“İşleyen demirin pas tutmadığına dair taşıdığım inanç, çalışan zihnin daha aktif olduğuna yönelik bilgiyle eşit seviyededir.”
Geçtiğimiz aylarda Türk araştırmacıları dil ile ilgili bir araştırma yaptı. ODTÜ Yabancı Diller Bölümü’ndeki akademisyenlerin komisyonluğunda gerçekleşrilen bu araştırmalar, Türk Dili için ilginç sonuçlar çıkardı. Aslında dil ile ilgili bir netice değildi ortaya çıkan. Türkçe konuşan beyinlerin, diğer dilleri konuşanlara oranla daha çok efor sarfedip daha fazla çalıştığı gerçeği ortaya çıktı.
Türkçe, beyni çalıştırıyor
Dille ilgili her işlemin (öğrenme, düşünme, konuşma) beyinde, ona ayrılmış farklı bir bölgede gerçekleştiği bilimsel bir gerçektir. Buradan yola çıkan araştırmacılar, konuşulan bir dilin beyinde gerçekleştirdiği etkilere bakarak dil işlemlerine ve öğrenme süreçlerine ulaşmayı hedefliyor. ODTÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Gülay Ediboğlu-Cedden de bu amaçla başladığı araştırmada Türkçe beyinlere dair yeni verilere ulaştı. Dili Türkçe kodlayan beyin ile Avrupa’da en çok konuşulan dillerden İngilizce ve Almanca beynine bakıldığında ortaya çıkan sonuç gerçekten dikkate değer. Doç. Dr. Cedden’in açıklaması şu şekilde:
“Türkçenin anadil olarak işlemlenmesi sırasında İngilizceyi anadili olarak konuşanlardan farklı olarak zihinde fazladan bir işlem daha, yani daha büyük bir yük meydana gelmektedir. Bu İngilizce ve Almancada görülmeyen bir işlem yüküdür. Türkçeyi anadili olarak konuşanlarda 400. milisaniyede ve 600. milisaniyede bir beyin yanıtı (potansiyel) meydana geliyor. Oysaki İngilizce ve Almanca gibi dillerde düz cümlelerde sadece 400. milisaniyede bir potansiyel saptanmıştır. Türkçede ise 600. milisaniyede de bir potansiyel ortaya çıktığı saptanmıştır.”
Söylenenlere göre şöyle bir anlam çıkıyor: Anadili Türkçe olan beyin, diğer iki dili konuşan beyne göre yüzde 50 daha fazla çalışıyor. Öznesi başta yüklemi sonda olan Türkçe bir cümle, beyinde işlenip mesajı alınana dek, aradaki diğer ögeler de cümle bütünün içinde anlamlandırılmaya çalışılıyor. İş(yüklem) ve işi yapan (özne) arasındaki ilgi kurulmadan önce işin yapıldığı yer, zaman, mekân gibi detaylar cümlenin içinde yüklemden önce kendine yer buluyor.
Peki Türkçede neden yüklem sonda?
İlk dilin, dillerin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli teoriler var. Dilin değişimi ve gelişimi belli bir zaman sürecini gerektirir. Zaman olgusuna eşlik eden önemli bir faktör daha vardır: Kültür. İnsanların yaşam şekilleri, gelenekleri, bakış açıları dilini de etkiler. Bu düşünceyle hareket edildiğinde şöyle düşünülebilir: Türkler yavaş bir millettir. Düşünceye önem verir, bir konuda karar almaları uzun bir vakit alır. Bu yaşayışın Türkçe cümle dizimine etkisi de özne ve diğer ögelerden sonra yüklemin gelmesi, yani en sonda bulunmasıdır. Cümleye konu olan iş, bütün detaylar verildikten sonra belirtilir. “Bazı akademisyenler(özne) Shakespeare’i bir oyun yazarı olarak düşünmezler(yüklem).” Hint-Avrupa Dil Ailesi’ne giren milletlerin yaşam tarzına bakıldığında acelecidirler, çabuk karar verip hızlı hareket ederler. Tıpkı cümle diziliminde özneden sonra hemen işin (yüklem) gelmesi gibi. Ayrıntılar yüklemden sonra sıralanır. “Some academics(özne) don’t consider(yüklem) Shakespeare as a play wright.”
Türkçe konuşan bir kişi cümleyi baştan sona kadar aklında tutuyor ve yüklemi duyduktan sonra tekrar beyin işlem yaparak tüm cümleyi işliyor. Ancak İngilizce ve Almancada cümlenin temel ögeleri olan özne ve yüklem yan yana veriliyor, böylelikle esas ileti hemen anlaşılıyor.
Araştırmacılarca yapılan bu çalışma beyinlerin dili nasıl işlediğine dair yararlı bir araştırmadır. Ancak Türkçenin birçok akraba ve kardeş dili var. Uygurca, Tatarca, Kıpçakça, Azerice, Türkmence, Çuvaşça gibi Türk dillerini işleten beyinlerle de araştırma yapılarak bu çalışma ilerletilebilir.
Beyindeki yüzde 50’lik fazla çalışma zaman kaybı olarak düşünülmemelidir. Beynin faaliyet içinde olması, ondan daha iyi verim alımına yönelik bir işarettir. Yani Türkçe konuşan zihnin verimi daha yüksek. Dilimizin kıymetini bilelim…
Emel Topçu