Avrupa Türk Demokratlar Birliği’nin iş adamlarıyla tanışma, kaynaşma toplantısına katılmak için 11-12 Ocak günlerini İsviçre’de geçirdim..
İsviçre seyahatine AK Parti MKYK Üyesi Siyaset ve Sosyal Bilimci Dr. Ömer Bolat, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı İş Adamı Eyüp Akbal’la birlikte katıldım..
Organizasyonun bir başka misafiri AK Parti Yalova Milletvekili Temel Coşkun ise gurubumuza İsviçre’de dahil oldu… Zürih-Hilton Otel’de gerçekten başarılı geçen bir toplantıya şahit oldum..
Avrupa Türk Demokratlar Birliği İsviçre teşkilatı, Bern Büyükelçimiz Tanju Sümer’in, Zürih Başkonsolosumuz Aslı Oral’ın ve eşleri Can Oral’ın, Bern Büyükelçiliğimizde görev yapan Eğitim, Ticaret, Din ve Basın Müşavirlerimizin, Anadolu Ajansı, yerel ve ulusal basın temsilcilerinin, İsviçre’de yaşayan ve hatta Almanya’dan koşup gelen değerli vatandaşlarımızın katılımlarıyla oldukça kaliteli bir toplantıya imza attı… Salon, adeta iğne atılsa yere düşmeyecek kadar doluydu..
UETD İsviçre Başkanı Emre Yılmaz’ın dernek çalışmaları ve gelecek dönemlerdeki projelere değindiği açış konuşmasının ve Bern Büyükelçimiz Tanju Sümer’in detaylı İsviçre değerlendirmesinin ardından, Dr. Ömer Bolat ve AK Parti Yalova Milletvekili Temel Coşkun, siyasi ve sosyal meseleleri konu alan kapsamlı bir Türkiye panoraması çizdiler.. MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Eyüp Akbal ise MÜSİAD’ı ve MÜSİAD’ın yurt dışındaki faaliyetlerini anlattı.. Konuşma sırası bize geldiğinde, biz de selamlamamızın ardından mana ve duygu yüklü bir şiirle Hilton Otel’inin salonunu dolduran kalabalığa seslendik..
O toplantıda sevgi eksenli pek çok gönül dostuyla tanıştım.. Aklı ana vatan Türkiyemizde kalan, ancak çoluk çocuklarının nafakası için gurbet elleri mesken tutan gani gönüllü insanları ve onların bir sonraki jenerasyonlarını tanımanın bahtiyarlığını yaşadım..
Ve bir şeyi daha anladım ki; bu insanlar kesinlikle ihmal edilmemeli… Ziyaretlerine gidilmeli.. Halleri hatırları sorulmalı.. Bu ziyaretler moral motivasyon açısından da çok önemli..
UETD İsviçre Başkanı Emre Yılmaz kabiliyetli, kapasiteli bir genç!… İsviçre’de doğmuş.. Yönetimde yer alan diğer gençler de ayni evsaftalar ve hepsi de yüksek tahsilli.. Gayit iyi konuştukları Türkçelerinin yanı sıra yabancı dili de ana dilleri gibi konuşuyorlar..
Kısacası; UETD İsviçre yöneticileri pırıl pırıl gençlerden müteşekkil..
Bu vesileyle iki günlük seyahatimizde yanımızdan bir dakika bile ayrılmayan bu güzel gönüllü gençlere teşekkürlerimi sunuyorum..
***
DRAM ÜSTÜNE DRAM..
Seyahatimizin ikinci gününde İsviçre’deki işadamlarından Cesur Çitak ve Hakan Akbürü enteresan bir anekdot anlattılar..
Dinledim ve gönül tellerimin titrediğini hissettim..
Doğup büyüdükleri topraklardan kovularak sınır dışı edilen şanlı ecdadımız Osmanlı’nın çileli bir ferdinin başına gelenlerle ilgiliydi anlatılanlar!..
Bu, mahzun bir biçimde üstelik de gurbet ellerde fedayı can eden Mehmet Osman Raşid Beyin hikayesiydi..
Sağolsunlar, UETD İsviçre mensubu vefalı kardeşlerimiz sadece bu garip Osmanlı’nın hikayesiyle yetinmemişler, mezarını da bulmuşlar.. İstanbul’a döneceğimiz gün, beni, Temel Coşkun’u ve Eyüp Akbal’ı olay mahalline götürdüler…
Dersaadet’te, yani aziz İstanbul’da doğan, ardından sürgün yiyip sonra da Avrupa’nın bir köşesinde ölen bir Osmanlı..
Doğrusu çok etkilendim..
Hikaye şöyle;
Arife Kadriye Sultan..
33 sene adaletli bir biçimde padişahlık yapmış, bu padişahlığı sırasında da bir metre vatan toprağını satmamış ve kaybetmemiş, Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han Aleyhirrahmeti Vel Gufran Hazretleri’nin yeğeni..
Doğum tarihi;1890.. Dünyaya gözlerini sarayda açıyor.. Güzel bir eğitim alıyor.. Her genç kız gibi Arife Kadriye Sultan’ında hayalleri var… Çoluk çocuğa karışmak ve de beyiyle beraber güzel bir hayat sürmek, gibi..
Plan bu… Ama kulun planı her zaman tutmuyor… Alın yazısı neyse o oluyor…
Evlilik çağı geldiğinde de genç bir Osmanlı zabiti olan Mehmet Osman Raşit Efendi’yle evleniyor..
Abdülhamid Han hal ediliyor ve sonra işler hepten terse gidiyor..
Ve Cumhuriyet ilan ediliyor..
Ardından da maalesef Osmanlı mensuplarına reva görülen bir cadı avı başlatılıyor..
Netice-i kelam;
Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin 3 Mart 1924 günü kabul ettiği 431 sayılı kanun çerçevesine istinaden, kadın, erkek, çocuk, 144 kişi ülkeyi terk ediyor.. Sürgün 15 günde bitiyor.. Bu sürgünün içinde, Arife Kadriye Sultan, kocası Mehmet Osman Raşit Efendi ve o vakitler küçük olan çocukları da var..
Hasta olanlar bile sürgünden nasibini alıyor.. Şöyle ki; Sultan Beşinci Murad’ın kızı Fatma Sultan sürgün kanunu çıktığı sırada daha sonraları Ortaköy Yüzme İhtisas Kulübü olan binanın yanında ilkokul olarak kullanılan yalısında kızamıktan ağır bir biçimde yatıyordu.. İyileşene kadar Türkiye’de kalmasına izin veriliyor.. Fatma Sultan iyileştikten sonra üç çocuğuyla birlikte üç hafta sonra trenle Viyana’ya gönderiliyor ve sürgün böylece tamamlanıyor..
Acımasız bir kararın ürünü olan bu sürgün, hanedanın kadın mensupları için 28, erkekleri için 50 yıl sürdü.. Hanedanın kadınlarına, Menderes hükümeti tarafından 1952‘nin 16 Mart’ında çıkartılan bir kanunla hakları iade edildi ve Türkiye’ye dönüp yeniden Türk vatandaşı olmalarına izin verildi.. Erkekler ise bu haklara 1974‘te Ecevit–Erbakan koalisyonu sırasında çıkartılan genel af kanunuyla kavuşabildiler.. Padişah torunlarının bir kısmı Türkiye’ye döndü, bir kısmı ise yıllar önce kurdukları düzenlerini bozamayarak yerleştikleri ülkelerde yaşamaya devam ettiler ama çoğu 1974’ten sonra Türk vatandaşlığına geçti…
Neyse, konuyu fazla dağıtmadan biz yine dönelim talihsiz Osmanlı Mehmet Osman Raşid ve hanımı Kadriye Sultan’ın dramına…
Yukarıda da belirttiğimiz gibi sürgün edilenlerin arasında bulunan bu kişiler ilk etapta Avusturya’da birkaç yıl kaldıktan sonra Fransa’ya geçtiler ve Nice şehrini mesken tuttular..
Ama vaziyet çok kötü.. Para yok, pul yok.. Perişanlık diz boyu.. Hastalandıklarında hastaneye yatabilecek imkanları dahi yok..
Osman Raşit Efendi gündelik işlerle, bazen bulaşıkçılıkla, bazen sokak köşelerinde kibrit çakmak satarak, çoluk çocuğunun muaşetini temin ediyor… Ancak hayat fevkalade zor geçiyor..
Derken, Kadriye Sultan, İsviçre asıllı Rosa Keller isimli biriyle tanışıyor.. Rosa, Fransa’ya Fransızca öğrenmek için gelen bir genç hanım..
Saray eğitimi alan ve iyi derecede de Fransızca bilen Kadriye Sultan’ı çok seviyor Rosa ve yanlarında kalıyor..
Yıllar ızdıraplı bir biçimde geçiyor, Arife Kadriye Sultan çektiği sıkıntılara daha fazla dayanamıyor, hastalanıyor ve 1935 senesinde vefat ediyor.. Ölmeden önce ise Rosa Keller’den çocuklarının anne sevgisinden mahrum olmamaları için Osman Raşid Efendi’yle evlenmesini istiyor..
Kadriye Sultan genç denilebilecek bir yaşta vefat ettikten sonra çok sevdiği Sultan Hanımefendi’nin vasiyetine uya Rosa Keller, Osman Raşid’le evleniyor.. Ve bir müddet sonra da kocası ve çocuklarla birlikte memleketi olan İsviçre’ye dönüyor…
Osmanlı bakiyesi olan Osman Raşid Efendi için zorlu geçecek olan ikinci bir gurbet de böylece başlıyor…
Osman Raşid son derece müeddep görünümüyle, İstanbul Beyefendilerine, Osmanlı Çelebilerine yakışır hal ve tavırlarıyla herkesin dikkatini çekiyor.. Çok seviliyor.. Yanına giden küçük çocuklara dahi nezaketle ayağa kalkıyor..
Devamlı olarak memleketi Türkiye’ye dönecek olmanın hayallerini yaşıyor.. Hanımı Rosa ise onun daha fazla üzülmemesi için kendi yazdığı mektupları sanki Türkiye’den geliyormuş gibi Osman Raşid’e okuyor.. Mektuplardaki hüzün yüklü satırlarla, bir gün mutlaka aziz İstanbul’a döneceğinin ümidini telkin ediyor ihtiyar adama..
Osman Raşid, onca çektiği çileye rağmen kadere ve nasibe inanmış muttaki bir Müslüman olarak kendi durumunu Allah’ın bir imtihanı olarak gördüğünü ve durumuna şükrettiğini konuşabildiği herkese anlatıyor..
Sonunda kaçınılmaz son geliyor.. Devleti Ali Osmani’nin şerefli bir evladı olan Osman Raşid Efendi 1962 yılında İsviçre’nin şirin kasabası Glarus’ta son nefesini veriyor…
Osman Raşid, bu vatanı zorla terk ettirilen 144 memleket evladından sadece bir tanesi..
Ve öz vatanından binlerce km uzakta üstelik de bir kilisenin bahçesinde mahzun bir şekilde yatıyor..
Daha da acıklısı; Müslüman olan Osman Raşid, Hristiyan adetlerine göre defnediliyor..
Karısı Rosa Keller ise 1994 yılında ölüyor…
Evet, Osman Raşid’in hikayesi böyle değerli dostlarım.. Bu hikayenin daha da tafsilatını UETD İsviçre yöneticilerinden Nagihan Kesat Hanımefendi ve arkadaşları biliyor.. Nagihan Hanım, şimdilerde 95 yaşında bulunan ve gerek Osman Raşid’in gerekse de Rosa Keller’in son zamanlarındaki bakımlarına yardımcı olan İsviçre’li bir hanımla röportaj yapmış.. Ve o yaşlı hanım röportaj esnasında şöyle demiş; “bir gün buraya geleceğinizi ve Osman Raşid’i bulacağınızı biliyorduk”..
Ve çileli insanın kabrini görmek diğer arkadaşlarımızla birlikte bize de nasip oldu ve biz de Glarus’a gittik..
Osmanlı bakiyesi rahmetli Osman Raşid’in mezarında bir fatiha okuduk…
Üstelik, muazzez Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) doğum günü olan Mevlid Kandili’nde..
Umarım, sizler de bu mahzun Osmanlı için bir Fatiha’yı esirgemezsiniz…
Mevla Teala (cc) rahmet eylesin..
Diğer sürgün edilen büyüklerimizle birlikte, Osman Raşid’in de mekanı cennet olsun..