Mutsuzluk Hasta Eder mi?

0
927

Evlilik nasıl ki mutluluk formülü ise, mutsuz bir evlilik de hayatımızda başımız gelebilecek en büyük felaket olabilir. Mutsuz bir evliliğin faturası çok ağır olabilir.

Evlilikte sorunlar çok fazla ise, aile bireylerinin hem ruh hem beden sağlıkları bozulabilir.

Bu sebeple evlenirken çok dikkatli olmalı, evliliği mutlu bir şekilde sürdürmek için elden gelenin en iyisi esirgenmemeli.

“Ömür boyu mutluluk için eşler şartlar nasıl olursa olsun, birbirlerini üzecek, yıpratacak, manen çökertecek uygulamalardan uzak durmalıdır. Zira, evlenirken Rablerinin huzurunda ömürlerinin sonuna kadar bir arada yaşamak üzere söz vermişlerdir.

Sonradan çıkan her türlü problem bizim için ancak imtihan vesilesidir. Kısmetimize razı olmalıyız ki, maddi-manevi rahat edebilelim. Birinin küskünlüğü ya da yıpranmasıyla ailenin bütün yükü diğerinin üzerine kalır. Ve kırgınlıklar zamanla daha da derinleşir.

Huzursuz ailelerde psikolojik sorunlar daha fazla olur. Eşlerin birbirlerine ilgisizliği karşılıklı ihtimam eksikliğini ve bu da daha kolay hasta olmayı, hastayken daha geç iyileşmeyi netice verir. Eşlerin karşılıklı yıpranması ailenin saadetini kaçırır.

En sevdiğimiz bir eşyayı bile yıpratmamaya özen gösterirken, sokaklarda kullandığımız ayakkabımıza ihtimam göstermeye çalışırken, canımızdan aziz bilmemiz gereken insanlara, ailemize karşı hoyrat davranmamız anlaşılabilir bir şey değildir.

Hastalıkların en önemli sebebini moral yıkıntı oluşturur, bu arada hastalıklar sırasında yeterince iyileşememenin en önemli sebeplerinden biri de moral eksikliğidir. Morali bozulmuş, ümitsizliğe düşmüş insanlar çok rahat hasta olur. Eşlerden biri bir kere hastalığa duçar oldu mu, hastalıklar hastalıkları kovalar ve aileler günlerinin önemli bölümünü hastane önlerinde geçirmeye başlar. Ekonomik yük ve aile düzeninin bozulması da ayrıca önemlidir.

Aile, düello yeri değildir

Kıymeti bilinmeyen eşler; özellikle hanımlar çok çabuk yıpranır. Bunun neticesi de ailede mutsuzluk ve tatsızlıktır. Aile hayatı kısa sürede karşılıklı düelloya döner ve kalp birliği ortadan kalkar. Böyle olunca da Allah’ın rahmeti ve sekinesi o aile üzerine inmez.

Eşler birbirlerini üzmemelidir

‘Duvarı nem, insanı gam öldürür.” demişlerdir. Özellikle hanımlar üzüntüye hiç gelemezler. Çok çabuk hasta olup, hemen manen yıkılıverirler. Üzüntü birçok psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Bu birçok fizikî hastalıkları da tetikler. Mide, bağırsak, karaciğer vs. birbiri ardına alarm sinyalleri vermeye başlar. İmanı sağlam olan ve kul hakkından korkan bir insan ne bir şeye üzülür, ne de karşısındakini üzer.

Ailelerin tek derdi helal lokma olmalıdır. Kul hakkından kaçmaya çalışmak olmalıdır. Muhabbeti ve karşılıklı sevgisi yerinde olan ailelere Cenab-ı Hak bu dünyada da öbür dünyada da karşılığını verecektir. Kalbimiz Allah sevgisiyle dolmalı, hedefimiz kendimizi O’na razı etmeye çalışmak olmalıdır. Müminin tek üzüntüsü olabilir o da Allah’a hakkıyla kul olamamaktır.”

 

En yaygın kavga sebebi

Ülkemizde geçimsiz evlilik ve özellikle aile içi şiddetin hayli yaygın olduğu bilinen bir gerçek. Bu yüzden yuva kurmadan önce en çok kavga ve şiddete neden olan sorunları bilmek önem taşıyor.

“Ülke genelinde yapılan bir araştırmaya göre; aile içi şiddete neden olan toplumsal sorunlar arasında “gelir durumu” ve “geleceğe dair beklentiler” yer alıyor…

BAŞBAKANLIK Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı, ülke genelinde yaptığı ‘Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet’ konulu bir araştırmayla, aile içindeki şiddetin zorunlu nedenlerini ortaya çıkardı.

Aile ve toplumsal yaşama alanlarındaki bazı değişkenlerin eşlerin birbirlerine ve çocuklarına yönelik kavgaları da beraberinde getirdiğinin belirlendiği araştırmada, sebepler şu şekilde sıralandı.

Ekonomik gelir düzeyi,

Fertlerin eğitim düzeyi,

Aile içi meslek yapısı,

Ailedeki statü dağılımı,

Aile içi iletişim biçimi,

Gelecekle ilgili beklentiler.

Bu nedenlerle eşlerin birbirlerine yönelik şiddetinin arttığı belirlenirken, gerginliklere de, eşin evle ilgilenmemesi, saygısız davranışları, kötü alışkanlıklarının neden olduğu ortaya çıktı.

Erkek de dayak yiyor

Araştırmaya göre, kadınların yüzde 10’u sık sık (yüzde 3.6) ve ara sıra (yüzde 6.5) dayak yiyor. Erkeklerin ise yüzde 2.1 sık sık, yüzde 1.2 ‘si de ara sıra eşleri tarafından dövülüyor.

Duygu ve düşünceleriyle uyumlu ilişkisi olanların daha fazla kavga ve dayak yaşadığının belirlendiği araştırmaya göre, eşler bu durumdan birbirlerini sorumlu tutuyor.”

 

Ülkemizde geleneksel anlayıştan modernizme geçişin sancılarıyla beraber, evliliklerde ciddi sorunlar yaşandığı bir gerçek. Bir çok erkek eşinin kendisiyle eşit olduğunu düşünmüyor, kabul etmiyor.

Aslına bakarsanız gerçek bir eşitlik pek de mümkün değil; kadınlar daima ev işleri ve  çocuk konusunda kendilerini daha sorumlu hissediyorlar. Çünkü doğaları gereği gerek evin konfor ve temizliğine; gerek annelik duygusuna daha fazla hassaslar.

Erkeklerin ise geçim yükünü ağırlıklı bir şekilde omuzlamasını beklemek oldukça yaygın. Yüksek tahsilli şehirli çiftlerde bile kadının evin geçimine eşit derecede katılım göstermesi şeklinde bir anlayış yok.

“Psikolog Cemre Torun Narin, kentsoylu, İstanbul”da A sınıf mensubu iyi eğitimli, kariyer sahibi yeni evli, çocuksuz 31 çifte, tuzaklarla örülü 100 soru yöneltmiş. Çifler, 26-35 yaşları arasındalar.

Narin”in Boğaziçi Üniversitesi”ne teslim ettiği ”Türk Evli Çiftlerin İlişkilerini Yürütmede Kullandıkları Stratejiler ve Evlilikte Doyum” konulu araştırmaya göre; kadınlar iyi bir yemek hazırlamak gibi işlerle sevgilerini göstermekten mutlu.

Evin bütçesini yapmak, fatura ve vergileri ödemek, arabayı servise götürmek gibi maddi sorumluluklar daha çok erkeklerden bekleniyor .”

Eğer siz de mutlu bir yuva sahibi olmak istiyorsanız, evliliğinizin hangi anlayış üzerine oturmasını tercih ettiğinizi belirleyin ve ona göre davranın. Bu konuda daha sonra çelişkili tutum sergilemeyin.

Örneğin, geleneksel anlayışa yakın bir bayansanız, nişanlılık döneminde erkeğin geçim yükünü omuzlamaya istekli olduğundan ve bu sorumluluğu taşıdığından emin olun. Bu durumda siz de geleneksel ev ve aile içi rollerden yüksünmeyin.

Ancak günümüzde bir ailenin geçindirilmesi hiç de kolay değil. Eskiden ev içi üretim ailenin yükünü önemli derecede karşılarken günümüzde tüm ihtiyaçların parayla karşılanması zorunluluğu var. Eskisi gibi, bahçede sebze yetiştirmek, kendi ekmeğini, salçasını üretmek gibi katkılar yok.

Hatta bunlar yapılsa bile pek önem taşımıyor, çünkü ev kirası, faturalar, ulaşım giderleri gibi masraflar çok daha önemli bir yekun tutuyor. Bu yüzden kadınların da aile bütçesine katkıda bulunması bekleniyor.

Ancak evin dışında çalışan kadının da bir maliyeti olduğu göz önünde bulundurulmalı. Eğer kadının iyi bir mesleği yoksa, gelirinin önemli bir kısmı çocuk bakımı ve ev işlerine yardımcı masrafı için gidecektir.

Hem dışarıda çalıştığı için mutfak alışverişinde ekonomik yerine pratik seçenekleri tercih eden bir kadın, ev hanımı kadar tasarruflu olamayacaktır. Buna giyim kuşam ve kozmetik bakım masrafları da eklenirse, çalışmak mı çalışmamak mı daha karlı olacağını göz önünde bulundurmak iyi olur. İyi düşünülürse kadınların aile ekonomisini tasarruflu bir şekilde yönetmesi ve çocuklarına kendisi bakması önemli bir katkı sayılabilir.

Günümüz insanı mutluluğu daha çok maddi refahta arıyor. Oysa maddi açıdan daha azla yetinip, manevi doyumu tercih etmeyi deneyenler pek ala böyle de mutlu olduklarını görebilirler.

 

Genç Gelişim Dergisi sayı: 49

superbeyindergisi@gmail.com

 

 

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız