Başarı İçimizde Başlar

0
765

Büyük hedefler, küçük adımlarla başlar ve büyük hedefler, küçük hedeflerin birleşimidir aslında. Hedefe giderken atılan tüm adımlar küçük de olsa, basit de olsa, nitelikli bir biçimde atılmışsa başarma ihtimali oldukça yüksektir. Ama insan, büyük başarılara emek ve zaman harcamadan ulaşmak istediği zaman, atması gereken adımlar küçük dahi olsa, başarı çok zormuş gibi algılayabiliyor. Havadaki nem önce yağmur olur, sonra dereye, denize nihayet okyanusa dönüşür. Eyleme dönüşmeyen her dâhiyane fikir, ölmeye mahkûmdur.

 

Bitmiş olayın derin acılarına bir son verin:

Yaşamımızdaki kötü insanları tamamen etkisiz hale getirmek imkânsız; ama isterseniz o kişilerin sizde bıraktığı negatif etkilerin izini bitirebilirsiniz. Dünyada kötü insan hep olacaktır ve sonu gelmeyecektir. Önemli olan, iyi insanların kötüleri nasıl algıladığı ve onlara karşı ne gibi zihinsel süreçlerle baş edilebildiğidir. Geçmişte bize yapılmış olan haksızlıkları sürekli zihnimizde düşünmek, zihnimizde onu tekrar tekrar canlandırıp stresi ve sıkıntıyı canlı tutmak, bize en ufak bir yarar sağlamaz; geçmişi düzeltmez. Aksine bu, kendimize verdiğimiz büyük bir cezadır. Zehirli düşünceler veya düşünce kirliliği dediğimiz bu durumları çoğu insan yaşıyor. Ama hiç kimse bu yolla kendini mutlu etmiş değildir. Geçmişi değiştiremeyiz, bu doğru; ama olumsuz anıların bizde bıraktığı negatif duyguları pasifleştirebiliriz. Yani bitmiş olayın derin acılarına bir son verebiliriz.

Duygularımızın esiri olmamak, mantığın kontrolünde duygularımızı yaşamak, işte bunlar önemli kişisel kazanımlardır. Ayrıca bunlar, acılara darbe vurmanın yollarıdır. Neden sürekli geçmiş olumsuzlukları düşünüp kendimizi mutsuz ederek bizi sevmeyenleri sevindiriyoruz ki? Hani kendimizle barışıktık? Hani güçlüydük? Ama kendi zihnimizi, duygularımızı kontrol edemeyerek kendimizi sabote ediyoruz. Yanımızda kimse olmadığı halde, yalnız olduğumuz halde, düşüncelerimizi negatif yapıp kendimizi üzüyoruz ve sonra psikolojik durumumuz bozuluyor; bu da türlü hastalıklara yol açıyor.

İnsana ancak kendisi zarar verir. Geçmişi geçmişte bırakmak gerek… Tabi ondan dersler de alınmalı ki benzeri durumlar yaşanmasın. Kendimizi negatif düşüncelere kaptırmamızın temel sebebi, özgüven eksikliğidir. Çünkü düşünürken bir anlamda şunu söylüyoruz: “Bana bunu nasıl yapabilir? Ben bunu hak edecek biri değilim. Benim derdim herkesten çok ve altından kalkamıyorum; hayat çok acımasız…”

Küçükler birleşerek, büyüğü oluşturur

Büyük hedefler, küçük adımlarla başlar ve büyük hedefler, küçük hedeflerin birleşimidir aslında. Hedefe giderken atılan tüm adımlar küçük de olsa, basit de olsa, nitelikli bir biçimde atılmışsa başarma ihtimali oldukça yüksektir. Ama insan, büyük başarılara emek ve zaman harcamadan ulaşmak istediği zaman, atması gereken adımlar küçük dahi olsa, başarı çok zormuş gibi algılayabiliyor. Havadaki nem önce yağmur olur, sonra dereye, denize nihayet okyanusa dönüşür. Eyleme dönüşmeyen her dâhiyane fikir, ölmeye mahkûmdur. Hedeflere sürekli düşünerek değil, eyleme geçerek ulaşılır.

Hayatımızdaki sorumluluklar hangi boyutta olursa olsun, bizler için her zaman mutluluğun anahtarı olma ihtimalleri var. Küçük görevlerimizi zamanında yapıyorsak, aslında o an için dünyanın en önemli işini yapıyor sayılırız. Çünkü her sorumluluk, bir ihtiyacımızı giderir. Zira küçük görünen görevlerimizi yapmazsak daha büyük sorunlar yaşarız. Sonraya ertelediğimiz her iş, daha sonra karşımıza çıkacak başka işleri yapmamıza engel olacaktır. Mesela yemekten sonra bulaşık yıkamak, işin yapılabilirliği açısından zor bir görev değil aslında… Ama üşenip, zamanında bu işi yapmazsak, gözümüzde büyür, durur. Her işimizi o an için dünyanın en önemli işiymiş gibi gördüğümüz zaman üşengeçliği aşarız, erteleme hastalığını yeneriz. Zira hayatımızdaki ayrıntılar, hayatımıza anlam katar. Küçük görünen işlerin ertelenmesi birleşip büyük sorunlara yol açar.

İnsan, kendi gücüne inandığı ölçüde güçlüdür

Kendine inanmayan, özelliklerini reddeden, içsel motivasyonu az olan insanlar en küçük sorunlarda yıkımı uğramış gibi hisseder kendini. Hâlbuki sorunlar herkes için vardır ve hayatın gerekliliğidir, sadece bize mahsus değil ki. Sorunlarımız olabilir; çünkü burası dünya ve sorunlar olmak zorunda. Normal olmayan ise, sorunlar karşısında mücadele gücümüzü ve potansiyelimizi ortaya koymadan felaket senaryoları üretip kendimize kötülük yapmaktır. Unutulmamalı ki, sorunlar varsa bizlerin de bunların üstesinden gelecek kadar gücümüz vardır. Denemeden göremeyiz… Sadece bu gücü fark etmemiz için kendimize inanmamız, gücümüzü görmemiz, özgüvenimizi kazanmamız lazım.

Başarılmak istenilen durum ne kadar basit olursa olsun, eğer başaracağımıza olan inancımız yetersizse başarı gelmez.

Hayata başka pencerelerden de bakmak gerek

İçimizde ne kadar çok çatışma, çıkmaz ve ruhsal sıkıntılar varsa, insanları, olayları ve olguları objektif olarak algılama, yorumlama ve analiz etmede sorun yaşarız. Yoğun üzüntü içinde olan kişi, sağlıklı düşünmede sorun yaşar veya çok mutlu heyecanlı olan biri mantıklı karar veremeyebilir. Bu da günlük hayatta sorunlara yol açar. Tutarlı, sağlıklı, mantıklı, objektif yorum ve analizlerin olmasının koşulu, içsel dengemizin olmasına ve değerlendirmede bulunurken sadece kendi dünyamızdan değil, karşıdaki pencereden de bakarak değerlendirme yapmalıyız. Aksi takdirde yaptığımız yorumlar, algılamalar gerçekçi olmaz, anlamak istediğimiz gibi anlamaya yol açar, egomuzu besler ve işin kötüsü, bu algılayış tarzı, ilerisi için istikrarlı biçimde sağlıklı olmayan bakış açıları geliştirmeye yol açar. Yanlış algılamalar da doğal olarak kişinin öncelikle kendi iç dünyasıyla ilgili algılarını daha olumsuz yapar. İç dünyasıyla iletişimi zayıflayan kişi, dış dünyasıyla sağlıklı ilişikler kuramaz, özel ve mesleki hayatında mutsuz olmaya devam eder. Hâlbuki dış dünya, kişinin kendi algı yanılmasına aldırmaksızın, kendi gerçekliğinde düzenine devam eder.

Empati kurmadan başkalarını anlayamayız, başkalarını anlamadığımız sürece de hayatımızda istediğimiz sonuçları elde edemeyiz.

Dışarıda hava kötü değildir belki de…

Odadan dışarı bakan birisi, dışarıda havanın çok kötü olduğunu söylediği halde, dışarıda olan birisi havanın iyi olduğunu söyleyebilir. İçerideki kişi, sadece pencere camının kirlenmiş olmasından dolayı dışarısı iyi olduğu halde havayı kötü olarak algılamış olabilir. Bu da algı yanılsaması olayına işarettir. İşte insan, içinde ne kadar çok sorun barındırırsa ve karşı negatif eğilimleri çoksa, aslında normal olan insanları ve olayları da anormal olarak algılayabilir.

Algıların değişimi için kişinin kendi içinde, kendine karşı olan bakış açısını öncelikle olumlu hale getirmesi lazım. Yoksa sürekli olarak dış dünyayı sorumlu, suçlu ilan eder kişi ama mutsuz olan ise yine kendisi olur. Unutulmamalı ki, insan kendi içinde, kendisine karşı neler düşünüyor ve de hissediyorsa, aynı düşünce ve hisleri de dış dünyaya yansıtır. İç dünyamızla barışmadan mutlu olamayız.

Kendini sevmekle iç sancılarından arınır insan…

Kendimizi sevmek ve olduğu gibi kabullenmek, iç ve dış huzurun kapısını açar bizlere. İnsanların çoğu mutsuz olduğu halde değişimi istemeyerek, bu hallerini devem ettirirler, mutlu olmak için değişimi istemezler. Çünkü kendi iç dünyalarında kalmanın verdiği acının, değişimin vereceği sancıdan daha az geleceğini düşünürler. Böylece tatminsiz ve mutsuz bir iç dünyada çırpınır dururlar ve bu, sosyal hayatlarına da yansır. Ayrıca değişim, cesaret ister; çünkü geçmiş değer yargıları, fikirler ve normlar sorgulanacaktır; çoğundan vazgeçilecektir. Bir nevi kişiliğin yeniden imarı gibi…

 

Halil Kırık

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız