Bayramların toplumumuzda ayrı bir yeri ve değeri vardır. Küçükler, büyükleri ziyaret ederler ve ellerini öperler. Dargın insanlar birbirleriyle barışırlar. Günü kurtarma çabası içinde zamana yenik düşenler, eş dostlara merhaba diyebilmek için fırsat yakalamış…
Yazar : Yusuf YEŞİLKAYA
yusufyesilkaya@gmail.com
Bayramların toplumumuzda ayrı bir yeri ve değeri vardır. Küçükler, büyükleri ziyaret ederler ve ellerini öperler. Dargın insanlar birbirleriyle barışırlar. Günü kurtarma çabası içinde zamana yenik düşenler, eş dostlara merhaba diyebilmek için fırsat yakalamış olurlar. Bayramlar, toplumun katmanları arasında çimento vazifesi görerek kaynaşmayı ve dayanışmayı tetikler.
Geçtiğimiz bayramda, bayram namazını camide komşularla birlikte kıldıktan sonra cami çıkışında mahalle sakinleri ile bayramlaştık. Evime geldiğimde eşim ve çocuklarımla bayramlaştık. Hiç vakit kaybetmeden babamın yanına vardık. Ben, eşim, çocuklarım; babamla ve diğer kardeşlerimle bayramlaştık. Allah ömrüne bereket versin, canım babam seksen yaşın üzerinde olduğu için sadece bizim ailemizin büyüğü olmakla kalmıyor. Aynı zamanda mahallemizin de uluları arasında yer alıyor.
Anadolu’da geleneği erozyona uğramamış yerlerde, aile büyüklerinin yanı sıra mahallenin ya da köyün uluları da ziyaret edilir. Geniş aile katılımıyla gerçekleşen kahvaltıdan sonra komşu ziyaretleri başladı. Biz, yaşça büyük olan komşuları ziyaret ederek bayramlarını tebrik ettik. Komşular da babamın bayramını tebrik etmeye geldiler. Aman Allah’ım! Ne güzel manzara!
Komşumuzun oğlu İbrahim Bey, eşi Nezaket Hanımla birlikte babamın bayramını kutlamaya geldiler. Bayramlaşma seremonisinden sonra babam, İbrahim Beye ve eşine bir soru yöneltti:
– Çocuklar, durumunuz nasıl? Zengin misiniz?
İbrahim Bey ve Nezaket Hanım, babamın bu ani sorusu karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler. İbrahim Bey, şaşkın bir ifadeyle:
– Eh işte Hasan Hüseyin Amca. Durumumuz fena değil.
– Nasıl durumunuz?
İbrahim Bey, iyice şaşırmış hatta sıkılmıştı. Ancak babamın sözü nereye getirmek istediğini merak ediyordu. Sıkılarak cevapladı:
– Evimiz var. Arabamız var. İşimiz iyi. Gelirimiz fena değil.
Babam, İbrahim Bey’in sözlerine hiç aldırış etmeden devam etti:
– İbrahim Bey evladım. Bana ne sizin evinizden, arabanızdan, paranızdan. Benim sorum başka. Ben size zengin misiniz? diye sordum. Siz bana evden, arabadan, paradan bahsediyorsunuz.
İbrahim Bey ve Nezaket Hanım iyiden iyiye şaşırmışlardı. Ancak, babamın sorusunun gelir düzeyiyle ilgili bir soru olmadığını anlamışlardı. Bu defa İbrahim Bey, babama sordu:
– Nasıl yani Hasan Hüseyin Amca?
– İbrahim Bey evladım. Eşinle, çocuğunla mutlu musun, huzurlu musun, yaşamından memnun musun? Asıl zenginlik; eşinle, çoluk çocuğunla, çevrenle mutlu ve huzurlu bir yaşam sürebilmektir. Hayatından memnun olarak yaşayabilmektir. Bunlar varsa zenginsiniz. Mutlu ve huzurlu değilsiniz, dünya sizin olsa neye yarar?
Babamın bu açıklaması ile İbrahim Bey ve eşi Nezaket Hanımın yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Bu defa Nezaket Hanım konuştu:
– Allah’a şükür Hasan Hüseyin Amca. Çok zenginiz.
– Ha şöyle kızım. Benim istediğim bu.
Babam, önce evde bulunan herkesin gözlerine baktı. Sonra bilge bir tavırla konuşmasını sürdürdü:
– Bakın çocuklar! Ben, para pul, gereksiz şeyler demiyorum. Ancak, paranın esiri de olmanızı istemiyorum. Eğer, evinizde huzurunuz varsa, eşinizle çoluk çocuğunuzla mutluysanız, dünyanın en zengini sizsiniz. Evinizde huzurunuz olmazsa, işinizde ve toplumda başarılı olamazsınız. Aile hayatındaki başarısızlığı, başka alanda tolere edemezsiniz. Bu nedenle, eşinizi sevin. Çocuklarınızı sevin. Her evde ufak tefek sorunlar olabilir. Ama sorunlarınızı, konuşarak çözmeye çalışın. Aile saadetinizi, hiçbir şeyle değişmeyin.
Babam konuşurken, odanın içinde herkesin dikkati babama odaklanmıştı. Bu bayram da, babamdan harika bir yaşam dersi öğrenmiştik. Babam sözünü tamamladığında kahveler gelmişti. Ağız tadıyla kahvemizi içerken, zihinlerimizde babamın sözleri yankılanıyordu:
– Zengin misiniz?
Sosyal yaşamda insanların, kavramlara yükledikleri anlamlar, çok farklı olabiliyor. Örneğin zenginlik kavramını, bir çok insan gelir düzeyi ve mal varlığı ile ölçerken, canım babam huzur ve mutluluk ile ölçüyor. Gündelik hayatın içinde gümbürtüye giden, değerlerimizle ilgili çevresinde farkındalık oluşturmaya çalışıyor.
Bu yazıyı kaleme alırken, bir an gözlerimi kapatıp kendi zenginliğimi yokladım. Evimde, eşimle ve çocuklarımla, mutlu ve huzurlu bir yaşantım vardı. Yani babamın kriterlerine göre ben zengindim. Ancak, bir zenginliğim daha vardı. Gerçek yaşam tecrübelerini bizimle paylaşan canım babam, hayatımın zenginlik kaynakları içinde çok anlamlı bir yeri vardı. Canım babam, seni çok seviyorum ve ömrüne bereket diliyorum.
Hayat; üzerinde yapboz yapılmayacak kadar değerlidir ve gerçek yaşamın provası yoktur. Bu nedenle yaşama sanatını öğrenmek ve sevdiklerimizle birlikte mutlu ve huzurlu yaşamasını öğrenmek zorundayız.