İnsan tavır ve davranışlarıyla, duygu ve düşünceleriyle anlaşılması zor bir varlık! Söyledikleri ile yaptıkları arasında çelişkileriyle dolu kimliğinin yanında, hedeflerine ulaşma noktasında tutarsızlıklar yaşayan karmaşık bir canlı…
Öyle ki, kimi zaman kendi bile yaptıklarına şaşırıyor; “Ben bunu nasıl yaptım? Bunu nasıl söyledim?” sorularıyla kendisini yargılamak durumunda kalıyor. Her gün yeni bir hedef ve kariyer peşinde olan insan, dünyalık telaşların altında ezilip kaldığını söylüyor ama ne yazık ki bu telaşlara gönüllü olarak esir oluyor.
Hayatının değer listesini oluştururken en başa koyduğu sevgilerini, kölesi olduğu dünyalık gayeler uğruna ihmal ediyor. İhmaller önce …
Betül Erdoğan
betul@gencgelisim.com
İnsan tavır ve davranışlarıyla, duygu ve düşünceleriyle anlaşılması zor bir varlık! Söyledikleri ile yaptıkları arasında çelişkileriyle dolu kimliğinin yanında, hedeflerine ulaşma noktasında tutarsızlıklar yaşayan karmaşık bir canlı…
Öyle ki, kimi zaman kendi bile yaptıklarına şaşırıyor; “Ben bunu nasıl yaptım? Bunu nasıl söyledim?” sorularıyla kendisini yargılamak durumunda kalıyor. Her gün yeni bir hedef ve kariyer peşinde olan insan, dünyalık telaşların altında ezilip kaldığını söylüyor ama ne yazık ki bu telaşlara gönüllü olarak esir oluyor.
Hayatının değer listesini oluştururken en başa koyduğu sevgilerini, kölesi olduğu dünyalık gayeler uğruna ihmal ediyor. İhmaller önce ikili ilişkilerde ruhi daralmalara, sonraki aşamalarda da hayattan büsbütün uzaklaşmalara neden oluyor.
İnsan kölelik yaptığı maddi değerlere karşı öyle güzel bahaneler uyduruyor ki, kendisi de zamanla bu bahanelere inanır oluyor; “Ailesine iyi bir yaşam ortamı hazırlamak uğruna bu kadar yoğun çalıştığını söylerken, bedenen ve ruhen ailesinin yanında olamıyor. Eşler arasında varolan sevgi hissedilememeye başlarken, artık hoşgörünün ve anlayışın yaşanmadığı ortamlar varolmaya başlıyor. Derken, o ailenin en masum canlıları olan çocuklar, bu karmaşadan nasibini alıyor; hırçın, asabi, sevgiyle kontrol edilemeyen bireyler haline geliyor.”
Yaşam kalitesini yükseltmek bahanesiyle yoğunlaşmış iş hayatından elde edilen paralar artık oluşan mevcut yapının düzeltilmesi için harcanır oluyor. Paralar aile terapistlerine, pedagoglara verilir oluyor. Eşiyle, çocuklarıyla ya da sevdiği diğer insanlarla pürüzler yaşadığını kısa zamanda fark eden insan ise, büyük depremler yaşamadan binayı kuvvetlendirme çabasına giriyor. Binayı kuvvetlendirmek için de çoğu zaman maddi değerlere ihtiyaç duymuyor. Çünkü mevcut değerin kendisinde bulunduğunu, çevresindeki insanların ‘sevgi kupalarını’ doldurmak için kullanacağı yöntem ve teknikleri çok iyi biliyor!
Evinde boş boş oturmanın ya da televizyon kanalları arasında yaptığı geçişlerin sevdiklerine ayırdığı özel zamanlar olmadığının farkında!
Hem bedenen hem ruhen sevdiklerinin yanında olma çabasında! Teknolojinin esiri olarak ya da çağın sunduğu suni eğlencelerle kaliteli vakit geçirmenin mümkün olmadığını çok iyi biliyor.
Ruhunun ve Yüreğinin Sesinden Bihaber Yaşayanlar
“Bugün ne yaptın? Okulun nasıldı?” gibi kalıplaşmış sorulardan çok, onların yüreğini ve ruh halini okumaya çalışıyor. Yaşamında kendince değerli olduğunu bildiği varlıkları kaybetmekten korkmayanlar da ruh ve yüreklerin sesinden bihaber yaşıyor.
Ünlü düşünürlerimizden birinin söylediği gibi;
“Esas ölüm ve felaket; trafik kazaları, hastalık ve doğal afetlerden gelmez. En büyük ölüm ve felaket, insanın özünü gaflete salması, duygusuzlaşması ve gönül dünyasında ölmesidir. Anne-baba, evin içindeki manevi yangından habersiz iseler, bundan daha büyük talihsizlik, bundan daha büyük gaflet olamaz. Böyleleri hallerine ne kadar ağlasalar yeridir. Ama ağlamak için de ‘gönül’ gerek!”
Bireyin ‘gönül penceresine yolculuk’ yaparak ‘titreyen, ağlayan ve anlayan kalp merdiveni’ne tırmanması için ‘musibeti bekleme tembelliği’nden vazgeçmesi gerek! Bu yolculuk zahmetlidir, sabır ister. Çilelidir, tahammül ister.
Kutlu yolculuğunuz hayatınızı güzellikleriyle dokusun.