Da Vinci'nin Şifresi neden bu kadar konuşuldu?
Kurguyla gerçek arasında gidip gelen, Hıristiyanlığa ve Hz. İsa'ya dair bugüne dek öğretilenleri tersine çevirip kilisenin damarına basan iddiaların polisiyeyle buluştuğu Dan Brown'un kitabı Da Vinci'nin Şifresi(Da Vinci Code)'ni bu kadar popüler kılan ne oldu? Sır dolu bu gerilim romanını tüm dünyada 25 milyonluk satışa ulaştıran ve 42 dilde yayımlatan esas sır neydi?
Buram buram entrika kokan bir gerilim kitabının bilindik cazibesi mi; okulların, kitapların söylediklerini alaşağı eden, tarih, sanat ve bilim fonu üzerine kimilerine göre ustaca, kimilerine göreyse kurnazca yerleştirilmiş dudak uçuklatacak cinsten komplolar, çözümü meçhul bilmeceler, şifreler, semboller mi; yoksa bir pazarlama çakalının emsalsiz hüneri mi?
Roman, Hz. İsa'nın son akşam yemeğinde kullandığına inanılan kutsal kase 'Holy Grail' mitolojisi etrafında dolanan bir gizem ve şifreleme gösterisi sunuyor okurlara.
Tuba Tezcan
tezcan62@hotmail.com
Kurguyla gerçek arasında gidip gelen, Hıristiyanlığa ve Hz. İsa'ya dair bugüne dek öğretilenleri tersine çevirip kilisenin damarına basan iddiaların polisiyeyle buluştuğu Dan Brown'un kitabı Da Vinci'nin Şifresi(Da Vinci Code)'ni bu kadar popüler kılan ne oldu? Sır dolu bu gerilim romanını tüm dünyada 25 milyonluk satışa ulaştıran ve 42 dilde yayımlatan esas sır neydi?
Buram buram entrika kokan bir gerilim kitabının bilindik cazibesi mi; okulların, kitapların söylediklerini alaşağı eden, tarih, sanat ve bilim fonu üzerine kimilerine göre ustaca, kimilerine göreyse kurnazca yerleştirilmiş dudak uçuklatacak cinsten komplolar, çözümü meçhul bilmeceler, şifreler, semboller mi; yoksa bir pazarlama çakalının emsalsiz hüneri mi?
Roman, Hz. İsa'nın son akşam yemeğinde kullandığına inanılan kutsal kase 'Holy Grail' mitolojisi etrafında dolanan bir gizem ve şifreleme gösterisi sunuyor okurlara. Paris'teki Louvre Müzesi'nin müdürünün öldürülmesi olayının üzerindeki perdeyi kaldırma işi cinayet zamanında Paris'te bulunan Harvard Üniversitesi'nde Simge-bilim profesörü Robert Langton ve Fransız kriptoloji uzmanı Sophie Neveu'ya düşer. Buraya kadar normal görünen öyküde, cinayetin sırlarının Da Vinci'nin ünlü tablosu Mona Lisa üzerinde odaklanmasıyla yazar Dan Brown, kurgu mu gerçek mi oldukları okurca anlaşılamayan ve böylece daha da kafa karıştırıcı görünen tarihsel veriler eşliğinde bir entrika avcısına dönüşüverir.
Yazara sorarsanız kitap kendisinin hiç beklemediği bir başarı elde etti. O, kendisine oldukça merak uyandırıcı görünen konular üzerinde araştırma yapan karakterlerin bir bütünü olarak yazmış kitabı. Böyle bir konuyu seçmesi de İspanya'da University of Seville'de aldığı sanat tarihi eğitimine uzanıyor. Da Vinci'nin tablolarında yüzeyin ardına saklanan gizemlere dair öğrendikleri kendisini çok etkilemiş. ABD'de İngilizce öğretmenliği yapan Brown, tüm zamanını kitap yazma çalışmalarına ayırmak için 1996 yılında öğretmenliği bırakmış.
Sabahın 4'ünde İşbaşı, Çalışma Masasının Üzerindeki Antika Gözlük…
Matematik profesörü bir baba ile müzisyen bir annenin çocuğu olan Brown, din ve bilimin paradokssal karşılaşması içinde büyüdüğünü, bunun da kitaplarına yansıdığını ifade ediyor. İhanet Noktası, Melekler ve Şeytanlar, Dijital Kale kitaplarının da yazarı olan Brown, günlük yazı çalışmalarına sabah 4'te başlıyor. 'Eğer sabah 4'te masamın başında değilsem, en verimli saatlerimin heba olduğunu hissederim.' diyor. Çalışma masasının üzerinde de antik zamanlardan kalma bir gözlük bulunuyor her zaman. Her 60 dakika sonrasında vücudunu rahatlatmak üzere geriniyor ve şınav çekiyor. Bunun kanla birlikte fikirlerini de harekete geçirdiğini hissediyormuş. Ayrıca özel bir düzenekte havada tepetaklak asılı kalmayı sağlayan botları da Dan Brown'un vazgeçemedikleri arasında.
Dünyaya baş aşağı bakmanın bakış açısını değiştirdiğini ve problemlerin çözümünde farklı perspektifler geliştirmesine yardımcı olduğunu ifade ediyor. Dan Brown'un bu metotlarının Da Vinci'nin Şifresi'nin böylesine çok satmasındaki katkısı nedir bilinmez ama, tek sebep bu olsaydı sırrını böyle bir açıklıkla ele vermezdi diye düşünmeden edemiyor insan.
Kitabın bu kadar ilgi görme nedenlerinden biri olarak, muğlak ve girift bir olay örgüsünün, okuyucunun canını hiç de sıkmadan büyük bir akıcılıkla verilmesi görülüyor. Ayrıntıları, ipuçlarını yakalamak için aynı bölümleri tekrar tekrar okumak ya da başa dönmek zorunda kalmıyorsunuz. Gizem ve sır dolu bir labirentte arkanıza bakmadan ilerliyorsunuz bir anlamda. Diyaloglar, tanımlamalar ve tasvirlerin yer aldığı paragraflar üzerinde gözleriniz akıp gidiyor. Bunu başarmak, pek de kolay zanaat olmasa gerek. Hele hele anlatılanlar bir komplo teorisi etrafında dönüyor, buna tarihsel, bilimsel ve matematiksel veriler eşlik ediyorsa…
'Yazdıklarımı 10 Kez Okur, Her Seferinde Bir Sürü Çöplük Ayıklarım…"
Okuyucuya ulaştırılması gereken bilgi yoğunluğuyla akıcı üslubu nasıl sağladığına dair şunları söylüyor Dan Brown: "Yoğun bilgi sunan bir polisiye romanı kolay okunur kılmak, akça ağaçtan şeker yapmaya çok benziyor. Yüzlerce ağacı dolaşmalı, topladığınız fıçılar dolusu bitki özünü kaynatmalı, suyu buharlaştırmalı, özü ihtiva eden küçük bir topak damıtılana kadar kaynatmaya devam etmelisiniz. Bu süreç elbette klavyedeki delete tuşunu oldukça cömert kullanmanızı gerektiriyor. Pek çok yerde yontmalar, kısaltmalar yapmak zorundasınız. Buna yazdıklarınızı okuyucularınızın gözü önünde duru bir hale getirinceye değin fuzuli parçaları budamak da diyebiliriz. Böylece kendi kendinizin editörü olmuş oluyorsunuz. Ben yazdıklarımın üzerinden yaklaşık on kez yeniden geçerim ve her defasında da gereksiz bir sürü çöplük ayıklarım. Böylece bir öncekinin fasa fiso olduğuna şahit olurum."
Kitabın gördüğü ilgiyi olay ve kurguya atfetmek de olası. Hıristiyanların tartışmalı konuları üzerine meydan okuyan bir edayla giden, insanların pek de alışık olmadıkları bu tavrın büyüsüne kapılmaları, gizemli görünen içeriğe kendilerini kaptırmak istemeleri otobüste, yolda, iş yerinde ellerinde Da Vinci Şifresi okuyanlara pek sık rastlar olmamızın sebebi olabilir. Yazara sorarsanız pek çok kişi bu kitabı okuduktan sonra Hz. İsa'nın doktrini üzerine araştırma yapmaya başlamış, yani toplumda araştırmacı bir ruhu tetikler olmuş bu kitap.
Çok sayıda kitabın yayımlandığı bugünkü piyasada insanların elleri kendilerine tanıdık gelen başlıklara daha kolay uzanıyor. Böyle olunca da Da Vinci'nin Şifresi yarışa rakiplerinden açık ara önde başlamış olacağını tahmin etmek pek zor olmasa gerek. Kitabın isminin herkesin aşina olduğu bir sanatçıya dayandırılması ve insanların kafalarında merak uyandıran çağrışımlara kapı aralayan 'şifre' sözcüğünün kullanılması, kitabın satın alma anında benzerleri arasında öne çıkmasına yaramışa benziyor.
Hıristiyan Dünyasını Karıştıran İddialar
Kimi görüşlere göreyse romanı sattıran ne şifrelerin sofistike oluşu, ne de iddiasız, mütevazi yazım şekli. Hıristiyanlığa ve Katolik mezhebine dair iddialar ve yorumlar, bunlara getirilen dayanaklar kitabın bu denli ses getirmesinin yegâne sebebi olarak görülüyor.
Kitap, içinde yer alan tartışmalı görüşlere dair din adamlarından çok sayıda tepki aldı. Bu özelliği de kitabın ününe ün kattı, ellerde daha da fazla dolanır oldu eser. Bu tepkilere karşı şunları söylüyor Dan Brown: "Zıt görüşlerin ve tartışmaların hasıl olması dinin anlaşılması bakımından sağlıklıdır. Farklı fikirler gerçeklerin keşfi açısından başka başka yollar serer insanların gözleri önüne. Dinin tek düşmanı vardır: kayıtsızlık. Heyecanlı ve hararetli tartışma ortamları ise bu kayıtsızlığa karşı şahane bir panzehirdir."
Kitapta Hz. İsa'nın evlendiği, karısının yani İsa'nın soylu kanını karnında taşıyan kadının Maria Magdalena olduğu, peygamberin soyunun bugün de devam ettiği gibi kilise dogmalarını kökten sarsan bilgiler sunuluyor. Bunlar karşısında uzun süre sessiz kalan Katolik dünyasından Cenova Başpiskoposu Kardinal Tarcisio Bertone'den 'Bu çuvalla yalan ve iftirayla dolu kitabı okumayın!' şeklinde bir açıklama geldi. Dan Brown, kitapta geçen iddiaların yeni söylenmiş olmadığını, asırlardır dile getirilen söylemler olduklarını ifade ediyor. Ancak bu gerçeklerin bir polisiye kurgunun içinde ilk defa yer almasının insanlara şaşırtıcı gelmiş olabileceğini söylüyor. Tarih yazımına dair ise şu notları düşüyor: "Tarih kaydedilmeye başlandığı zamandan beri kazananlar tarafından, galipler tarafından yazıldı. Yani şimdiye dek okuduklarımız fethedenlerin tarihi. Tüm bu önyargılara rağmen hala bir verinin doğruluğunu bu kayıtlara bakarak ölçmeye çalışıyoruz. Ancak durup tarihsel bilginin doğruluğu hakkında kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Yazılı tarih, tarihsel gerçek olarak ne kadar doğru?"
Okumayanın Hatırı Kaldı
Da Vinci'nin çok okunmasında pazarlama ve dağıtım stratejisinin payını da unutmamak gerek. Kitleler üzerine alttan alta boca edilen 'okumayanın hatırı kalır' yargısına aldanan okuyucular sayesinde hızını alamayan bir satış grafiği yakaladı kitap. Tarihsel bilgiye ulaşma konusunda tembellik edilmesi, önümüze, hem de heyecan ve gerilim unsurları eşliğinde sunulan hazır bilgiye meyletmemiz kitabın yolunu daha da açtı. Kimi tarihçilere göre okuyucuların birazcık tarih bilgisi olsaydı yazılanların ne kadar gerçekdışı olduğunu anlarlardı.
Dan Brown'un kuyuya attığı taşı hangi akıllı çıkarır bilinmez ama, bu tür konular işleyerek çok satma yolunda deliliğe gönüllü olan yazarların sayısı yabana atılır gibi değil. Bilim adamları, tarihçiler ve din görevlileri, ardı ardına boy gösteren benzeri iddialarla yüklü kitaplarla daha çok uğraşacağa benziyor.