KİM DEMİŞ OKUMUYORUZ DİYE!

0
765

KİM DEMİŞ OKUMUYORUZ DİYE!

 

Kitaplar… Zihni, etraf-ı erbaasıyla kuşatan sahifeler iklimi.

Etrafı denizlerle çevrili bir adada, bir eli yağda bir eli balda yaşamaktansa kitaplar mahzeninde elinde bir bezle kitapların tozunu alan dünya çilekeşi olmayı yeğlerdim doğrusu.

Kitaplar… Her cahili bir âlim yapan indelhace muallim. Evet, her bir kitap birer muallimdir. İster menfiyi telkin etsin ister müsbeti. Sizin seçiminiz neyse itiraz etmez o.

Hz. Peygamber, “Nerede bir cennet ağacı ile karşılaşırsanız onun gölgesinde dinleniniz.” diyor. İfade güzel; ama dünyada cennet ağacı ne gezer ki… Bu yönde bir soru sorulduğunda “Her âlim bir cennet ağacıdır.” diye mukabele ediyor. Kitaplar da birer âlim olduğuna göre sizin hâlâ bir gölgeniz yok mu?

 

İnsanlar, globalleşen dünyada tek tip olmaya doğru hızla ilerliyor. Ayrımız gayrımız kalmadı artık. Dünyanın bir ucundaki ile diğer ucundaki iki insan yan yana bulunur hâle geldi. Modern ifadeyle söylersek tek bir kitle olduk artık. Ortak paydası insan olan bir kitle. Kitle olmasına öyleyiz; ancak bu kitle arasında birtakım alamet-i farikalar var. Bu farkların sadece birini mevzubahis edeceğim: Kitle kitap okuyor mu? Devam edelim, bakalım efendim!

Size sevgilimden bahsedeyim. Yanlış anlamayın, kendi adıma bir sevgili itirafında bulunmayacağım. Değerli hemşehrim Dursun Gürlek’in “Çınaraltı Kitap Sohbetleri’ni karıştırırken bulduğum bir sözü nakledeceğim: “ Benim sevgilim kitap ve kalemdir. Geride kalanların hepsi mihnet, endişe ve gamdır.” Efendim, ne güzel bir ifade. Böyle mübarek bir sevgiliye ne dense sezâdır. Henüz kitlenin kitap okuduğuna dair kelama başlayamadık bile. Kitabı tanımadan onu nasıl sevdireceğiz? Aşk, muarefenin neticesidir. Tanımayan muhabbet duyamaz. O zaman tanıyalım sevgilimizi. Onu kitleye ve meydanlara tanış kılalım. Akademik ve de çok ilmî bir yazı yerine endişeyi izale ile sohbeti ikame edecek bir cümleler koalisyonu kurmak, benim daha çok hoşuma gidiyor. Umarım sizler de beğenirsiniz. Bir kitap aşığı olan Ali Emirî Efendinin kitap için yazdığı şiiri buraya almadan rahat edemeyeceğim. Arzederim:

 

Sine-i şevkimde bir hırz-i mübinimdir kitap

Dide-i endişede nur-ı yakinimdir kitap

 

Kalbgâhım merci-i feyz-i necatım rehberim

Destgirim mürşid-i hikmet karinimdir kitap

 

Yâdgârıdır birer şems-i zekanın her biri

Nurdan bir âlem-i feyz âferinimdir kitap

 

Bir mutalsam kenz-i lâ yüfnasıdır endişemin

Şebçerağım gevherim dürr-i seminimdir kitap

 

Gülsitanımdır gül-i neşküftedir manaları

Bir meserretgâh-ı vicdan-ı hazinimdir kitap

 

Sünbülistandır hutut-u nevbenevdir sünbülü

Bir teferrücgâh-ı tab’-ı şevkbinimdir kitap

 

Âşıkan ma’şuk-ı gunaguna rabt-ı kalb eder

Ehl-i aşkım ben de ma’şuk-ı güzinimdir kitap

 

Dilber-i nevhatta bakmam var iken hatt-ı sutur

Yâr-ı canımdır habib-i nazeninimdir kitap

 

Âlemin mazideki ahval-i gunagununu

Keşf içün muciznüma bir dürbinimdir kitap

 

Bu şekilde devam ediyor şiir. Maksadımız şiirin terennümü değil. Kitaba ne kadar değer verildiğini ispat etmek. İşte eskilerin kitap sevgisi böyleymiş.

Millet olarak okuma hususunda kendimizi o kadar da aşağı görmeyelim lütfen. Daima başka milletlerin okuma oranlarını çıkarıp karşımıza koyarak aşağılık kompleksi mi duyacağız hep. Bu şekilde nereye kadar? Ben sözü Cemil Meriç’e veriyorum. O gerekeni söyler şimdi bize: “ Kendini yığın hâline getiren bir millet pâyidâr olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi? Kitap sevene, kitap delisi diyoruz. Kimseye at delisi dediğimiz yok. Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş. At uğrunda iflas eden edene. İngiliz milletinin içkiye verdiği para, kitaba verdiğinin kaç misli, hiç düşündünüz mü?” (Bu Ülke, 109, Cemil Meriç)

 

Hal-i pürmelalimizi çok da abartmayalım. İngilizlerin ne halde olduklarını Cemil Meriç’ten duydunuz işte.

Konu kitap olunca benim sağım solum titremeye başlar. Hele hele onları kitabevi raflarında melül mahzun bakarken görmek yok mu! Keşke derim şunların hepsini alacak gücüm olsa. Bu da çözüm değil ki. Bu sefer onları konuşlandıracak büyük bir yerim yok. Çözüm, insanımızın kitabı kucaklaması. Her bir evde televizyon var. Televizyonlar benim gözümde pembe dizi kütüphanesidir. İçinde binlerce film saklıyor. Bu böyle. Yazıktır ki televizyon barındıran evler, küçük bir kütüphaneyi mekanlarına çok görüyorlar. Bu negatif durumun önünde sonunda yüzümüzü güldürecek duruma tahvil olunmasını can u gönülden diliyorum.

Kitabı sevenler, kitabevlerini de severler. Dedim ki kitle ve kitap arasındaki ilişkiyi bir de kitabevi sahibi dostum Salih Özgür’e sorayım. Kendisiyle mini bir söyleşi yaptım. Bu güzel sohbeti, değerli okurlarımızla paylaşalım ki Türkiye’de kitap okuma kültürünün hiç de yabana atılacak türde olmadığı bir nebze anlaşılsın.

 

¨Salih Bey, “kitap”tan önce şunu sormak istiyorum: İnsanlar kitap okuyor mu?

Evet, açık yüreklilikle ifade edeyim ki okuyorlar. Sorduğunuz bu soruyu belki saçma olarak görenler çıkabilir. Yani ne demek kitaptan önce insanlar kitap okuyor mu? Biz kitap satıyoruz efendim. Benim işim bu. Kitaptan önce kişinin kitap okuma ihtiyacını hissetmesi lazım ki ondan sonra kitabı konuşalım. On bir yıldır bu işle uğraşıyorum. Eğer insanlar okumasaydı şimdiye kadar benim iflas bayrağını dükkânın önüne asmış olmam gerekirdi.

¨İnsanlar okuduğuna göre bugüne kadar okuyanlar-okunanlar tasnifi yaptınız mı?

Her türden kitabı okuyan farklı meslek gruplarına ait okur var. Burada onları sıralamaya gerek yok sanırım. Ama şu bir gerçek ki farklı her bir kitabın mutlaka bir alıcısı çıkıyor.

¨Kitle ve kitap arasında vasıtalık ediyorsunuz. Zorda kaldığınız olmuyor mu hiç?

Olmaz mı efendim. İnsanlar kitap okusun diye ödeme kolaylığı sağlıyoruz. Fırsatım olduğu halde ben yüksek bir kâr marjı hedeflemedim hiçbir zaman. Bizim için asıl mesele kitleleri kitapla tanıştırmak. Toplumu, en çok vakit ayırdığı televizyondan uzak tutmanın yolu bence onları kitapla tanıştırmak. Bu da kolay olmuyor tabii ki.

¨ Okurlarla aranızda farklı bir bağlantı var mı? Böyle küçük yerlerde genelde samimi bir hava hakimdir?

Evet, var. Bizim alıcılarımız her yerde bizimle muhatap olabiliyor. Caddede, sokakta, çay evinde, pazarda… cami şadırvanında… Siparişi her mekanda bana iletebiliyorlar. Erbaa gibi merkezi elli bin nüfusa sahip bir ilçede, bunları yapmak gerçekten çok önemli. ‘İnsanlar kitap okumuyor’ anlayışını ben bu on bir yıllık süre zarfında yıkmaya çalıştım. Gerçi sen kim oluyorsun diyenler çıkabilir. Desinler bu normaldir. Karınca meseli.

¨Nasıl yani?

Hikayeyi bilirsiniz. Karıncayı Kabe’ye giderken görmüşler. Nereye gittiğini soranlara hacca gittiğini söylemiş. Tabii gülmüşler bu duruma. “Bu ayaklarla mı?” sözüne okkalı bir cevap vermiş karınca. Oraya varamasam da o yolda ölürüm.

¨Küçük yerlerde insanların kitap okumamasına sebep ne? Geçim derdi mi?

Erbaa’yı ele alırsak hayır. Burası ekonomik yönden rahat bir yer. Aileler yeni neslin daha çok okumasını istiyor. Ancak bir sorun var, benim gördüğüm. İstediğiniz kitaba anında ulaşamıyorsunuz. İnsanlar kitap satılan yere girdiklerinde bir heyecanla girerler. Eğer o an istedikleri orada mevcutsa üç aşağı beş yukarı o kitabı alıyorlar. Ama yoksa… Sonradan o şevk kayboluyor. Biz bunu da aştık. Ben şahsen Türkiye’de bine yakın yayınevinden kitap temin ediyorum. Bu size abartılı gelmesin. Cürmümüz küçük olabilir; ama cirmimiz büyük. Şunu gördük: Ektiğimiz tohumlar diktiğimiz fidanlar meyvesini vermeye başladı.

¨Bunu neye göre söylüyorsunuz?

Efendim, bazı zaman oluyor ki siparişleri yetiştiremiyorum.

¨Kitaba biraz ara verelim. Süreli yayınlarla okurun arası nasıl? Sizden talep edilen dergiler hangileri?

Şu an okurları benim buluşturduğum dergiler Genç Gelişim, Derkenar, Lamure. Başka istenen dergi olursa onları da tedarik ediyorum. Şu an en çok istenen dergiler bunlar. Daha doğrusu benim üzerinde yoğunlaştığım dergiler bunlar. Neden? Bu dergiler aynı zamanda bedava hediye kitap da veriyor. Biz, dergi okunmaz anlayışını da yıkıyoruz artık. Hem zorla da satmıyoruz. Gelişimlerine katkı sağladığı için beni arayan okurun kendisi oluyor. Efendim, abartmıyorum, yolda önümü kesip “dergi nerede kaldı?” diye soru yağmuruna tutanlar var. Önceden ilçemizde bu denli bir dergi okuma anlayışı yoktu. Şunu da ifade edeyim: Bu dergiler ilçemizde şok etkisi yaptı. Dergi ve kitap, bu ne ucuzluk diyenler çoğaldı. Bu yüzden Akiskitabı, Genç Gelişimi ve diğer yayın kollarını tebrik ediyorum.

¨Salih Bey, ilginç olaylarla karşılaşıyor musunuz?

Tabii. Size bir olay anlatayım. Tanıdığım bir Dursun Amca var. 85 yaşında. Her Cuma gelir, Sağduyu Kitabevi’ne uğrar. Benden bir kitap alır. Bir dahaki cumaya okuyup getireceğini söyler ve gider. Kim demiş, insanlar kitap okumuyor diye. Alın size işte ispatı. 85 yaşındaki bu yaşlı adam okur da biz okumazsak kendimizden utanmalıyız.

 

¨Kitlelere kitap okuma kolaylığı sağlamada yayınevlerine düşen vazife nedir sizce?

Bizler yayınevlerinin vitrinleriyiz. Onlar bize ne kadar ucuz ve kaliteli kitap basarlarsa bizler de o oranda okuru kitapla içli dışlı kılıyoruz. İndirimlerimiz ve fiyat tutarımız okuru korkutmayacak derecelere iniyor. Bu sefer okur, kitaba verdiği paraya acımıyor. Çünkü az paraya çok kitap almış oluyor. Haa bu arada, hükümet KDV’yi sıfırlarsa buna da eyvallah deriz. Bu, okur için de indirim demektir.

¨Son olarak kitle ve kitap üzerine ekleyeceğiniz herhangi bir şey var mı?

Bir kitapçı, en çok kitap alan okuru sever. Menfaat noktasında bu böyledir. Ama biz, kitabı seven okuru daha çok seviyoruz. Bir de şunu duyurmak niyetindeyim. İnsanlar, sadece kitap almak için gelmesinler. Gelsinler, kitaplarla yakınlık kursunlar, onların üzerindeki tozu hissetsinler. Sonra isterse kitap almadan çıkıp gitsinler. Hiç mesele değil. Yeter ki yalnız bırakmasınlar.

Bir de ben şuna inanıyorum. Aslında inanmak istiyorum. Öyle bir zaman gelecek, kitap, şifa dağıtan bir unsur olacak. Zaruri ihtiyaç şekline bürünecek. Nasıl insanlar gece yarısı ilaç bulmak için eczahane arıyorlar, aynen bunun gibi nöbetçi kitabevleri de bulunur hale gelecek. Ütopik gelebilir; ama olmaması için hiçbir sebep yok.

¨Salih Bey, bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.

Rica ederim Mehmet Bey. Ben teşekkür ederim.

 

 

Mehmet AKBULUT

e-posta: akbulut_977@mynet.com

cep: 0505 314 82 57

 

 

 

 

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız