Yaşamı Yaşanılası Kılmak

0
851

1998 yılının eylül ayıydı, aynadaki yüzle konuştuğumda…
Hayata durduğum yerde kimim ben?
Her gün hangi amaca uyanmaktayım?
Bugünümü dünümden farklı kılan nedir?
Üniversiteyi bitirmiş olmama rağmen zihnimde bitiremediklerimle hayal ve gerçeğin arasındaki uçurumda bulunuyordum. Bir tarafta yapmak istediklerimle kendim, diğer tarafta imkansızlıkların içinde sıkışan bir ben vardı. Boşluksa içimde giderek büyüyen yara halinde yarınları görmemi engelliyordu. Düşüncelerimde yarın, önümde uzanan karanlık bir tünele benziyordu; heyecandan uzak, anlamdan yoksun…
Sonunda bir gün o yıkıcı soruyu da sordum kendime: "Nerede hata yaptım ben?"

 

Aslı Hatice Arusan
bilimselgelisimmerkezi@mynet.com

 

1998 yılının eylül ayıydı, aynadaki yüzle konuştuğumda…
Hayata durduğum yerde kimim ben?
Her gün hangi amaca uyanmaktayım?
Bugünümü dünümden farklı kılan nedir?
Üniversiteyi bitirmiş olmama rağmen zihnimde bitiremediklerimle hayal ve gerçeğin arasındaki uçurumda bulunuyordum. Bir tarafta yapmak istediklerimle kendim, diğer tarafta imkansızlıkların içinde sıkışan bir ben vardı. Boşluksa içimde giderek büyüyen yara halinde yarınları görmemi engelliyordu. Düşüncelerimde yarın, önümde uzanan karanlık bir tünele benziyordu; heyecandan uzak, anlamdan yoksun…
Sonunda bir gün o yıkıcı soruyu da sordum kendime: "Nerede hata yaptım ben?"
Hata kelimesi dahi üzerime bir çöp kamyonunu boşaltırcasına, son kalan umutlarımı da kirleterek ruhumdaki bütün dengeleri altüst etmeye yetiyordu. Hiçbir şeye başlayabilecek hevesi de, tamamlayabilecek gücü de hissedemiyordum. Bir yol vardı sadece yürümekte olduğum ama sonunu bilmediğim, merak bile etmediğim..
Aynılık, sıradanlık, sessizlik… Bütün bunların bu kadar incitici olabileceğini düşünemezdim. Böylece günler geçti, sonra aylar, sonra yıllar… Ama bana sorarsanız yalnızca tek ve uzunca bir gündü yaşanmış olan…
Altıncı yılın sonunda bir sabah sokaklar henüz aydınlanmakta iken yatağımdan kalktım. Camdan süzülerek odamı doldurmakta olan güneşin doğuşunu seyretmek için bütün pencereleri açtım. Gece boyunca çiseleyerek yağan yağmur sokakları ıslatmaya devam ediyordu. Ben de öylece olduğum yere oturarak uzunca bir süre temiz, serin havanın ve toprağın kokusunu içime çektim. Kim bilir en son ne zaman tanıklık ettim bu mucizevi başlangıca diye düşündüm, kim bilir kaç zamandır yağmurun sesini dinlemiyorum?

İyi ki Buradayım!
Hayatı acımasızca yargılarken onu an be an kaçırmakta olduğum hiç aklıma gelmemişti. O sabah güneşin kendi üzerime de doğmasının bir anlamı olduğunu bilirken dedim ki: "İyi ki buradayım; bu şehirde, bu odada, bu bedende, bu ruhta, günlerin bugününde, zamanın şimdisinde…"
Yaradan'dan her yaşanılan anın bir mucize olduğunu ve hayallerimi gerçekleştirebilecek yeterliliğe sahip bulunduğumu bana yeniden hatırlatmasını diledim. Ellerimi ve yüreğimi açarak artık adımı şikayet edenlerin listesinden çıkarıp şükreden kullarının arasına eklemesini niyaz ettim. İlk olarak her şeyi olduğu gibi kabullenmekle başlayan içsel yolculuğum daha iyisini istemeye hakkım olduğuna inandıkça ve çabaladıkça hızlandı, çok geçmeden de karşıma birbiri ardınca yepyeni fırsatların kapılarını açtı. Her nedense hayatla uzlaşmak savaşmaktan kolay olmuştu.
Hepsinden önemlisi, artık geriye dönüp baktığımda hata diye tanımladıklarımı birer "deneyim", sorun olarak yaşadıklarımı karşılaştığım insanların sorunlarını daha iyi anlayabilmek için yaşamam gereken bir "süreç" olarak algılıyorum. Hatta en çok teşekkür etmekle yükümlü olduğum dönemin en çok yok saymak istediğim dönemler olduğunu söyleyebilirim.
Özetle, biz insanların sadece yüzlerimizin ve bedenlerimizin değil, yaşamı algılayış şeklimizin, zihinsel kalıplarımızın da ne kadar benzer olduğunu fark ettiğim bugün iddia ediyorum ki; kelimelere verdiğimiz dar tanımları genişlettiğimizde ve hayatla savaşmaktan çok  uzlaşmayı seçtiğimizde yarınlarımız hem daha keyifli hale gelecek hem de hak ettiğimiz başarı ve fırsatlarla kolaylıkla yüz yüze gelebileceğiz.

 

Yenilgilerin Yenilediği Hayatlar 

Bir zamanlar nedense
Hayatımda rastlantılara hiç yer yoktu.
Sürprizler gereksiz zaman hırsızları
Başarısızlıksa haksızlığa uğramaktı.
Öğrenmekte olduklarım yeter sanırdım;
Mutlaka altın bir bilezik  sahibi olmalı ve Dört yanlışın bir doğruyu götürdüğünü hatırlamalıydım.
Hem babam gibi okumazsam sonum kötü olabilirdi…Bütün korkularımsa yanlarından uzaklaştıkça çoğalmaktaydı.
Oysa, her savaş gibi kendi iç savaşım da
Barış yapmadan sonlanmayacaktı.
Hiçbiri yüzleşmeden peşimi bırakmayacaktı. Bir müddet akvaryum balığına bakar gibi
Durup karşıdan baktım yaşamıma.
Hiç aynaya bakmaya benzemiyordu.
Sanki ya hayat bana yabancıydı ya da gözlerim yalancı…
Halbuki son yoktu ki evrende!
Endişeler mucizelerle neden yer değiştiremezdi? Zaman sadece bir sanrı, kaygılar birer hayalden ibaret değil miydi?
Sırf bu yüzden "eylül" koydum yeni kitabımın adını.
Özgüvenimi yerlerden kazıyıp, huzuru dağların zirvesinden göğsüme indirmek
Ve oturup bütün kavramları yeniden tanımlamak kolay olmadı.
Ama biliyordum, yüzleşmek şarttı.
Birilerinin geçmişin örümcek ağlarına takılmasına, diğer birilerinin geleceğe dair kaygı hesaplarına inat
 İşte bugünkü gündeydim; güne eş, geceye örtü.
Dünkü yenilgilerimin hepsi de yenileyebilmek içindi yarınki sabahları…

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız