Dünyadaki en eski ayakkabı izine, Mezopotamya’da rastlanmıştır. Bu ayakkabı izi, kuruyan çamur içinde sertleşip günümüze kadar kalmıştır. Günümüzdeki anlamı ve şekli itibariyle ayakkabı, ilk olarak, sandalet şeklinde sıcak iklimli ülkelerde ortaya çıkmıştır.
Eski Mısırlıların tabanı deriden yada tahtadan sandallar, Eski Yunanlıların avlanırken uzun çizme, banyoda da ayakkabı giydikleri tespit edilmiştir. Girit’teki Minos Uygarlığı ve Roma dönemlerinde bu tür ayakkabı ve çizmeler kullanılmıştır.
18. yüzyıla kadar Avrupa’da kadın ve erkekler aynı tür ayakkabı giymişlerdir.
19. yüzyıla kadar ise tüm dünyada sağ ve sol farkı olmadan “her iki ayak için eş ayakkabılar” kullanılmıştır. Sağ ve sol ayaklar için ayrı ayrı ayakkabı üretimine, ilk olarak ABD’nin Philadelphia şehrinde başlanmıştır.
Altı lastik ayakkabılar ise ilk olarak 1916 yılında yine ABD’de yapılmıştır.
Botlar ise ata binmenin yaygın olduğu soğuk ve dağlık bölgeler ile sıcak ve kumlu çöllerde kullanılmaya başlanmıştır.
Kadınlar için ilk bot ise 1840 yılında İngiltere’de Kraliçe Victoria için yapılmıştır.
Bağcıklı rahat yürüyüş ayakkabısı yani spor ayakkabısı, Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkmıştır.
Ya Ayakkabı Bulunmasaydı?..
- Ayakkabı bulunmasaydı, insanlar yalınayak dolaşacaklar, sağlıksız olacaklardı…
- Çizme, çarık, bot, sabo gibi ayakkabı türleri ortaya çıkmayacaktı.
- Dantelli çorapların görünmesi için çizmelerin üst kenarları dışa doğru kıvrılmayacaktı.
- Aya ilk ayak basan astronot Neil Armstrong, dönüş yolculuğunda herhangi bir hastalık veya bilinmeyen bir kirlenme tehlikesine önlem olarak ayakkabılarını uzayda bırakmayacaktı. Armstrong’un ayakkabıları, o gün bu gündür uzayda dolaşıp durmayacaktı.
- Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Ayakkabı satıcıları için kavaf sözcüğü kullanılmayacak, kavaf kelimesi giderek yapımcıları da kapsamayacaktı. Kavaflar da çizmeci, yemenici, nalıncı, terlikçi ve pabuççu gibi adlar almayacaklardı.
- Osmanlılar dönemindeki ayakkabılar, yapıldıkları malzemeye, biçimlerine ve kullanıldıkları yere göre başmak, cimcime, çapula, çizme, yarım çizme, çedik, çedik pabuç, edik, fotin, galoş, mest, kalçın, kundura, merkub, nalın, sandal, terlik, tomak, yemeni gibi isimler almayacak, ayakkabıcılık gözde bir meslek olmayacaktı.
- Ayakkabı olmasaydı, binlerce insan başka işlerle uğraşmak zorunda kalacaktı. Ayakkabı fabrikaları ve kunduracılar olmayacaktı. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası’nı çoğumuz duymayacaktık.
- Sıcak bölgelerde yaşayan insanların ayaklarının altı kızgın kumlardan, üstü güneş ve sıcaktan yanacak, insanlar pek dışarıya çıkamayacak, çalışamayacaktı.
- Ortaçağda kızı evlenen bir baba onun üzerindeki otoritesini evleneceği adama bir ayakkabı töreni ile devretmeyecekti. Otorite devrinin sembolü olarak başka bir şey kullanılacaktı. Bugün bazı Batı ülkelerinde yeni evlenen çiftin arabalarının arkasına ayakkabı bağlamak gibi bir adet de olmayacaktı. Kız babasının damadına kızının ayakkabılarından birini vererek, artık onun himayesine girdiğini belirtmesi âdeti de bilinmeyecekti.
- Keskin kayalıklar ve dikenli bitkiler insanların ayaklarını parçalayacak, insanlar büyük acı çekecekti. Tıp belki daha hızlı gelişecekti.
- Atalarımız, “Dost başa, düşman ayağa bakar” sözünü söylemeyecekti belki de…
- Sandaletlerin üzerindeki şekiller ve süsler, yapıldığı bölgeyi ve oradaki insanların kültürünü yansıttığından, sandaletler olmasaydı, değişik milletlerin sanat anlayışını ve kültürel zenginliklerini öğrenemeyecektik.
- Ayakkabı üretimi için ayakkabı dikiş makineleri icat edilmeseydi, diğer sektörlerde de makine kullanımının yolu açılmayacaktı.
- Nikah törenlerinde damatla gelin otorite sağlamak için birbirlerinin ayakkabılarına basma âdetini uygulamayacaklardı belki de…
- Doğruluğuna, namusluluğuna güvenilmez; kişiliği kuşku veren biri için, “O, sağlam ayakkabı değil.” demeyecektik.
- Ayakkabı olmasaydı, “Pabuç kadar dil var”, “Pabucu dama atıldı”, “Derviş yemeğini yer, pabucuna bakar”, “Pabucu büyük”, “Devenin pabucu”, “(birine) Pabuç bırakmamak”, “İki ayağı bir pabuca girmek” ve “Şeytana pabucu ters giydirmek” deyimleri girmeyecekti, literatürümüze…
- “İyi bir ayakkabı boyacısı, kötü bir profesörden daha iyidir. Çünkü işini iyi yapıyordur.” demeyecekti, Fransızlar…
- Mevlânâ, “Çarpık ayakkabı çarpık ayağa uyar” sözünü söylemeyecekti, ayakkabı olmasaydı…
- Hiç kimse, çizmeyi aşmayacaktı, ayakkabı bulunmasaydı…
- “Çarıklı milyoner” adında bir Türk filmi çevrilemeyecekti belki de…
- Ayakkabı bulunmasaydı, Ömer Seyfettin, “Yüksek Ökçeler” isimli eserini yazamayacaktı belki de…
- Yalvaç Ural, “Sihirli Pabuçlar” ismini vermeyecekti eserine, ayakkabı bulunmasaydı…
- Tarık Pabuççuoğlu, “Pabuççuoğlu” soyismini almayacaktı, biz de Tarık Pabuççuoğlu’nu başka bir isimle tanıyacaktık, pabuç bulunmasaydı…
- Ayakkabılarımızı kolay giymek için ayakkabı çekeceği “kerata”yı kullanmayacaktık…
- Barış Manço, “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” şarkısını söyleyemeyecekti, ayakkabı bulunmasaydı…
· “Ayağında kundura”, “Yazması oyalı, kundurası boyalı, yar benim aman aman” diye türküler yakmayacaktık, belki…
Mehmet Bicik
Genç Gelişim Dergisi