Levent Kırca İle Söyleşi

0
695

Ünlü Tiyatro Oyuncusu ve İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Levent Kırca İle Evsen Medya Grup Akdeniz Televizyonu Mertçe Söyleşi Programı İzleyicisi için Mertçe konuştum!

  • Burası daha çok işçilerin, yok yoksulların, emekçilerin barındığı, işçilerin üretim yaptığı, pamuk ovalarının Türkiye üretimine katkıda bulunduğu bir yer. Kaldı ki, sen de saydın. Yaşar Kemal dedin. Orhan Kemal dedin. Orhan Kemal de, Allah rahmet eylesin, sevgili dostumdur. Şimdilerde oğlu Işık’la görüşüyorum. Hepsi çok değerli yazarlarımız. Mesela Yılmaz Güney. Türk sineması denince Yılmaz Güney’den başka tanımam. Onun için, bütün bunlardan dolayı Adana’yı hakikaten çok severim.

  • Yani ben Levent KIRCA olarak, bugün kendi adıma şu anda sanatımı icra ediyorum ama bugünkü oynadığımız, gerçekleştirdiğimiz tiyatro hayata dokunan tiyatrodur. Meselelerin tiyatrosudur. Politik tiyatrodur. Gerçekleri sahnelersiniz, aksi takdirde kimse gelip sizi seyretmez. Bir de ben tamamen kendimi ve dünya görüşümü dışa vurmuş durumdayım. Ben Atatürkçüyüm, Ben Cumhuriyetçiyim diye avaz avaz bağırıyorum. Bunun da vazifem olduğuna inanıyorum. Böyle yaptığım için de daha farklı, daha çok sevilmeye başladım.

  • İnsanlar koşup geliyorlar, ”Abi sağol memlekete sahip çıkıyorsun.” diyorlar, yanaklarımdan öpüyorlar, koluma giriyorlar, ”Sağol bizi yalnız bırakmıyorsun, onurlu bir adammışsın, şerefli bir adammışsın. Bu kadar artist yatarken sen kendini attın ortalık yere.” diyorlar. Onun için ben de gurur duyuyorum yani ben bir öğretmen çocuğuyum. Rahmetli annem de sağ olsaydı, o da gurur duyardı.

  • Yani, nasıl ki Mustafa Kemal’i tam olarak değerlendiremiyorsak, aslında dinimizin bizden beklentisini de değerlendiremiyoruz. Bak demin tevazudan bahsettin. Burada dinimizin altında esas sevgidir.  Böbürlenmemektir esas. Başkasının kötülüğünü düşünmemektir esas. İyi dileklerde bulunmaktır esas. Budur yani, bizden fazla bir şey beklenmiyor. Bizden içimizin iyi olması, herkes için iyi şeyler düşünmemiz bekleniyor. Kibirli olmamamız bekleniyor. Paylaşımcı olmamız bekleniyor. Eşitlik bekleniyor bizden. Onun için bizim dinimiz barışçıl bir dindir. Sevgi dolu bir dindir. Dinimizin gereklerini yerine getirdiğimiz zaman zaten ortada bir sorun kalmaz.

YÜKSEL MERT:

– Sesimizin ve görüntümüzün ulaştığı dünyanın en güzel izleyicileri, bir diğer ifadeyle Akdeniz’in sıcak, sımsıcak insanları! İnsanı, insana, insanla, insanda, insanca anlatan ‘Mertçe Söyleşi’ programı başlıyor.

Efendim, her zaman söylediğim gibi, insan demek, hiçbir değerin kendisiyle ifade edilemeyeceği bir yüceliktir.

Bütün insanlar, insan olmanın gerektirdiği bir sorumluluk altındadırlar.

Bizim bu gün haza beyefendi bir güzel insanla, çiçeği burnunda İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ırk, renk, din, dil demeden herkesin, herkesimin gönüllerine yürüyen güzel bir sanat erbabı ve üstadı Levent KIRCA ile Adana’da Uygulama Oteli’nde birlikte olmamızın tek ama tek sebebi var. Oda insan ve insanlar olarak sorumluluğumuzun sorularını birbirimize sormak ve sordurmak bu soru ve sorunlara hep birlikte harmanlama cevaplar aramak için buradayız efendim. Çukurova Sıcaklığında Hoş geldiniz Levent KIRCA

LEVENT KIRCA:

– Hoş bulduk. Sen de hoş geldin.

YÜKSEL MERT:

– Nasılsın baba?

LEVENT KIRCA:

– İyi baba! Allah razı olsun yaşa baba.

YÜKSEL MERT:

– Sağ ol. Sevgili İzleyiciler! Bundan yedi-sekiz yıl önce İstanbul/Dördüncü Levent’te Tahsin ÖZKAN’a ait bir botanik bahçesinde mütevazı bir evde misafir olarak kalıyorum. Sabahın erken saatlerinde spor yapmak için dışarıya çıktım. Bir de baktım ünlü tiyatrocu Levent Kırca orada eli arkasında bir sağa bir sola dolaşıyor. Benim kameramanım da orada bahçede yatıyor. ”Baba napıyorsun?” dedim. ”Teker patladı evlat. Usta bekliyorum.” Dedin. Ben de, ” Levent abi kameramanım burada, bir röportaj yapalım.” Dediğimde hiç kırmadı. Kamera ve Kameraman hazır. Tam röportaja girdik şarj bitti. Ve bana söz vermiştiniz. İşte  yıllar sonra, hani derler ya ‘dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur.” Diye işte o söze istinaden beraberiz. Efendim hoş geldiniz Adana’ya.

LEVENT KIRCA:

– Hoş bulduk Adana’ya. Sende otelimize hoş geldin Yüksel MERT.

YÜKSEL MERT:

– Hoş bulduk efendim. Evet, Çukurova sıcaklığında hoş geldiniz dedikten sonra röportajımıza başlayalım. Levent Kırca Çukurova’da ne geziyorsunuz? Ne işiniz var Adana’da?

LEVENT KIRCA:

– Yüksel Bey! Adana’ya sık sık turneye geliyoruz. Adana’da tiyatro oynuyoruz. Adana çok sevdiğimiz bir bölgemiz. Güzel bir şehrimiz. Tiyatro ile çok geliyoruz Adana’ya. Gençliğimden hatta çocukluğumdan beri sık sık gelirim Adana’ya.

Adana’yı, Adanalıyı, Adana’nın mutfağını, kebabını severim.

Hatta ilk geldiğimiz yıllarda bu şalgam suyu bir tek Adana’da olurdu.

Henüz Türkiye’nin diğer illerinde yoktu ama ben mesela o şalgamı taşımışımdır. Benim evimde her zaman şalgam vardır.

Rakımı da şalgamla içerim.

YÜKSEL MERT:

– Rakıyla şalgam gider mi üstat?

LEVENT KIRCA:

– Gitmez mi? Şalgam rakının kardeşidir, arkadaşıdır, bilmiyor musun?

YÜKSEL MERT:

– Sayende öğrenmiş olduk ağam! Sevgili Levent KIRCA, dünya insanlık ailesine Yaşar Kemalleri, Orhan Kemalleri, Abidin Dinoları, Taha Torosları, Yılmaz Güneyleri, Bedri Baykamları, Aytaç Durakları, Ekmel Ali Okur vs.  her alanda güzel insanları bağışlayan Çukurova zemininin bereketi nereden kaynaklanıyor?

LEVENT KIRCA:

-Bir, iklimi çok önemlidir.

İki, coğrafyası çok önemlidir.

Burası daha çok işçilerin, yok yoksulların, emekçilerin barındığı, işçilerin üretim yaptığı, pamuk ovalarının Türkiye üretimine katkıda bulunduğu bir yer. Kaldı ki, sen de saydın. Yaşar Kemal dedin. Orhan Kemal dedin. Orhan Kemal de, Allah rahmet eylesin, sevgili dostumdur. Şimdilerde oğlu Işık’la görüşüyorum.

Hepsi çok değerli yazarlarımız.

Mesela Yılmaz Güney. Türk sineması denince Yılmaz Güney’den başka tanımam. Onun için, bütün bunlardan dolayı Adana’yı hakikaten çok severim.

YÜKSEL MERT:

– Peki, Levent Kırca, bizim Karacaoğlan da Adanalı ama başka yerde de sahip çıkanlar var. Der ki bir sözünde; ”Kadrini bilmeyenler alır eline, onun için eğri biter menekşe.” Şimdi, Levent KIRCA, bilgisiyle, birikimiyle, bilinciyle, ferasetiyle, basiretiyle, şuuruyla, performansıyla, yıllara meydan okuyan karizmatik, sanatsal duruşuyla adam gibi bir adamsın. Biraz da Adana külhanbeylerini çığrıştırıyorsun, benziyorsun. Var mı serde külhanbeylik.

LEVENT KIRCA:

– Eyvallah baba.

YÜKSEL MERT:

– Adana’nın ünlü külhanbeyleri vardı. Asfalt Rıza, Barcı Halilağa, Karikatür Duran, Çeçen Cumali, İnce Cümali vs.. falan.

LEVENT KIRCA:

– Buranın, Adananın sokak kavgaları çok meşhurdur. Herkes birbirini şişler, ciğer bıçağıyla doğrar falan alimallah! Ciğer kebabını yerseniz bunu yaparsınız abi.

YÜKSEL MERT:

– Peki, Sevgili Kırca, o kavgaları tetikleyen Adana kebabı mı?

LEVENT KIRCA:

– Kebaptan ziyade, tabii ki, ikliminde sıcak olmasından kaynaklanıyor.

Özellikle yazın sıcak.

Onun dışında tabi Adana insanının farklı bir sıcaklığı, yakınlığı ve dostluğu da vardır.

Bir de tabi bu itişme, tepişme işlerinin backroundu hep eğitimdir.

Yoksa Adana insanı güzel insandır, içten insandır, samimi insandır.

Bu bir eğitim sorunudur. Türkiye’nin bütün illerinde, bütün ilçelerinde var. İnsanları düzgün olarak eğitmek lazım, doğru eğitmek lazım diyorum.

YÜKSEL MERT:

– Evet, Sayın Kırca, sorumun a-bendi önemliydi! A-bendi şu; bu kadar birikimden sonra, elbette kadrini kıymetini bilen var ama, bu yeterli mi? Levent Kırca açısından bakacak olursak buyurun efendim neler söyleyeceksiniz?

LEVENT KIRCA:

– Yani Sayın Yüksel MERT, benim açımdan bakacak olursan, ben Levent KIRCA olarak çok şükür derim.

Eyvallah derim.

Ben mütevazı bir insanım.

Kendi ülkemin bülbülüyüm!

Yani bülbül derken, gerçekleri söylemeye çalışan yılmadan, korkmadan elinden geldiği kadar memleketine, milletine sahip çıkan bir insanım.

YÜKSEL MERT:

– Yahu kardeşim ölümden korkmuyor musun? Silivri’den, hapisten korkmuyor musun? Bu cesaret neyin nesidir ağabey?

LEVENT KIRCA:

– Tayyip’ten korkmuyor musun?

Tayyip’ten korkmuyorum!

YÜKSEL MERT:

– Ağabey!

Lütfen Sayın diyiniz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sonuçta kendisi, Sayın Levent KIRCA!

LEVENT KIRCA:

– Olabilir canım yani herkes herkese sayın demek mecburiyetinde değil.

Onlar mecliste birbirlerine istediklerini söylesinler.

Korkarak ülkenin sıkıntılarına, dertlerine sahip çıkamazsın.

Ülkenin meselelerine sahip çıkamazsın.

Bir kere cesur ve korkusuz olacaksın.

Korkunun ölüme bir faydası yok.

Bugün sahip çıkmamız gereken bir emanetimiz var.

Bir Türkiye Cumhuriyetimiz var.

Ona sahip çıkmalıyız.

Hele ki sanatçı diye geçiniyorsak,

Herkesten bir adım öndeysek,

Eğer sanat bir okulsa,

Bir eğitimse,

Biz de orada bir hocaysak;

O takdirde doğru yolu arkadaşlarımıza, dostlarımıza, vatandaşlarımıza göstermek mecburiyeti vardır.

YÜKSEL MERT:

– Sayın KIRCA, kesinlikle, zerre kadar bir montaja sokmadan ben bu röportajı yayınlayacağım.

Çünkü benim soyadım Mert.

Ben de senin kadar cesaretli bir adamım.

Şimdi sözü getireceğim nokta şurası; Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN,  daha İstanbul belediye başkanıyken, Türkiye’de birtakım gazeteciler, bundan hiçbir şey olmaz, muhtar bile olamaz, dediler ama adam 11 yıldır bu ülkeyi yönetiyor ve dahi şimdilerde cumhurbaşkanlığına doğru kendince ilerliyor.

Böyle diyen insanlar zaman içinde seyirciye, sahneye, konuya, konuma, jandarmaya, polise göre konuşlandılar.

Sanatçı dostlarımız da var içinde.

Sizce bunu tetikleyen sebep ne?

Sadece korku mu?

LEVENT KIRCA:

– Elbette, çıkar ve menfaat ilişkileri var biliyorsun ki.. insanların içinde yaşadıkları düzenin getirdiği şartlar var.

Dolayısıyla kendi refahlarından, kendi yaşam biçimlerinden bir şey kaybetmek istemiyor insanlar.

Birikimlerinden bir şey kaybetmek istemiyorlar.

Bunun için de sessiz kalıyorlar.

Bugün ülke bir batağa sürüklenirken, ki en doğru tabir budur, bugün Tayyip Erdoğan ve hükümeti ülkeyi resmen batağa sürüklemektedirler.

Ekonomik olarak da bu böyledir,

Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik,

Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmeye yönelik,

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yok etmeye yönelik,

Atatürk ilke ve inkılaplarını yok etmeye yönelik eylemler içerisindeler.

Çok şükür hepimiz Elhamdulillah Müslümanız.

Dinimizi siyasete alet etmekteler.

Burada bir dakika dur demek mecburiyeti hasıl olmuştur.

Tabi bunlar yasal çerçevelerde ve sandıkla yapılacak şeylerdir.

İnsanlar da kusura bakmasınlar ama artık biraz gözlerini kulaklarını açsınlar.

Çünkü giderek artık herkese dokunmaya başlayacaktır bu.

Sessiz kalan da yandaş kadar suçludur.

Özellikle sanatçıları da kastediyorum.

Küçük çıkar ve menfaatleri yüzlerinden sessiz kalıyorlar.

Üzülüyoruz.

Günah,

Bu ülkeye günah,

Yazık.

Çok yazık..

YÜKSEL MERT:

– Sayın Levent Kırca, yeni, çiçeği burnunda bir genel başkan yardımcısı oldunuz.

Hayırlı uğurlu olsun.

Rabbim gücünüze güç katsın.

Enerjinizi artırsın.

Zaten enerjik bir insansınız.

Siz benim de çocuklarımın da idolüsünüz.

Gerçekten seni Allah için seviyoruz biz.

Dışarıdakilerle ilgili bir projeni okudum, geçen ben Aydınlık’ta mı tam hatırlamıyorum bir gazetede.

Dışarıdakilerle ilgili projen var mı?

Varsa  ne durumda?

Buyurun efendim?

LEVENT KIRCA:

– Şimdi şeyi hazırlıyoruz. Bundan önceki oyunumuzda bu ülkede azınlıkta kalan bizleri oynadım. Şimdi içeridekileri oynuyoruz. İçeridekilerin halini görüyorsun.

Bunlar Mustafa Kemal’in askerleri, gazetecileri.

Şimdiki oyunumuz, bu Gezi Parkı olayları sırasında yitirdiğimiz, polisler tarafından şehit edilen 4-5 tane değerli kardeşimiz var.

O kardeşlerimizle ilgili bir oyun yapıyoruz.

Yani belki ona dışarıdakiler diyorlarsa, o olsa gerek.

YÜKSEL MERT:

– Sevgili Levent KIRCA,  gerçekten bütün Türkiye’yi geziyorsunuz. Avrupa’yı geziyorsunuz. Hava nasıl? Yani Levent Kırca’yı yeni bir siyasi kimlikle nasıl karşılıyorlar? Bu ülkede daha önce taklidini yapmadığınız ne bir general var, ne cumhurbaşkanı, nede başbakan var, herkesi şöyle veya böyle gıdıkladınız. Bugün tablo nedir?

LEVENT KIRCA:

– Yani ben Levent KIRCA olarak, bugün kendi adıma şu anda sanatımı icra ediyorum ama bugünkü oynadığımız, gerçekleştirdiğimiz tiyatro hayata dokunan tiyatrodur.

Meselelerin tiyatrosudur.

Politik tiyatrodur.

Gerçekleri sahnelersiniz, aksi takdirde kimse gelip sizi seyretmez.

Bir de ben tamamen kendimi ve dünya görüşümü dışa vurmuş durumdayım.

Ben Atatürkçüyüm,

Ben Cumhuriyetçiyim diye avaz avaz bağırıyorum.

Bunun da vazifem olduğuna inanıyorum.

Böyle yaptığım için de daha farklı, daha çok sevilmeye başladım.

İnsanlar koşup geliyorlar, ”Abi sağol memlekete sahip çıkıyorsun.” diyorlar, yanaklarımdan öpüyorlar, koluma giriyorlar, ”Sağol bizi yalnız bırakmıyorsun, onurlu bir adammışsın, şerefli bir adammışsın. Bu kadar artist yatarken sen kendini attın ortalık yere.” diyorlar.

Onun için ben de gurur duyuyorum yani ben bir öğretmen çocuğuyum.

Rahmetli annem de sağ olsaydı, o da gurur duyardı.

YÜKSEL MERT:

– Allah gani gani rahmet eylesin.  Peki, ”Öyle aşık olmuşum ki ben sana. Taa yanı başımda hasretim sana.” Diye bir söz var. Yani insanlar bazen yanı başlarındaki o değeri, karizmayı bilmezler, görmezler, hissetmezler. Gerçekten ülkede böyle peygamberi bir düsturize içinde, işte hapishanelere giren, başkaldıran güzel insanlar var. Yüce halkımız öteden beri, yüzyıllardan beri hep iktidarın yanında yer alırlar. Bunun sanatsal izahı ne?

LEVENT KIRCA:

– Yani şimdi Türkiye’de bir defa işçi kesimi çok, memurda çok fazladır. Yani devlete bağlı olduğunuz zaman, devletin memuru-emeklisi olduğunuz zaman bir şekilde bağımlı oluyorsunuz ve özgür hareket etme şartlarınız kısıtlanmış oluyor.

Yani sokaktaki insanın düşünce ve tarzıyla, eylemi arasında farklar görülüyor.

Korkuyorlar.

Çünkü gelmiş geçmiş iktidarlar hep korkutma üzerine, hep yasaklamak üzerine ülkeyi yönetmişler.

Dolayısıyla işçi, memur sınıfları hiç düşünülmemiş.

Ben çocukken benim annem de memurdu.

Sürünürdü.

Şimdi bakıyorsun, yine memur sürünüyor, yine emekli sürünüyor.

Dönüp de memuru, emekliyi dinleyen, onun sorununa çare arayan, düşünen yok.

Yani bugünkü iktidar din söylemiyle başa geçmiştir.

Halk da, yahu bak bunlar Müslüman, namazında niyazında, belki bize bir faydaları olur, diye düşünmüştür ama hiçbir faydalarının olmadığı apaçık ortaya çıkmıştır.

Üstelik halka kendi vergisinden, kendi kesesinden kömür dağıtılmıştır, erzak dağıtılmıştır.

Bir oyun oynanmaktadır.

Yani halk güçsüz, çaresiz, zayıf. Halkın dürüst liderlere, gerçekten halkına, ülkesine inanan liderlere ihtiyacı vardır.

Bugün iktidara kim geldiyse, koltuğu kim ele geçirdiyse halkı unutmuştur.

Ülkenin sorunlarını unutmuştur.

Kimse iktidara ülkenin sorunlarını çözmek için gelmez.

İktidara gelenlerin zenginleşmesinin sebebi, gemileri ve vapurlarının olmasının sebebi buradan kaynaklanır. Yani herkes kendi kesesine bakar.

YÜKSEL MERT:

– Peki Levent Kırca, Kuran’da bir ayet anımsıyorum. Yüce Allah diyor ki; ”Mümin mümine karşı alçak gönüllü olur. Nankörlere karşı da onurlu olur.”(5/54) maalesef! Bugün bu ayetin tam tersi oluyor. Fırçalar atılıyor bizlere, yerlerde sürünüyoruz. Siyasi şapkanızla bu olayı nereye koyuyorsunuz üstat?

LEVENT KIRCA:

– E tabi sömürü düzeni yani kapitalizmin uzantısının dilde ele geçirilmişliği var şimdi.

Türkiye şu anda resmen birtakım güçler tarafından, emperyal güçlerin de desteğiyle ele geçirilmiş durumda.

Yani başta Amerika ve işte onun BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) bağlantılı sözleşmeler yapılmış.

Biliyorsun, bunları ben söylemiyorum.

Dolayısıyla Türkiye bir yolculuğa çıkarılmış durumda.

Bu yolculukta da şeriat düzenine doğru götürülüyor Türkiye.

Onun için laik yapısı ortadan kaldırılmak isteniyor.

Cumhuriyet artık fazla geliyor bu insanlara.

Eğer şeriat düzenine gidiliyorsa bu laik ve çağdaş cumhuriyet düzeninin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Buna ancak önümüzde iki tane seçim var, biri yerel seçim, diğeri de genel seçim.

Kaldı ki bu seçimlerde de bizi büyük emperyal güçlerin ciddi oyunları bekliyor.

Sandıklarda, bilgisayarlarda falan envai çeşit oyunlar bekliyor.

Zaten ileri demokrasi diye hepimiz ağzımızı falan yırtıyoruz ama seçimlerdeki baraj meselesinden dolayı ve baraja her el atan bu konuyu daha zor bir hale getiriyor.

Onun için burada halkımıza büyük iş düşüyor.

Bu seçimlerde partiye koşacaklar, ülkenin yanında olacaklar, cumhuriyetin yanında olacaklar.

Çünkü cumhuriyet dünya üzerindeki en dürüst, en laik en çağdaş yönetim biçimidir.

Aksi takdirde, zaten bugün geri kalmış ülkelerde kadınlarımızın durumunu biliyorsun.

Bir şeriat düzeninde kadın tamamen yok demektir.

Yani kadınlara, gençlere, kaldı ki gençlerimize çok teşekkür ediyorum.

Son zamanlarda bütün kıpırtılar gençlerimizden geliyor.

YÜKSEL MERT:

– Bu arada İşçi Partisi de son derece gençleşti. Pırıl pırıl gençler yönetime geldiler bu konuda neler söylüyorsunz?

LEVENT KIRCA:

– Tabi tabi. İşçi Partisi’nin ne olduğunu anladı halkımız.

Yani İşçi Partisi’nin söylediği bir şey var.

O zaten yeter.

Diyor ki; ”Atatürk çatısı altında birleşeceğiz.”

Bu çok çok önemlidir.

Bu ülkenin kurtuluşu Atatürk çatısı altında olur.

Başka türlü olmaz.

Burada hepimizin birleşmesi lazımdır.

Gerekirse milli merkez çatısı altındaTürkiye’yi kurtarmak mecburiyetindeyiz.

Başka Türkiye yok.

YÜKSEL MERT:

– Ağabey, Atatürk dedin.

Atatürk benimde kırmızı çizgim.

Ben çocukluğumdan hemen sonra medreseye gönderildim.

Bir sürü şey gördüm, okudum.

Yani hafızam güçlüdür.

Ama ben belli bir zaman kadar Atatürk düşmanı olarak yetiştirildim.

Sonra o güzel insanın bir Allah, bir peygamber, bir halk düşmanı olmadığını öğrendim.

Benim dedemin birinin adı Mustafa Kemal,

Birinin adı da Abdulkadir Mert.

İkisi de Atatürk’ün askeriydi.

Ben o yıllarda Atatürk’e hakaret ederken onlar ağlardı.

İkisi de benim Atatürk düşmanı olduğumu bilerek öbür dünyaya irtihal ettiler.

“Ben Yüksel Mert: Atatürk’ten özür diliyorum adında bir kitap yazdım.

Hem Atatürk’ten hem o güzel insanlardan özür dilemek için.

Akşam tiyatroya geleceğim ve o kitabı da size getireceğim çünkü okumanızı istiyorum.

Atatürk’te birleşmeyi önemsiyorum.

Çünkü ortak akıl dediğimiz olay orada.

Kurtuluş orada Levent abi.

O halde Atatürk’ü gereği gibi anlatamayanlara ne diyeceksin?

Beni Atatürk’e düşman edenlere ne diyeceksin baba?

LEVENT KIRCA:

– İşte seni Atatürk’e düşman edenlere biz bu seçimlerde öyle bir ders vereceğiz ki,

Tekrar Atatürk Cumhuriyeti’ni payidar edeceğiz.

Dersimiz ancak bu olur, başka bir şey olmaz.

YÜKSEL MERT:

– Peki, Levent abi seni yormayayım. Spesifik en son hangi kitabı okudunuz?

LEVENT KIRCA:

– Valla ben en son şu an oynadığım oyunu oyunlaştırabilmek için içerdekilerin yazdıkları bütün kitapları okudum.

Yani bütün o hapishane edebiyatının,

Uğur Mumcu’nun,

Güldal Mumcu’nun,

Tuncay Özkan’ın, efendime söyleyeyim Balbay’ın,

Semih Çetin’in kitaplarının hepsini okudum.

Sırf oyunlaştırabilmek için arkadaşlarımla birlikte okudum.

Bunun dışında da sürekli okurum.

Hep elimde bir kitap olur.

YÜKSEL MERT:

– Benim akşam getireceğim kitabı özellikle okumanı istirham ediyorum.

Sen aydın, entelektüel, bilgili, birikimli bir insansın.

Ben sana ulaştıracağım kitabı.

Peki Levent abi Rabbinle baş başa kaldığın zaman bireysel, ailesel, toplumsal duan ne olur?

Nasıl bir dua edersin?

LEVENT KIRCA:

– Bu sorun için sana ayrıca teşekkür ediyorum.

Çünkü ben dini bütün Müslüman bir adamım.

Rahmetli annem de eski Türkçe eğitimi almış bir öğretmendi.

Hem yeni Türkçeyi hem de eski Türkçeyi çok iyi bilirdi.

Ramazan’da hatim indirmek için eve hoca gelirdi.

Hocayı Kuran’ı Kerim’den takip ederdi annem.

Hani hoca dalga geçmesin de atlamasın diye takip ederdi onu.

Onun için biz dini bütün yetiştik.

Ben sabah uyandığımda duamı etmeden evden dışarı çıkmam.

Dua etmeden sahneye çıkmam.

Dua etmeden yatmam.

Ağzımda hep çok şükür, Allah razı olsun lafları vardır.

Ve ben anne tarafından Şirvanlı olduğum için seyit olduğum da söylenir.

Benim dualarım Allah’la benim aramdadır.

Ben isterken herkese isterim.

YÜKSEL MERT:

– Böyle hocam bu el-etek öpenler, rai-muti olan insanlar arasında aslında güzel insanlar da var ama, motive etmek, onları erdemli, onurlu, şerefli, kimlikli yetiştirmek için hakikaten Mustafa Kemal gibi dünya emperyalizmine başkaldıran bir yiğit insanın örnekliğine ihtiyaç var. Çocuklarımıza bu örnekliği sanatçılarımız gösterir, büyüklerimiz gösterir. Orada da ciddi bir erozyon var.

LEVENT KIRCA:

– Yani, nasıl ki Mustafa Kemal’i tam olarak değerlendiremiyorsak, aslında dinimizin bizden beklentisini de değerlendiremiyoruz. Bak demin tevazudan bahsettin. Burada dinimizin altında esas sevgidir.

Böbürlenmemektir esas.

Başkasının kötülüğünü düşünmemektir esas.

İyi dileklerde bulunmaktır esas.

Budur yani, bizden fazla bir şey beklenmiyor.

Bizden içimizin iyi olması, herkes için iyi şeyler düşünmemiz bekleniyor. Kibirli olmamamız bekleniyor. Paylaşımcı olmamız bekleniyor. Eşitlik bekleniyor bizden. Onun için bizim dinimiz barışçıl bir dindir. Sevgi dolu bir dindir. Dinimizin gereklerini yerine getirdiğimiz zaman zaten ortada bir sorun kalmaz.

YÜKSEL MERT:

– Sevgili Levent abi ayağına sağlık, hoş geldin sefa geldin. Allah razı olsun. Keşkelerin var mı peki?

LEVENT KIRCA:

– Yok ya keşkem. Yaşanmış bitmiş. Olması gerekenler var, onları da söyledik zaten. Adanalıya selam olsun.

YÜKSEL MERT:

– Her konuğuma soruyorum, kitap yapacağım. Savaş Ay’a birgün emri hak vaki olursa mezar taşına ne yazdıralım diye sordum. Savaş Ay da, ” Mezarımın taşını çalmayın yeter. Fatiha’nızdan vazgeçtim.” Dedi. Şimdi be Levent Kırca’ya soruyorum. Bir tiyatrocu olarak ironinin ve mesaj vermenin büyük üstadına birgün emri hak vaki olursa, ki Rabbim seni başta İşçi Partisi’ndeki dostlarınıza, Türkiye’ye, dünya insanlık ailesine ve sevenlerinize bağışlasın, mezar taşına bi cümle ile ne yazdırmak istersin?

LEVENT KIRCA:

– Ruhuna Fatiha.

YÜKSEL MERT:

– Abi son cümlelerin nelerdir?

LEVENT KIRCA:

– Ruhuna Fatiha’yı da okuduk daha ne diyelim işte.(Gülüyor)

YÜKSEL MERT:

– Çok teşekkür ediyorum. Efendim röportaj esnasında elbette hatalarım, yanlışlarım, yanılgılarım olabilir. Ben bunları düzeltmek azminde ve kararında bir insan olarak uyarılara, ikazlara, nasihatlere ve her türlü eleştirilere açık ve muhtacım ve muhtacız. Bu duygular içinde ellerinden öpüyorum. Sevgiler saygılar.


Deşifre: Mehmet Kartal


MERTÇE SÖYLEŞİ


KONUK: LEVENT KIRCA


AHA: Yüksel MERT

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız