Ayinem Olur musun ?

0
1029

İnsanın ihtiyaç hissettiği en önemli eşyalardandır belki de ayna. Kişinin kendini görmesi ve kendini tanıması adına, aynanın önemi herkesin malumu olsa gerek. Zira kişinin kendini tanıması, görmesi zahiri tanıma adına da olsa önemlidir. Zahirin, yani …

 

 

 

 Yazar : Ramazan Uslu
rmznuslu@gmail.com

İnsanın ihtiyaç hissettiği en önemli eşyalardandır belki de ayna. Kişinin kendini görmesi ve kendini tanıması adına, aynanın önemi herkesin malumu olsa gerek. Zira kişinin kendini tanıması, görmesi zahiri tanıma adına da olsa önemlidir. Zahirin, yani cesedin eksikliklerini giderme, güzelliklerini takdir edebilme adına önem arz etmektedir ayna.  Büyük olmuş, küçük olmuş fark etmez bile kimi zaman. ‘Ayna olsun, beni bana göstersin yeter’ diye düşünürüz.
Evet, ayna mücella (temiz ve parlak) çehresini bize dönmüş, güneş ışığının parlak gözlerine gülmesiyle, bize tebessüm eden bir muhatap… Açıktır ki, kişi ile ayna arasındaki ilişkide asıl olan, aynanın parlak ve bize dönük oluşudur. Bu haliyle bir anlam ifade eder ayna bizim için. Yoksa karşımızda bize doğru dönmüş ve fakat kirli, çatlak oluşuyla bizi kendisinde gerçekçi bir şekilde yansıtmayan bir ayna, duvardan daha tehlikeli oluverir bizim için. Buna karşın, bütün temizliği ile ışıl ışıl parlayan bir ayna bile olsa, bize dönük değilse yüzü, yine pek bir anlam ifade etmez.
‘İnsan bedeninin’, belki hiç olmadığı kadar, öne çıkarıldığı bir dönemde, kendini görme ve algılama adına aynanın önemi inkâra gelmez bir gerçek gibi durmakta önümüzde.
Bir de maddi vücudun pek de öne çıkarılmadığı, önemsenmediği, vakitlerin insanlarında önemsenen, değer verilen bir ayna var: Ruh aynası… Fazilet duygusuna sahip bir ruhun arzu edip muntazır kaldığı bir ayna… “Mümin müminin aynasıdır ” Nebevî sözünün ışığıyla parlayan ayna… Kardeşlik aynası… Dostluk aynası… Evet bir insan için, dünyada arzu ettiği en önemli şeylerden biri, kendine mukabil bir ayna… Öyle ki erdem yolcusu için vazgeçilmez bir hedeftir aynalık vasfı… Yani insan ruhunun gereğidir bir anlamda.
Evet, aynadır erdemli insan, muhatap olduğu insana, dostuna, kardeşine. O, muhatabına kalbinin en samimi duygularıyla, en temiz hisleriyle, karşılık verir. Muhatabından gelen duygu ve düşünceleri çarpıtmadan, değiştirmeden yansıtır, hiç olmasa yansıtma çabasındadır, kendi kendini daha iyi tanıyabilsin diye dostu. Aynalık vasfına bürünmüş insan, muhatabından gelen duyguları yargılayarak, üzerinde yorum yaparak geri bildirmez. Sadece bir aynadır o. Elbette ki donuk şuursuz bir ayna değil, bilakis şuurlu ve ne yaptığının farkında bir aynadır o. Muhatabı, onun duygularında kendi hatalarını fark eder, güzelliklerini görür.
Zira insanlar çoğu zaman, birisiyle genellikle kendilerini ifade etmek için, anlaşılma beklentisiyle iletişim kurarlar. Kendini ifade etme arzusu… İçini dökme de deriz ya buna. Nam-ı diğer anlaşılma ihtiyacı… Şayet bu beklenti engellenir ve kişi kendini ifade edemez, kendini kendine olduğu gibi yansıtacak, kendini anlayacak birisi ile konuşamazsa sıkıntı yaşamaya başlar.  Zaten kendi özel hayatımıza baktığımızda dost diye tanımladığımız kişilerde gördüğümüz vasıf da budur zaten. Yani, anlayışlı muhatap olma vasfına sahiptir dostlarımız. Anlayan ve anladığını geri yansıtabilen kişi… Zaten terapistlerin de genellikle yaptığı farklı bir şey değildir terapi sürecinde. Terapide kullanılan ve olmazsa olmazlardan kabul edilen, bu ‘şartsız ve yargılamadan muhatabı kabul’ anlayışı başlı başına bir teropatik özelliğe sahiptir çünkü. Karşısına geçtiğimiz ayna sağlamsa, biz kendi hatalarımızı kendimiz görürüz zaten. Çünkü yanlış giden bir şey varsa bizimle ilgili ve biz onu kendimiz görememiş isek, elbette karşısına geçtiğimiz aynada göreceğizdir.
Bir düşünürün ifadesiyle, ‘İnsanın fıtratı mükerrem olduğu için daima hakkı aramaktadır.’ Doğal olarak gerçeği aramaktadır insan. İnsan uygun aynanın karşısına geçebilirse, dıştan bir müdahaleye ihtiyaç duymadan gerçekleştirecektir gerekli değişimi. Ama eğer ki bizim duygu ve düşüncelerimizi, aynamız olan kişi, yargılayarak, su-i zanlarla, olumsuz yargılamalarla karşılarsa, biz kendimizi gerçekçi şekilde değil, aynanın bize yansıttığı şekliyle görmüş oluruz. Yani eksik ve hatalarımızı kendi idrak ve algımızla değil de muhatabın yönlendirmesiyle algılamaya başlarız ki, çatlak ve kirli bir aynanın karşısında yüzümüzü yıkayıp tıraş olmak gibi bir şeydir bu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız