Koşarken, insanlara da çarpmamak için reflekslerime ve esnek kaslarıma dua ediyordum. Yetişmem gereken bir yer vardı! 10. Japon Filmleri Festivali olur da, benim gibi film delisi biri bunu kaçırabilir miydi?
Her sene geleneksel olarak düzenlenen Japon Filmleri Festivali, bu sene Akbank Sanat’ın ev sahipliğiyle gerçekleşiyordu. Festivalin açılışı, 66. Cannes Film Festivali Jüri Ödülü’ne sahip “Benim Babam, Benim Oğlum” filmiyle yapılacaktı.
16.00’da biletler dağıtılmaya başlanacak ve 17.00’da da gösterim gerçekleşecekti. Akciğerlerim boğazımdan çıkarcasına nefes nefese Akbank Sanat’a ulaştığımda, uzun bir kuyruk beni karşıladı. Saate baktığımda 16.10 olduğunu gördüm. 10 dakika içinde tüm biletler bitmişti. Bilet bulamayanların üzülmesine gerek yoktu, Akbank Sanat’ın 4. katındaki kafeteryadaki beyaz perdeden de gösterim olacaktı.
Festivale öylesine yoğun ilgi vardı ki, yere iğne atsam düşmezdi. Sinema salonunu geçtim, kafetaryaya çıkacak şansım bile olmamıştı. Dolayısıyla 10. Japon Filmleri Festivali’nin açılış konuşmasını yapan Japonya Başkonsolos’u Keiji Fukuda’yı da dinleyememiştim.
Dünyanın her köşesinde çekilen filmleri nefesimi tutarak izleyen ben, Japon filmlerini çok başarılı buluyordum. Hatta 2008 yılında “En İyi Yabancı Film” dalında Oscar ödülü kazanan “Departures” (Son Veda) adlı Japon filmi öyle beynime kazınmış ve müzikleri de öyle kalbime dokunmuştu ki duygularımı aşağıdaki linkte bulunan makaleme dökmüştüm.
http://blog.milliyet.com.tr/daigo-cello-calarken/Blog/?BlogNo=341775
Hırs ve merakımı dizginleyemeyerek, “yenilmedim” dercesine bir sonraki film gösterimi için kendime söz verdim. “Senden Bana” adlı 2010 yılında çekilen bir film gösterilecekti. Bilet dağıtımından yarım saat önce Akbank Sanat’a gittiğimde yine bir kuyruk bekledi beni ama bu sefer bilet bulacağıma emindim. Çünkü kalpten istenilen şey mutlaka gerçekleşirdi.
Sonunda bilet bulup, sinema salonuna kuruldum.
“Senden Bana” filminin baş aktörü Sawako (Mikake Tabe) isminde bir kız, Japon korku filmi “Halka”daki korkunç karakter “Sadako”ya benzediği için arkadaşları tarafından dışlanıyor. Uzun siyah saçları ve donuk bakışları nedeniyle “lanetli” olduğuna inanılan Sawako ise “her gün bir iyilik yapma” mottosunu yaşıyor. Geri dönüşüm için kapakları topluyor, kırılan eşyaları tamir ediyor, öğretmenlerine yardım ediyor… Hepsini büyük bir sessizlik ve içine kapanma ile gerçekleştiriyor.
O’nun iyilikleri ise bir kişinin dikkatini çekiyor. Okulun ilk günü yol tarif ettiği yakışıklı ve popüler Kazehaya (Haruma Miura), bu korkulan kızı uzaktan izlerken ona ilgi duymaya başlıyor. Sawako ise Kazehaya ile okulun ilk günü karşılaşmasını unutamıyor. Japonya’nın doğasının görsel şölenine büyük katkısı olan pembe çiçekli Sakura ağaçlarının altındaki o anda, Sawako’nun saçına bir çiçek yaprağı düşüyor. Kazehaya, çiçeğin şeklini beğenip, Sawako’nun avuçlarının içine bırakıyor. Pembe kalp şeklindeki çiçek, filmin çoğu sahnesinde rol alan güzel bir öğe oluyor.
Sawako’nun saf ve yalanı “beyaz” olarak bile söyleyemeyecek şekildeki dürüstlüğü ile filmde başına gelmeyen kalmasa da, sonunda iyiliğinin mükafatını buluyor. Film ile insanların görünüşlerinin dıştan ziyade, içte, kalpte başladığı öylesine güzel işlenmiş ki, filmin bitişinde bile “devamı nasıl olurdu acaba?” düşüncesi izleyiciyi bırakmıyor.
10. Japonya Film Festivali’ni kaçırmak istemeyenler için, 24 ve 25 Ocak tarihlerinde de Akbank Sanat’ta film gösterimleri devam edecek. Yalnız ilgi öylesine yoğun ki, erken giderseniz kazançlı çıkarsınız!
*
Seren Muyan
serenuyan@gmail.com