Mutsuzluğu Öğrenmek

0
912

İnsanlar dışarıdan baktıklarında konuşmanın, yürümenin, gülmenin, ağlamanın, anlamlı bakışlar atmanın,     mantıksal çıkarımlar yapmanın, doğal bir şey olduğunu düşünürler. Sanki belli bir yaşa geldiğimizde kendiliğinden bunları yapmaya başlayacakmışız gibi gelir, öyle hisseder ve öyle algılarız.

Korkuların, kaygıların, endişelerinde normal olduğunu, insan hayatının bir parçası olduğunu düşünürüz.

Korkmak ve yürümek bu kadar evrensel ise, neden kimi insanların korktuğu şeylerde, kimi insanlar korkmuyor? Neden herkes aynı şekilde yürümüyor? Aynı şekilde mantık yürütmüyor?

Aslında yürümeyi, korkmayı, endişe etmeyi ve mutsuz olmayı dahi birbirimizden öğreniriz.

İnsanın doğuştan getirdiği üç tür davranış vardır: emmek, ses karşısında refleks ve tutunmak. Yeni doğan bebek, kendisine öğretilmeden içgüdüsel olarak annesinin memesini emer. Bir bebeğe parmağınızı uzattığınızda ilk hareketi; uzanıp, parmaklarını parmağınıza dolayarak tutunmak olur. Bunun dışındaki tüm davranışlarımız, tepkilerimiz doğduktan sonra öğrendiklerimizdir. Bir yaşına yaklaşan bir çocuk, çevresindeki insanları örnek alarak yürümeyi öğrenir. Yürümek doğuştan getirdiği bir eylem değildir.

Korkmayı da birileri bize öğretir. Küçük bir çocuk, karanlıkta odasına gider, oyuncağını alır ve gelir. Bu davranış karşısında anne ya da baba “Yavrum nasıl getirdin onu, korkmadın mı?” dediği anda, çocuk artık karanlıktan korkması gerektiğini öğrenmiştir.

Mutsuz olmak da öğrendiğimiz bir davranış biçimidir. Benzer olaylara maruz kalmış iki kişiyi incelediğinizde; birinin olayı atlatıp, mutlu olmayı başardığını, diğerinin saplandığı olumsuzluk çukurundan bir türlü çıkamadığını gözlemlersiniz. Biri mutlu olmak için neden yaratmayı öğrenmişken, diğeri çaresizliği ve cesaretsizliği öğrenmiştir.

Aynı ailede yetişmekte olan iki çocuktan birinin son derece neşeli ve mutlu iken, diğerinin içine kapanık, mutsuz bir ruh hali içinde olması çok sık rastlanan bir durumdur. Çocuklardan biri mutlu olmanın yollarını öğrenmişken, diğeri mutsuzluğu öğrenmiştir. Ebeveynleri aynı olmasına rağmen, girmiş oldukları ortamların farklılığı nedeniyle farklı öğrenmeler gerçekleştirmişlerdir.

Hayatınızda pek çok olumsuz olay ve acılar olabilir. Ama sizinle benzer acıları, sıkıntıları yaşadığı halde mutlu olmayı başaran insanlar var. Olaylar karşısında yaşadığınız duygu durumunu tepkileriniz belirler. Biri mutsuzluğa davetiye çıkartacak tepkiler verirken, bir başkası ondan daha kötü bir durumda olmasına rağmen, mutluluğuna sahip çıkacak tepkiler verebilir.

Olaylar karşısında tepkiniz ne olursa olsun, bunu bir şekilde öğrendiniz. Aslında bu iyi haberdir. Çünkü mutsuzluğu öğrenmemiş, doğuştan getirmiş olsaydınız, bulunduğunuz durumu değiştirmek için şansınız çok az olurdu. Ama siz dünyaya geldiğinizde mutsuzluğun ne demek olduğunu bilmiyordunuz. Size mutsuzluğu yaratacak düşünceleri yaratmayı ve tepkileri vermeyi öğrendiniz. Öğrendiğiniz bir şeyi değiştirme şansına her zaman sahipsiniz.

Mutlu olmayı başaran sizi görün: Kendinize; “Koşullar ne olursa olsun, mutlu olmayı başarsaydım nasıl görünürdüm, ne hissediyor olurdum ve neler söylerdim?” diye sorun

.

Yaratın ve hayal edin: Ayağa kalkın ve gözlerinizi kapatarak; bu soruya verdiğiniz cevaplar doğrultusunda zihninizde mutlu olmayı başaran sizi en ince detayına kadar canlandırın ve karşınızda durduğunu hayal edin. Onun sesini duyun. İçinde yaşadığı duyguları hissedin.

Bütünleşin: İleri doğru adım atın ve karşınızdaki sizle bütünleşin. Aynı bedende bir araya geldiğinizi görün. Onun sizin bir parçanız olduğunu hissedin. İçinizden “Artık ona sahibim” deyin.

Tekrar edin: Bu çalışmayı; her defasında görüntüleri, sesleri ve hisleri daha da netleştirerek 3 ila 5 kez tekrar edin.

Mutsuz olduğunuz her anda tekrar uygulayın: Mutsuzluk içinize sızmaya her başladığı anda kendinize birkaç dakika ayırın ve bu çalışmayı yapın. Kendinizi daha rahat ve huzurlu hissedeceksiniz.

Bu çalışmayı düzenli olarak, her olumsuz duyguya kapıldığınızda uyguladığınız takdirde, bir süre sonra alışkanlığa dönüşecek ve eskisinden daha fazla mutlu olabilmeyi öğreneceksiniz.

Yavru kedi, bahçede bir taraftan derin bir sükunetle güneşlenen, bir taraftan da kuyruğunu mutlulukla sallayan babasının yanına geldi. Yavru kedinin yüzünden ve halinden mutsuzluğu apaçık okunabiliyordu. Bir müddet yanına oturduktan sonra, sıkıntısını babasına açtı:

‘Şey, baba bilirsin, kediler hayatlarındaki en güzel ve önemli şeyin kuyruklarını yakalamak ve böylece mutlu olmak olduğunu düşünürler. Ben de böyle düşünüyorum. Ne var ki, şimdiye dek ne yaptıysam kuyruğumu ve de mutluluğumu yakalayamadım. Çok mutsuzum. Ne yapacağımı bilemiyorum.’

Baba kedi önce anlayışla gülümsedi, sonra da genç kediye şu cevabı verdi:

‘Evladım bende bir zamanlar senin gibi kuyruğumu yakalarsam mutlu olabileceğimi düşünürdüm. Bu yüzden de vaktim kuyruğumun peşinde koşmakla geçti. Ama aylar, yıllar geçtikçe şu gerçeği daha iyi anladım: Kuyruğumu kovaladıkça, onun ardından koştukça o bana yaklaşmıyor, tersine uzaklaşıyordu. Fakat ne zaman onun peşini bırakıp kendi hayatıma bakmaya başlasam, onu yanı başımda buldum. Artık onu kovalamıyorum, o benim ardımdan geliyor. Bu gerçeği anladığımdan beri, kendi hayatımla ilgileniyorum ve kuyruğum benden hiç ayrılmıyor.

Mutluluk kovaladığınızda yakalayacağınız bir şey değildir. O içinizde, yanı başınızdadır. Yeter ki ondan haberdar olun ve dışarıda aramak yerine, kendi içinize bakın.

 

Müge Kasaroğlu

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız