Tıbbın Babası Bilgeler Bilgesi İbn-i Sina

0
963

Batıda "Avicenna" adıyla bilinen, doğuda "Bilgeler Bilgesi" sanıyla anılan ve evrensel bir deha olarak tanınan Türk Bilgini İbn-i Sina 980 yılında, Buhara yakınlarında bir yerde doğar. On yaşına geldiğinde o zamanki okul programını bitirir ve Kuran'ı ezbere bilir. Değerli öğretmenlerinin elinde bilgi alanını alabildiğine genişletir. Öyle ki, son öğretmeni Natili "Artık benim öğretebileceğim bir şey kalmadı." der.
Daha 16 yaşındayken bir yandan hiçbir ücret almadan hastalara bakar, bir yandan da hekim adayları yetiştirir. 18 yaşına doğru dönemin din, Arap edebiyatı, geometri, matematik, fizik, mantık ve felsefe bilgilerini anlayarak içine sindirir. İlerde onun hayatını yazacak olan öğrencisi ve yandaşı Güzecani'ye şunları söyler: "Felsefe, mantık, fizik …

 

 

Güngör Özyiğit
bilgi@gencgelisim.com

 

Batıda "Avicenna" adıyla bilinen, doğuda "Bilgeler Bilgesi" sanıyla anılan ve evrensel bir deha olarak tanınan Türk Bilgini İbn-i Sina 980 yılında, Buhara yakınlarında bir yerde doğar. On yaşına geldiğinde o zamanki okul programını bitirir ve Kuran'ı ezbere bilir. Değerli öğretmenlerinin elinde bilgi alanını alabildiğine genişletir. Öyle ki, son öğretmeni Natili "Artık benim öğretebileceğim bir şey kalmadı." der.
Daha 16 yaşındayken bir yandan hiçbir ücret almadan hastalara bakar, bir yandan da hekim adayları yetiştirir. 18 yaşına doğru dönemin din, Arap edebiyatı, geometri, matematik, fizik, mantık ve felsefe bilgilerini anlayarak içine sindirir. İlerde onun hayatını yazacak olan öğrencisi ve yandaşı Güzecani'ye şunları söyler: "Felsefe, mantık, fizik, matematik, gökbilim, müzik, tıp ve birçok bilim dalıyla öylesine haşır neşir olmuştum ki, çevremde bu konularda beni aşabilecek kimse kalmamıştı."
Bu sözlerde abartma yoktur. Nitekim daha ilerde, ünlü Buhara kitaplığı yandığında, İbn-i Sina'yı çekemeyenler ve onun bilgisine yetişemeyenler, "Kitaplık yanmadı, İbn-i Sina'nın beynine taşındı." diye kendilerini avutmaya çalıştılar.
İbn-i Sina genç yaşında Samanoğulları'ndan Buhara emiri Mansur İbn-i Nuh'u çok tehlikeli bir hastalıktan kurtarır. Bu ona "bilgelik tapınağı"nın kapılarını açar. Sarayın kitaplığından yararlanma olanağı bulur. Ve gece-gündüz demeden buradaki kitaplardan çok şeyler öğrenir. Uykusunu bastırmak için şerbet içer. Hafif bir uykuya dalacak olsa, rüyasında bile incelediği sorunu görür. Ve birçok sorunun çözümünü uyurken bulur.

Batının 600 Yıl Kaynak Olarak Kullandığı Tıp Kitabı
21 yaşında bilimsel bir ansiklopedi olan ve 20 konudan oluşan "Kitab-ül Hasıh ve vel-Mahsul" adlı kitabı hazırlar. Bir de "Kitab-ül Birri vel-İsm" adını verdiği bir ahlak kitabı yazar. 1001 yılında Gazneli Mahmut'un tehdidi ile Harzem'in başkenti Gürkanç'a gider. Sonra oradan ayrılıp Gürcan'a sığınır. Orada ilerde hayatını yazacak olan Güzecani ile tanışır. İki yılını okumaya ve yazmaya adar. "Kitab-ül Melde-i-vel-Mead" başlıklı kitabını bitirir. Ve batıda altı yüz yıldır tıp konusunda kaynak kitap olarak kabul edilen, bilgi hazinesi "Tıp Kanunu"na başlar. O arada hasta olan Şemsüddevle'yi sağlığına kavuşturur ve onun veziri olur. Altı yıl boyunca yoğun bir çalışmaya koyulur. "Tıp Kanunu"nu bitirdikten sonra, gerçek bir felsefe ansiklopedisi niteliğindeki "el-Şifa"ya başlar. Her gün elli sayfa yazabilmek için sabah akşam çalışır.
1021'de koruyucusu Şemsüddevle ölür. Onun oğlu İbn-i Sina'yı vezirlikten azleder. İbn-i Sina ülkeden kaçmak üzere bir dostunun evinde gizlenir. Bu arada yazılı kaynaklara başvurmaksızın, olağanüstü belleğinden yararlanarak "El-Şifa"yı tamamlar. İsfahan emiri Alaüddevle'ye yazdığı bir mektup ele geçer. Bunun üzerine yakalanarak, sadık yandaşı Güzecani ile hapse atılır. Dört ay içinde boş durmaz, "Hayy İbni Yekzan"ı, "e-Hidaye"yi ve "Kalp İlaçları Kitabı"nı (el-Adviya el-Kalbiya) yazar.
1023'de Güzecani ile İsfahan'a kaçar. Yaşamının son 14 yılını Alaüddevle'nin koruması altında geçirir, Gökbilimle uğraşır, "Danışname"yi kaleme alır, "el-Şifa"ya müzikle ilgili bir bölüm ekler ve "Lisan el-Arap" adlı bir sözlük yazar. Alaüddevle'nin Hemedan'a karşı giriştiği bir sefer sırasında bağırsak kuluncuna tutulur.
1037'de 57 yaşında ölür. 57 yıllık, kısa sayılabilecek bir ömre çok şey sığdırır. Her koşulda çalışır. İranlı bilgin Sait Nafisi'nin hesaplarına göre İbn-i Sina'nın 456 Arapça, 23'ü Farsça eseri ve makaleleri bulunmaktadır. Dünyanın çeşitli kütüphanelerinin kitaplıklarında İbn-i Sina'nın en az 160 kitabı vardır.

Ortaçağ'da Doğudan Yükselen Bilim Işığı İbn-i Sina
Ortaçağ'da İbn-i Sina demek, tıp demektir. Onun "Tıp Kanunu" kitabı batıda altı yüz yıl, hekimlik alanının İncil'i sayılmıştır. Gerçekten de Kanun İncil'den sonra en çok basılan kitap olmuştur. İbn-i Sina, bu kitabında kendinden önce gelenlerin buluşlarını toplamakla kalmamış, kendi gözlemleri ve bulgularıyla tıbbı zenginleştirmiştir. Nitekim insan göz kaslarının anatomisini ilk kez o tanımlamıştır. Kalbin karıncık ve kapakçık sistemini açıklamıştır.
Suda ve atmosferde, bulaşıcı hastalıklar yayan çok küçük organizmalar olabileceği varsayımını ileri sürmüştür. İnsanlık bir dizi teşhis, tanı yöntemini ona borçludur. Sözgelimi, nabızla tanı yöntemi bunlardan biridir. "Kanun"un asıl önemi, İbn-i Sina'nın sadece tıpta değil, bütün bilimsel etkinliklerinde "doğal nedensellik" kavramını temel almasıdır.
O, gerçeğe varmak için hem deneyi hem de akıl ve mantık kurallarını bir bütün olarak değerlendirir. İbn-i Sina, felsefenin de son amacının insanların mutluluğu olduğunu savunur.  İnsanlar arasında eşitliğe ve adalete dayalı ilkelerin varolması gerektiğini belirtir.
Onun ikinci kitabının "el-Şifa" (Ruhu Tedavi Kitabı) başlığını taşıması boş değildir. "Kanun" bedenin iyileştirilmesi işini üstlenirken, "Şifa" ruhun arınmasını hedefler.
İbn-i Sina insanların güzelliğe ve uyuma eğilimleri dolayısıyla, sevgiyi toplumun birleştirici ve kaynaştırıcı harcı olarak görür. Erdem ve mutluluk kuramını kendine özgü bir mantıkla değerlendirir. Erdemleri sınıflandırarak, peygamberlerin ya da olağanüstü kimselerin erişebilecekleri "erdemlerin erdemi" kavramını yaratır. İbn-i Sina ve benzeri olağanüstü kişiler, insanlık ailesinin onur üyesidirler. Onları örnek alıp özenenlere insani yücelişin yolunu açarlar. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız