SEMBOLİZM ve MİTOLOJİ

0
1097

” Elimizde bulunan Kadim Bilgelik sırlarına ve ezoterik bilgilere göre; özellikle son 3500 yıldan beri dünya insanına, kapasitelerine göre bilgi veren ve mitolojilerde İLAHLAR olarak ifade bulan yüce varlıkların öğretilerinin, çeşitli derinlik düzeylerinde olmak üzere sürmeye devam etmektedir.
Altın çağda, tüm bu öğretilerin yeni bulgulara göre yeniden bütünleşeceği ve bazı saklı bilgilerin gün ışığına çıkacağı, insanlığı yeni bir ışıkla aydınlatacağı aktarılmakta tüm sembollerin ve mitolojik öykülerin de bu bilgiler ışığında yeniden incelendiğinde başka şeyler söyleyecekleri ifade edilmektedir. “

SEMBOL sözcüğünün Türkçe karşılğı ‘simge’ dir. Her insan; konuştuğu dilde, hareketlerinde, rüyalarında, anlasın ya da anlamasın, bilerek / bilmeyerek sembolleri kullanır. Sembollerin bir düzene bağlı olmaları ve bunların yorumlanması, gerçekten; ayrı bir disiplin ve bilimsel çalışma konusudur. Uygarlık tarihi, dinler tarihi, dilbilim, sosyal ve kültürel antropoloji, sanat, psikoloji, tıp ve  tüm bu düzenleme ve yorumlamada büyük rolü olan disiplinlerdir.

Aslında, herhangi bir sembolün tam olarak açıklanması / tanımlanması kabil değildir. Çünkü bir sembol hem apaçık, hem de anlaşılmaz bir durumdadır. Bu durum, sembolün en önemli niteliklerinden biridir. Sözcükler, bir sembolün anlam ya da anlamlarını ifade etmek için gereklidir ama sembolü tam değerinde ifade etmekten uzaktır. Yani, bir sembolü yorumlamaya başlayabilirsiniz ama; bu, o sembolün sonuna kadar çözüleceği anlamına gelmez. Sembol, kendi içeriğini gizleyerek açıklar, açıkladıkça da gizler…

Sembol, bir kimsenin zihninde ve anlayışında gizli olabildiği kadar, başka birinin zihninde ve anlayışında belirli bir düzeyde açık olabilir; bazen de, açık sandığımız halde, gizlidir. Anladığımızı, çözdüğümüzü sandığımız anda, onun arkasından yeni gizlilikler, yeni anlamlar başlar…
Ayrıca sembol; statik değil, dinamiktir. Gizlilik, bilinmezlik varolduğu sürece, sembol de sürüp gidecektir. Bu gidiş içinde, sembol akli ölçüleri de, akıl yürütmeyi de aşabilir ki, bu halde bile abesliğe / saçmalığa düşmez. Sezgiler, sembolü çözmede destek olabilir ve sembol, ne kadar yorumlanırsa yorumlansın, simgesel değerinden birşey yitirmez.

Ezoterik ve okült tradisyonlarda semboller 7 kategoride sınıflandırılır:

1- Olaylar ve olayların konusuyla ilgili semboller, 2- Kişiler ve kişilerin karakterleri, huyları, mizaçlarıyla ilgili semboller, 3- Hayvan ve bitki sembolleri,  4- Eşya ve doğayla ilgili semboller, 5- Geometrik biçim sembolleri, 6- Sayısal semboller, 7- Renklerle ilgili semboller.

Tüm bunlardan ayrı olarak, psikolojik yönden de konuya yaklaşabiliriz: C.Jung’a göre, ‘Adem; kozmik insanın (İnsan-ı Kamil’in) bir simgesidir. O, tüm psişik enerjilerin bir kaynağıdır. Genellikle yaşlı bilgeler; hakim kimseler şeklinde, baba ve atalar arşetipine bağlıdır. Bu yaşlı adam; ak sakallı dede, nur yüzlü ermiş, (genellikle batıda) İsa Peygamber imajı şeklinde olmak üzere, bilgeliğin simgesidir. Uzun ve ıstıraplı deneyimlerden çıkıp gelmiş, erdemli insanlara özgü bir bilgeliktir bu… Başka türlü ifadesiyle; beşeriyetin uzun ve ıstıraplı deneyimlerinin sonucunda ortaya çıkmış bir imajdır bu. Manevi ve maddi her türlü güce / bilgiye sahip ve onları yaşamına uygulayabilen bir bilge varlık imajı… Bu imajı, beşeriyet; aynı zamanda, ‘Adem’ olarak da sembolize etmiş olmaktadır.

Bu cümleden olmak üzere; rüyalarda görülen evliyalar, peygamberler, pirler, filozoflar ve ak sakallı dedelere ait imajlar, beşerin bu bilgelikle kendini tamamlama gereksinimindendir. Aslında dünya beşeri, içsel bir itilim ile; bilgeliğin, kusursuzluğun, giderek aslına daha çok benzemenin özlemini çekmektedir. Özünden kaynaklanan asıl, temel itilim de budur. Gelişmiş, olgunlaşmış, kemale ermiş varlık sembolünü dünya insanları kendi kültürlerine uygun olarak, o kültürlerin en büyükleri olarak rüyalarında imajlar halinde görürler. Onları görmek bir bakıma; o bilgeliğe yanaşmak, onunla bütünleşmek / kaynaşmak ve onunla bir olmak arzusunun bir sonucu olmuş olmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi; zaten var olan gizli bir bilgi ve bilgeliğin etkin hale getirilmesine yönelik bir içsel arzu ve içsel arayıştır bu… (Ruhsal Rehberlikler tarafından aynı bilgelik sembolü bazen de o kişiye özüne ve kendine yöneltmek şeklinde de kullanılır, evliya ve peygamber rüyalarına dönüşür, hangisinin şuuraltından hangisinin rehberlik yönlendirmesinden olduğunu anlamak her zaman kolay değildir ve bu da semboliktir.)

Daha genel anlamda olmak üzere; herşey başka bir şeyin sembolüdür. Yani, tezahür etmiş olan örneğin, üç boyutlu şu alemde bulunan her bir şey, onun idesinin, yaratılış kalıbının sembolüdür. Kuşkusuz, örneğin bir UFO da başka bir şeyin sembolüdür…

Başlığımızı oluşturan öteki sözcük olan ‘MİTOLOJİye gelince; gerçek kadim bilgilerin hemen hemen hepsi şöyle der: “Önce kelam (söz) vardı…” Bununla birlikte Eflatun yine de şöyle sormadan edemedi: “Hangi söz?” Eflatun, bu sorusunda haklıydı; çünkü, Eski Antik Yunanca’da ‘söz’ kavramını vermek için üç sözcük bulunmaktadır: ‘mythos, ‘epos ve ‘logos. Bunlardan ‘mythos’ ve ‘epos’ arasında organik bir bağlantı vardır. ‘Epos’, belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen / okunan sözdür. ‘Epos’; beşere, Tanrıların / İlahların bir armağanıdır. O, yüksek duygulara yönelten sözleri bir araya getirerek, insanı büyüler. ‘Epos’, zaman içinde; şiir, destan, ezgi gibi anlamlara gelmiş, günümüzde, ‘epik’ ve ‘epope’ adlarıyla da kullanılır olmuştur.

Logos’ ise, gerçeğin, beşer sözüyle dile gelmesidir. Logos, aynı zamanda yasal düzeni de yansıtır. Beşerin bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve doğanın da bir logosu vardır. Logos; beşerde düşünce, doğada da yasadır. O, her yerde, her şeyde ortaklaşa vardır. Logosu bulmak, sırlarını gözönüne sermek ve onu beşer kelamında dile getirmek düşünürün asıl görevidir. Logos kavramıyla açılan yol dosdoğru bilime varmış; öyle ki, ‘logos-logia’ günümüzde herhangi bir araştırma alanında bilim adamını ve bilimi dile getirmek için kullanılan bir ek durumuna gelmiştir. Mitolojiler, evreni ve insanı, kendilerine özgü öyküler içinde anlatan; efsaneler, masallar, tragedyalar ve destanlar topluluğudur.

Kuşkusuz, mitolojiler bünyelerinde sembolleri de barındırılar. Mitos, bir efsane, bir sembol, bir örnek tiptir. Beşer aklı bu sembollerle, bu mitoslarla gelişmektedir. Bunu, batı alemine ve dünyamıza ‘arşetipler kuramı’ ile sunan;, ünlü psikolog Carl Gustav JUNG’tur.
Aslında, daha küresel bir yaklaşımla; arşetipler; dünya beşerinin ortak hafıza alanındaki  binyıllardır birikmiş olan ortak sembollerdir. Dr. Jung bunların varlığını keşfetmekle kalmamış, aynı zamanda; ruh varlığını, onun sonsuzluğunu ve tekrar tekrar doğuşları kabul etmiş spiritüel bir psikologtur.

Alemin incelenmesi ve insanın incelenmesi, her zaman birbirine yardım eden çalışmalar olagelmiştir. Alemi ve onun yasalarını inceleyen bir araştırmacı, aynı zamanda kendini de incelemiş olur, ama bu işe kendini incelemekten başlamak daha isabetli olacaktır. Kendini inceleyen bir kimse de, aynı zamanda, alemi inceliyor demektir. Kendini Bilmek konusunu en iyi ifade eden Yunus Emre’nin şu dörtlüğü, bir bilgenin yüreğinden ve dizelerinden dökülerek hepimize ne kadar çok şey anlatıyor.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız