Beyaz gömlek, mutfaktaki mavi çöp torbasından inatla bakıyor bana. Hangi odaya gidersem gideyim gözü üzerimde, duvarları aşıyor meret. Ama kararlıyım, anneciğimin hediyesi olsa da, çöpü boylayacak. Lise dönemimde yedi yıl boyunca, haftanın beş günü bana zorla giydirilmiş beyaz gömleğe dönmem söz konusu değil.
Zaten lise yıllarım ne zaman aklıma gelse, gırtlağımdan iç paralayıcı bir “arghhhh!” sesi çıkıyor. Anılarım konusunda bir sıkıntı yok da… Geride fiziksel rezilliğime dair fazla fotoğraf bırakmamış olmamla, haklı olarak, övünürüm. (Zaten kalan birkaç fotoğraf da gizli bir kasada kilit altında tutulmakta, kasanın sağ yanında bir aslan, sol yanında bir kartal durmaktadır!) Bilmem ki, o rezilliğe sebep olanlar zerre üzülmüş müdür!
Yedi sene boyunca gri, dizin üç parmak altında bir etek, beyaz gömlek, incecik lacivert kurdela ve lacivert ceketle dolaşmak… Her sabahın köründe kurdelalar, kravatlar doğru bağlanmış mı, gömleklerin bütün düğmeleri ilikli mi, gömleklerin altında allah muhafaza kolye, bilezik ya da bileklik var mı, çoraplar diz kapaklarına kadar düzgünce çekili ve kar gibi beyaz mı, saç modelleri, tırnak kesimleri uygun mu diye müdür muavinlerinin önünden geçen tek sıraya girmek… (Müdür muavinliği de kıyak işmiş ha! Saç uzatan oğlanların saçlarında postmodern kesimler yapan modellerinden var mı bu muavinlerin hala?)
Hadi gömleğin yedeği vardır da, ceket haftada bir ya kolaya ya pudinge bulanır, makineye de atılıp yıkanmaz; kuru temizlemeci han hamam sahibi oldukça anneden çıkan azar sesleri de yükselir. O ceket kaç paradır, o gömleklerdeki lekelere dökülen çamaşır suları ellere ne yapar bilir misiniz!
Biri der ki, kurallar hayatımızı düzenleyerek rahat etmemizi sağlayan şeylerdir (nelerdir sahi?). Bir diğeri, işte eşitlik sağlamaya yararlar der: Hani biri okula Lewis’la gelse diğerinin de canı çekse! (haa, sen beni mezuniyetten sonra bekleyen hayatı diyorsun!) Bir başka ağızdan, tektip iyidir, veletlerin dikkati dağılmaz, fazla kıpraşmazlar. Hem sonra öyle fıkır fıkır kızlar, kanı kaynayan oğlanlar biraradayken zorlamamak lazım, değil mi!
Ben liseden azat olalı aman ne çok yıl oldu. Çok oldu olmasına ama, artık kreş bebeleri bile forma giyinip kuşanıyorlar. E, sonra yani, sen ne kadar sıkı tutarsan tut ipin ucunu, ben okul kapısından çıktığım gibi kolyemi de takarım, gözümün kalemini de çekerim. Eteğimi kıvırıp miniye de çeviririm, ense traşıma gizlediğim saç kuyruğumu da salarım.
Bütün bu kılık kıyafet yasaklarını da, kurallar sisteminin bana sunduğu bir eleştirel düşünme pratiği olarak görmeye çalışırım. Züğürt tesellisi belki ama…
Pekiiii, benim liseden mezun olduğum 1800’lü yıllardan bu yana nedir durum? Bir zahmet anlatıverseniz de aydınlansam. (Sırf bu nedenle kasamdan kişisel tarihimin en tıfıl fotoğraflarından birini umuma açıyorum. Evet efendim, ders arasında alaturka söyleyip el çırpıyoruz. Alaturka ezberimiz süper ama fâilâtün-fâilâtün-fâilün’lar sıfır!)
yazan: Aslı Tohumcu