dünyadaki her dört insandan biri özel bir insan olduğunu zannetmektedir. Ortaokul ve liseyi bitirdikten sonra ise hayalleriniz gerçekleşmeyince hayatın bazı gerçeklerinin farkına varırsınız.
Aslında zannetiğiniz gibi aklınıza koyduğunuz her şeyi yapabilecek bir insan değilsinizdir. Ancak hayallerinizi bir kenara kaldırmaya da niyetiniz yoktur. Bu sebeple üniversiteye girerken aklınızda bulunan hayaller üniversitede eğitimini alacağınız ve gelecekte yapacağınız iş ile alakalı olur.
Ben işletme bölümünde okuyorum ve burada okuyanların çoğunun hayali "A Beautiful Mind" filminden hatırlayacağınız "John Nash" gibi yeni bir ekonomi teorisi bulmaktır.
Lisede tanıdığım bir arkadaş vardı. Kendisi benden 2 yaş büyüktü ve üniversiteye geçince yapmak istediği çok önemli bir proje olduğunu söyleyip dururdu. Hatta bana birkaç proje yazmamda da yardımcı olmuştu.
Ancak kendi projesinin konusunu hiçbir zaman söylemezdi. Nedenini sorduğum zaman ise "Seninde yapabileceğin bir proje, benden önce başkasının yapmasını istemiyorum." şeklinde gayet dürüst bir cevap verirdi.
Bir yıl önce kendisiyle konuşma imkanı buldum. Ona ilk olarak projesinin nasıl gittiğini sordum. Kendisi bana "Bu projenin yapılmasının imkansız olduğunu anladım." diyerek cevap verdi. Daha sonra merakımdan projesinin ne olduğunu sordum. Bana anlattı ancak fizikle ilgili olduğu için pek bir şey anlamadım.
Burda anlatmak istediğim nokta ise birçok projenin sonunun bu örnekte gösterdiğim proje gibi olduğudur. Biz öğrenciler olarak eğitim sistemindeki bozukluklardan dolayı iş dünyasından çok uzak bir şekilde yetişiyoruz. Bu sebeple aklımıza gelen her iyi fikrin proje haline getirilip gerçekleştirilebileceğini sanıyoruz. Bu duruma bir örnek daha vermek istiyorum.
Birkaç sene önce Ülker, gıda mühendisleri için bir yarışma düzenlemişti. Onlardan yeni bir ürün yaratmalarını istiyorlardı. Bu yarışmada 1. olan proje, şeker hastaları için yapılmış bir bisküvi projesiydi.
Ancak bu projeyi Ülker uygulamadı. Çünkü piyasaya yeni bir ürün çıkarılırken reklam, ambalaj, fiyat, ihracat olanağı gibi birçok faktör göz önünde bulundurulur. Oysa bu projede yanlızca ürünün nasıl yapılacağı yazılmıştı.
Sonuç olarak birçok insan üniversitedeki çabalarından da bir sonuç alamaz ve kendini çıkmaz bir yolda bulur. Çünkü artık deneyecek yeni bir fikir yoktur. Aklınızdaki bütün fikirler tükenmiş ve hayal kuracak hiçbir şey elinizde kalmamıştır.
Şu an gençlerin birçoğu kendini eve kapatıp hayatını bilgisayarın başında geçirmektedir. Bilgisayar elinizin altında olan ve çok kolay ulaşabileceğiniz bir araçtır. Üstelik bilgisayarla uğraşırken insan vaktin nasıl geçtiğini anlayamaz.
Zaten birçok genç bilgisayarı vakit öldürmek için kullandığının farkındadır. Ancak bir düşünün, hayalini kurduğunuz şeylerden birini gerçekleştirseydiniz yine bu şekilde mi yaşardınız? Elbette hayır. Eğer aklınızdaki projelerden birini gerçekleştirip insanlar ve iş dünyası tarafından tanınan, ayrıca iyi bir gelecek vaat eden bir genç olsaydınız o zaman her şey farklı olurdu. İnsanlar başarılı olabileceklerine inandıkları bir işi yaptıklarında moralleri çok yüksek olur ve kendilerini bile hayrete düşürecek bir azimle çalışırlar.
Ancak ne yazık ki sevdiği işi yapma şansı bu dünyada çok az insana verilir ve bu imkana sahip olmak için gerçekten çok şanslı olmak gerekir.
Eğer kel bir adam psikoloğa giderse, psikolog ona saç çıkarmanın yolunu anlatmaz, kel olarak mutlu olmanın yollarını anlatır. Bu yüzden birçok insan psikoloğa gitmenin vakit kaybı olduğunu düşünür. Açıkçası bende bu fikirde doğruluk payı buluyorum. Bu yüzden yazımı "hayatı önemsemeyin" ya da "hayat kısa mutlu olmaya bakın" gibi sözlerle bitirmeyeceğim. Bence bir insanın gerçek anlamda mutlu olabilmesi için hayallerini gerçekleştirmesi şarttır. Ancak hayalleri gerçek yapmanın bir formülü yoktur. Bu sebeple size verebileceğim sadece birkaç küçük tavsiyedir.
Eğer hayallerinizi gerçekleştirmek istiyorsanız öncelikle bir liste yapın. Hayatta neleri yapmak istediğinizi bu listeye yazın.
Daha sonra kendinizi tanımlayın. Neyi başarıp neyi başaramayacağınıza karar verin ve başaramayacağınıza kanaat getirdiğiniz işleri listenizden silin.
Daha sonra bunları bir sıraya koyun. Şu an yapabileceklerinizi en başa, iş sahibi olduktan sonra yapabileceklerinizi ise en sona koyun ve en baştan denemeye başlayın.
Çabuk pes etmeyin ama aşırı rekabet olan yerlerden de uzak durun. Unutmayınki şans her yerde gereklidir. Şans olmadan hiçbir iş başarılamaz. Kolay yolu seçmekten kaçının. Çevrenizdeki insanların ne dediğine kulak asmayın.
Proje yazarken her ayrıntıyı düşündüğünüzden emin olun. Eğer kendi işinizi kuracaksanız öncelikle aynı işi yapan bir şirkette çalışıp deneyim kazanın. "Bu işte çok para var." diyen insanların sözüne kanmayın. Kendi araştırmanızı yapın ve sonuçlar gerçekten işin karlı olduğunu gösteriyorsa o işe girin.
Yaptığınız her çalışmanın "Bu bana ne kazandıracak." diye hesabını yapmayın, neyin ne zaman gerekeceği belli olmaz.
Ve son olarak derslere kendinizi fazla kaptırmayın çünkü gelecekte anlıyorsunuz ki aldığınız notların, teşekkürlerin, takdirlerin hiçbir önemi yok, çalıştığınız yere ne kadar kazandırıyorsanız sizde o kadar kazanırsınız.