Flört konusu bilhassa kız çocuğu sahibi aileler için önemli bir mesele. Bu sadece ülkemiz gibi, yerleşik geleneksel değerlerle, modern anlayışların çarpışmasının devam ettiği yerlerde değil dünyanın modernleşmesini tamamlamış ülkelerinde de sorun olmaya devam ediyor.
19. asırda maddi ilimlerde görülen ilerlemeler insanlarda manevi değer yargıları konusunda ciddi kuşkulara itti. Örneğin, iffet, namus gibi değerlerin bazı korku ve mecburiyetlerden kaynaklandığı, oysa günümüzde bu korkulara yer olmadığı düşünüldü. Mesela artık doğum kontrolü mümkün olduğuna göre, çocuklar bu konuda eğitilip, sonra da içgüdülerini özgürce yaşaması için özgür bırakılması savunulmaya başlandı.
Bu konudaki düşünceler, modern psikoloji akımlarının; “ruh hastalıklarının, komplekslerden; onların da aile ve toplum baskısından kaynaklandığı, oysa içgüdülerin rahatça tatmini halinde insanların mutlu ve huzurlu olacağı” iddialarıyla da desteklenmeye çalışıldı.
Günümüzde ise artık bu iddialara ciddi kuşku duyulur hale geldi. Çünkü geleneksel anlayışlardan uzaklaşma insanlara hiç de huzur getirmedi. Bugün batı dünyası dini-geleneksel baskıları ortadan kaldırdığı; ayıp-günah diye bir şey tanımadığı halde, intiharlar, uyuşturucu bağımlılığı, depresyon, suç eğilimi, cinsi sapkınlık vs. son derece yaygındır ve toplum bilimcileri düşündürmektedir.
Bugün ilmi veriler dine karşı önyargıdan uzak olarak yeniden değerlendirildiğinde, içgüdüleri kontrol edebilmenin hiç de sanıldığı kadar sorun olmadığı görülüyor. Aksine “duygusal zekâ” verilerine göre dürtülerini kontrol edebilen, hazzı erteleyebilen kişilerin hayatta daha başarılı, zorluklara karşı daha dirençli ve sabırlı olduğu gözlendi. Hatta dini inanç ve geleneklere bağlı, içgüdülerini kontrol edebilen kişilerin psikiyatrik veya fiziksel rahatsızlıklara daha az yakalandığı, yakalanınca daha kolay iyileştiği, yaşadığı yıkım ve travmaları sabırla daha kolay atlattığı gözlendi.
Bugün geldiğimiz noktada içgüdülerin özgürce yaşanması; AİDS başta olmak üzere çeşitli hastalıkların yaygınlaşması ve aile kurumunun çökmesi gibi büyük kitlesel felaketleri beraberinde getiriyor.
Hem bilimsel gelişmeler doğum kontrolü için kullanılan yöntemlerin bilhassa kadın sağlığına verdiği zararları da ortaya çıkardı. Hele hele ergenlik çağı gibi, çok genç bir yaşta doğum kontrol ilaçları kullanmak savunulabilir bir şey değil. Üstelik bu yaşlarda doğru kullanılacağı da meçhuldür.
Nitekim araştırmalar her geçen yıl daha fazla çocuk yaşta kızın istem dışı gebelik yaşadığını ve bundan kurtulmak isterken hayatını yitirdiğini gösteriyor.
Aşağıdaki bilgiler adölesan (ergenlik çağı) sorunları üzerine hazırlanmış bilimsel bir makaleden alınmıştır.
• Dünyada ilk cinsel ilişki yaşı düşmektedir. Gençler arasında kontraseptif (doğum kontrolü) kullanımı oldukça düşük olup kullanılanlar da genellikle geleneksel yöntemlerdir. Her yıl meydana gelen 14 milyon adolesan gebeliğin yaklaşık üçte ikisi planlanmamış gebeliklerdir.
• Dünyada 15-19 yaşlar arasında 14,3 milyon anne bulunmakta olup bu anneler, 20 yaşın üzerindekilere kıyasla, gebelik ve doğuma bağlı nedenlerle iki kat daha fazla ölmektedir. Anne ölümleri, 19 yaş ve altındaki grupta ise beş kez daha fazla meydana gelmektedir.
• Her yıl güvenli olmayan 20 milyon düşük vakasının %25’ini 15-19 yaş kızlar oluşturmaktadır.
• Dünyadaki 340 milyon cinsel yolla bulaşan hastalığın üçte biri ergenler arasında görülmekte olup, her gün yaklaşık yarım milyon genç insan bu hastalıklara yakalanmaktadır. Bu da günde yaklaşık her 20 gençten biri demektir.
• Dünyada, yılda görülen 2,4 milyon yeni HIV enfeksiyonunun yaklaşık yarısı 15-24 yaşlar arasında görülmektedir. Her gün, 4 bin gencin HIV/AIDS ile teması olduğu tahmin edilmektedir.
Kısacası, flört meselesi dünya çapında çözümlenmiş bir konu değildir. Ülkemizde de en doğru yaklaşım için arayışlar sürmektedir.
Burada kesin bir cevaba ulaşmaya çalışmak yerine mevcut görüşlerin mukayesesini yapmak için fikir cimnastiği yapıyoruz; acaba flört ne kadar gereklidir?
Mutlu evlilik için
Flörtü savunan kesimlerin genel yaklaşımı, “ilerde mutlu bir evlilik için karşı cinsi tanıma gereği, bu konuda bir kaç deneyim yaşanmasının şart olduğu” iddiaları çevresinde şekillenmektedir.
Gençler arasında “çıkma” da denilen flört, evlilik gibi manevi ve sorumlu bir bağın kuruluşuna başlangıç için uygun mudur bir düşünelim.
Her şeyden önce “çıkma”, genç kızların erkeklere biraz para harcattığı, karşılığında da kendisini birazcık kullandırdığı bir ilişki biçimidir. Peki karşı cinsi bu deneyimle tanımak ne kadar sağlıklıdır?
Malumdur ki karşı cinsle ilişkiyi bu deneyimle tanıyan kişiler bir ömür boyu evlilikten şikayet ederler. Çünkü bu tür ilişki sırf eğlenceye, hoşça vakit geçirme anlayışına dayalıdır. Hayatın sıkıntılarını birlikte omuzlamak, birbiri için fedakârlık yapmak, bağlanmak, sadakat göstermek gibi değerler söz konusu değildir. Oysa bunlarsız evlilik düşünülemez…
İşin doğrusu evliliklerin pek azı flörtle başlar. Birçok kişi çıktığı kişiyle sadece eğlenmeyi hedeflemektedir, bu nedenle ona eğlenceli bir rol takınır. Ama hayatın hep eğlenerek geçmeyeceğini bildiği için, eğlenmek için seçilen partnerden farklı bir “evlenilecek kişi” arayışına girer. Özellikle de erkekler…
Çünkü ne kadar modern olsa da genellikle erkeklerin kadın algısı, şöyledir, kadınlar ikiye ayrılır, “birincisi, annem gibi, güvenilir, sadık, vefalı, fedakar, birlikte ev kurulabilecek kadınlar; ikincisi eğlenilecek kadınlar…”
Ergenlik dönemi henüz taşkınlıkların dizginlenemediği ve enerjinin doğru yönlendirilemediği acemilik çağıdır. En önemlisi cinsler arasındaki farklılık bu dönemde had safhada hissedilir.
Ergen olsun, yetişkin olsun kadınlar her türden ayrıntılara önem verirlerken erkekler pek önem vermezler. Mesela duyguları, duyguları simgeleyen jest ve hediyeleri, sözcükleri, vs.
Erkekler bu “enstürmanları” sadece istediklerini elde etmek, bir ilişki sahibi olmayı başarmak için “kullanırlar.” Yoksa asla kadınlar kadar değer vermezler.
Erkek çocukları ilişkilere macera gözüyle bakarlar. Daha dürtüsel ve acelecidirler. Birçoğunun yaşadıkları kırgınlıklara fazla anlam yüklemedikleri görülebilir. Çok kolay yeni bir maceraya atlayabilirler, hatta bir maceranın içindeyken bir diğerini kollayabilirler.
Bunun nedeni şudur; ergenlik dönemindeki erkek çocuğu için erkek arkadaşları çoğu zaman kız arkadaşlarından daha merkezi bir öneme sahiptir. Adeta kızlar onun için grupta bir partnere sahip olma ihtiyacını karşılayan herhangi bir öğedir. Birlikte eğlenirken damsız kalmamak için bir mecburiyet; bir masraf kapısı, bir kapris kumkuması!
Erkek çocuklarının karşı cinse daha derin duygular beslemesi, uzun vadeli planları olması için daha yıllara ihtiyaç vardır.
Oysa kızlar tam tersine son derece duyarlı, fazlasıyla alıngandır. Her şeyden önce yaşadıkları maceraya değil, yaşadığı kişiye odaklı düşünürler. Birlikte olduğu kişiyi yüceltme, birlikte bir gelecek tasarlama eğilimleri vardır. Hem de daha bunun için çok erken olduğunu bilmelerine rağmen.
Kızlar erkeklerin kendilerine yaptığı muamelelerin bilinçaltını sezerler. Çıktığı kişinin kendisiyle henüz duygusal bir şekilde ilgilenmediğini hisseder, bunun kendisinden kaynaklandığını sanarak acı duyarlar. Bu nedenle bu yaşlardaki flörtler oldukça sancılı ve birçok zaman umut kırıcıdır.
Özellikler ergenlik çağındaki acemilik hesaba katılırsa, çoğu zaman ilk ilişkiler son derece hayal kırıklığı yaşatıcıdır. Genç kız çok fazla mana yüklediği buluşmaya, çok fazla hazırlanarak gitmiştir, ama umduğu iltifatları duyamadan hayal kırıklığı ile döner.
Hatta belki genç adam biraz güdülerine hakim olamadığı, biraz da arkadaşlarına anlatacak bir macerası olsun diye aşırı hareketlerde bulunur. Genç kız bu durumda kendisini kullanılmış hissederek acı duyar ve hep doğru kişiyi bulmak ümidiyle yeni ilişkilere koşar. Böylece aradığı prensi bulmak için bir sürü kurbağayı boşuna öpmüş duygusuna kapılır…
Bu deneyimlerden geçen birçok kadın; hissettiği hayal kırıklığı nedeniyle iş kolik, kariyer perest olacak kadar ilişkilerden kaçma yolunu tutuyor. Kimisi annesine büsbütün bağlanıyor, tümüyle içine kapanıyor ve tüm ilişkilere olumsuz bir bakış açısı geliştiriyor.
Bazı kadınlar ise çıktığı kişide aradığı özellikleri bulamayınca kaçmak ve değiştirmek onun için bir hayat biçimi oluyor ve hayatı böylece geçiyor. Bir kaç evlilik yapsa da mutlu olamıyor. Bunların örnekleri çoktur ve farklı hikayelerle örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Öyleyse flörtün, ya da daha geniş anlamda nikahsız ilişkinin yararı ve zararı ne kadar ölçülmüştür?
Elbette şunu söylemek istemiyoruz; “kızlar erkeklerle kesin bir şekilde görüştürülmesin; anne babanın seçtiği kişiyle evlensin.”
Söylemek istediğimiz şu ki; flörtü evlilik öncesi tanışma ve kaynaşma yöntemi olarak görüyorsak; bunu daha tutarlı bir usulle yapmalı değil miyiz?
Nitekim günümüzde Hıristiyan inanç ve geleneklerine bağlı batılılar da; “birlikte eğlenmek ve para harcamak” şeklindeki, kapitalist flört yöntemini benimsemiyor. Bunun yerine evlenme çağı gelmiş, kendini yetiştirmiş, karakterini oturtmuş yetişkinleri; fikir klüpleri, dernekler, cemaat ve cemiyetlerde veya aile ortamlarında münasip bir şekilde tanıştırma yoluna gidiyorlar. Hem böylesi, tarafların birbirine yalan söylememesi, rol yapmaması için de çok daha uygun.
Çünkü görülüyor ki, evlilik gelip geçici duygular üzerine inşa edilemiyor, edilse de sağlam olmuyor. Ama fikir birliği, karakter ve yetişme tarzı uyumu üzerine oturtulunca çok daha sağlam oluyor.
İlk Aşk
Ergenlik çağı belki de en çok “ilk aşk” macerasıyla hayatımıza damgasını vurur. İlk aşk dediğimiz duygusal tecrübe çoğu zaman oldukça münasebetsiz bir kişiye karşı hissedilir. Genç ve yakışıklı bir öğretmenden, servis şoförüne, market çalışanına kadar her hangi biri olabilir bu kişi. Akraba ve komşulardan genç bir yetişkin olması da kuvvetle muhtemeldir.
Genellikle ilk aşık olunan kişinin özelliği, dış görünüştür. Bazı genç kızlar çok da yakışıklı ve hatta genç olmayan birine de aşık olabilirler. O zaman neden, duygusal olarak sempati duymak, yani benzerlik kurmak olabilir.
Doğal olarak insanlar kendilerine benzeyen kişilere sempati duyarlar. Yani aynı sanatçıyı beğenmek, aynı sosyal tutuma meyilli olmak gibi… Örneğin sosyal aktivitelerden çok kitap okumayı seven bir öğrenci, onu kendisine yakın bulan edebiyat öğretmenine aşık olabilir. Hele de onu takdir ediyor, yakınlık gösteriyorsa.
Benzer şekilde, sakin, kimseyi kırmayan müşfik yapısı nedeniyle kendisine aşık olunan yetişkinler çoktur. Çünkü bu yıllarda ergen kızlar için duygularını anlayan bir kişiye ihtiyaç duyma had safhadadır.
Karakterini oluşturma çabası içinde oldukları için bu dönemde gençler karizmanın da çok etkisinde kalırlar. Mesela servis şoförü oldukça karizmatiktir, öz güvenli ve gruba hakim bir kişiliği vardır. Onun el kol hareketiyle veya sözle takılmaları bile heyecan uyandırmaktadır.
Yani bir çok zaman ilk aşkta güçlü bir karakterin tesirine kapılmak önemli bir unsurdur. Bu dönemde karşı cinsle yaşanan en küçük duygulanım bile çok abartılı hissedilebilir. “Bana şöyle dedi, böyle baktı” diye ballandırıla ballandırıla anlatılır.
Genç kızlar gizli gizli içtikleri sigaranın filtresindeki lekede veya kahve telvesinde sevdikleri kişinin adının baş harfini ya da silüetini filan görürler. Okul çevresindeki çingeneye ucuzundan fal baktırıldığı da olur. Tabi en kolayı papatya falıdır, “seviyor, sevmiyor…”
Ergen kızlar, hele de yaşıtı olan oğlanlar daha çocuksu oldukları bu çağda; genelde yetişkinlere karşı ilgi duyarlar; ama bazen yaşıtlarına karşı çocukluktan gelme hisleri de olabilir.
Ergenlik çağının ilk devrelerinde kız ve erkek çocuklar kümeleşir, kendi aralarında oynamaya başlarlar. Karşı cinsi ya gönülsüz olarak aralarına alırlar, ya da almazlar. Bu kümeleşme zaten ilkokuldayken başlamıştır, ilkokulun son yıllarında ise adeta çatışan kümeler oluştururlar. Artık birlikte oynamadıkları gibi; birbirine takılır, birbirini küçümser, alay ederler. Erkek çocuklar kız çocukların kızdırmaktan, vurup kaçmaktan, çantalarını düşürmekten zevk alırlar.
12 yaşından sonra bu karşıtlık yerini merak ve ilgiye bırakır. Erken gelişen kızlarda, erkek çocukların ilgisini çekme, beğenisini kazanma isteği ortaya çıkar. Ancak geleneksel olarak ilk adım erkeklerden beklendiği için duygular daha çok içte yaşanır.
Bu dönemde kızlar kendi aralarında oğlanları çekiştirir, fısıldaşır, gülüşürler. Kendi aralarında sırnaşık erkeklerden söz ederler. “Ahmet var ya, Hani şu yakışıklı çocuk, işte o benimle çıkmak istedi, reddettim!” diye övünürler. Genç kızlar ancak içli dışlı arkadaşlarına şu veya bu çocuğu beğendiğini açıklar. Arkadaşı bu sırrı çevreye yayarsa büyük tepki gösterir.
Ergen erkekler ise genellikle 14 yaşından başlayarak kızlara açıkça ilgi duyduklarını belli ederler. Genç giyimine, kuşamına özen göstermeye, kızlarla şakalaşmaya, takılmaya başlar. Soytarılık yaparak, fıkra anlatarak güldürerek kızların ilgisini çekmeye çalışır.
Genç ergen gülümseyen her kızın kendine tutulduğunu sanır. Arkadaşlarına bundan övünerek söz eder. Kısa buluşmalar, el ele tutuşmalar, ballandıra ballandıra anlatılır.
Arkadaşları, “Anlat, sonra ne oldu?” dedikçe genç öyküsünü yer yer uydurmalara kaçarak süslemeye başlar. Kimi genç ise kızlara yaklaşamaz, sıkılır, konuşamaz, kekeler.
Bu çağlarda kızların çoğunda “Bizi kader bir araya getirdi” gibi duygular çok ön plandadır. Duygusal ve mizaç yönünden uyum fikrine çok önem verirler; tıpkı yetişkin genç kızlar gibi… Ama birçok zaman oğlanın bu kadar uzun uzadıya hislerle alakası yoktur; kayıtsızdır…
Bu yaşlarda hisler tam da acemicedir. İlgi duyulan kişiden olumsuz bir şekilde söz edilse bozulmalar, heyecanını belli etmeler, hatta söylemek için bahane aramalar. Bir yandan; o kişi hariç herkes anlar; bir yandan da bir türlü itiraf edilemez, hatta ağlaya sızlaya inkâr edilir…
Bununla birlikte hayat boyunca, sol tarafta tatlı bir sızıyla hatırlanacak hoş şeylerdir. Hesapsız mütevazı, temiz duygulardır çoğunlukla…
Elbette bu gibi platonik hisler yerini gittikçe daha gerçekçi, hesap edilmiş, çeşitli koşulları düşünülmüş duygulara bırakacaktır.
Okul aşkları
Bedensel ve zihinsel gelişimini tamamlayıp, hisleri olgunlaşan genç kızlar, gittikçe “birlikte olmak istediği kişiye karşı duyulan sevgiyi” tanımaya başlar. Genellikle okul hayatının önemli bir işlevi de, evlenilecek kişiyle tanışmadır.
Hatta birçok genç okuldan mezun olmadan önce evleneceği kişiyi bulmayı önemser. Çünkü uzun bir süreyi bir arada geçirdikleri ve yaşıt oldukları için kolay anlaşacaklarını düşünürler. Bu bir parça da doğrudur. Özellikle benzer hayat görüşüne sahip gençler okulda kendi aralarında gruplaşırlarken yakınlaşırlar. Hayata birlikte atılmayı düşünürler.
Geleneksel olarak kızlar ilk adımı erkeklerden beklediği için bazı sıkıntılar duyulur. Mesela asıl beğenilen delikanlının gözü başkasındadır; bu nedenle mecburen kendisine alaka gösteren kişiyle zaman geçirilir. Çünkü istediği kişiyi beklerken yalnız kalmaktan korkar.
Elbette bazı çiftler gerçekten birbirini istediği için bir araya gelirler. Bunlar mutlu azınlık diye tabir edebileceğimiz gruptur. Bunlar zannedilenin aksine genellikle popülerlik peşinde koşmayan, iddiasız ve içten kişilerdir.
Popüler çiftler ise genellikle kibirlidir ve birbirlerini incittikleri çok olur. Ayrıca onlara karşı duyulan kıskançlık da mutluluklarını etkileyebilir. Özellikle günümüzdeki gibi, tüm ilişkinin göz önünde yaşanması durumunda…
Günümüzde gençler çoğu zaman grup halinde yaşadıkları ve çiftler halinde eğlendikleri için; birbirlerine gevşek bağlarla bağlı çiftlerden gruplar oluşturmaktadırlar. Bu gruplarda çiftler genellikle yalnız olan kız veya erkek arkadaşlarına eş bulurlar ki, o da yalnız kalmasın. Böylece birlikte eğlenmek mümkün olsun.
Bu arada aynı gruptaki kızlar genellikle birbirlerinin ilişkisini yakından izler, dertleşir, paylaşırlar. Hatta paylaşmak istemeyeni de sıkıştırıp sorgularlar. Bu arada kendininkiyle kıyaslamada bulunurlar. Bazen kıskandıkları durumlar olur, kendi partnerlerine sitem veya baskı yaparlar. Bazen de saf gördükleri arkadaşlarına akıl verirler. Ufak tefek sorunlar dertleşmeler sırasında büyütülür, moral bozucu sözler yüzünden ilişkiler sarsılır. Çünkü bu yaşlardaki gençler birbirlerinden çok akıl alır ve çok etkilenirler.
Bu yaşlarda da gençlerin ailelerin yardımına ihtiyaçları olabilir. Her ne kadar aileden uzaklaşma eğilimi gösteriyor olsa da, yaşadıklarını hissettiklerini paylaşmaya teşvik etmek yerinde olur.
Çünkü maalesef bu çağlar acemilik nedeniyle bazen çok tatsız durumlara da sahne olmaktadır. Araştırmalar bir çok genç kızın duygusal ilişkide çok fazla bağımlılık duyduğunu, bu nedenle erkek arkadaşı tarafından şiddete, cinsi istismara uğrasa bile sesini çıkaramadığını göstermektedir.
Kızınızın arkadaşlık veya duygusal beraberliğinde şu işaretleri gösterip göstermediğini izlemeniz yararlı olur;
* Erkek arkadaşının öfkesinden korkuyor mu?
* Kendisine veya ailesinden birine zarar vermekle tehdit etmesi nedeniyle ilişkisini bitirmekte zorlanıyor mu?
* Sık sık arkadaşının davranışları için özür dilemek ya da savunma yapmak zorunda kalıyor mu?
* Erkek arkadaşının fikrine karşı çıkmaktan korkuyor mu?
* Erkek arkadaşının istem dışı olarak bir yere götürdüğü, salıvermediği, gözünü korkutarak ilişkiye zorladığı oluyor mu?
* Kendini depresif ve diken üstünde hissediyor mu?
Gençler özellikle kızlar, arkadaşını kaybetme korkusuyla istemediği bir ilişkiye zorlanmakta, hayır diyememektedir. Bu tarz süren ilişkide cinsel istismara açık hale gelmektedir.
Uzmanlar yukarıdaki maddelerle anne babaları uyarıyor.
Gerçek sevgi
Neden sevgi gibi güzel bir duygu, bu kadar yıpratıcı hadiselere neden olmakta?
Çünkü sevgi, insani-manevi bir duygu iken, gençlik aşkları daha çok dürtüsel hislerdir. Tatmin edilmeyi bekleyen içgüdüler kabararak his pusulasını sıkça yanıltırlar.
Ayrıca gençlik aşklarının birçoğu yalnız kalma korkusuyla, iyi düşünülmeden verilen kararlarla meydana gelir. Yalnızlık acı vericidir; hele de o yaşlarda. Gençler o yaşlarda kendilerine güven için arkadaşlık ve duygusal ilişkiye çok fazla mana yüklemektedirler. Bunda, henüz 8-9 yaşlarındaki çocukların bile flört ettiğinden bahseden dizilerimizin de katkısı var kuşkusuz.
Modern kültür flörtü serbestten öte mecburi tutan garip bir anlayışa sahip olduğu için; günümüz gençliğinin ilişkilerinin birçoğu zarurettendir. Eğlenceye katılmayan gençlerin gruplardan dışlandığı; eğlence yerlerine ise “damsız” girilmediği göz önünde bulundurulursa bu daha kolay anlaşılır.
Oysa sevgi; üzerinde enikonu düşünülmesi gereken bir konudur.
Sevgi, özel kimliğimizin duvarını aşarak bir başkasıyla birleşmemizdir. Gerçek anlamda “Aşık olmak”, iki kişinin sadece, birbirlerinin gözlerinin içerisine sevgiyle bakmaları değil; aynı zamanda, tüm fikirleriyle aynı yöne bakabilmeleridir ve bakışlarla olduğu gibi ruhen de bütünleşebilmeleridir.
Oysa gençlik çağlarında henüz ne olduğunu, ne istediğini belirlemiş midirler ki?
Flört sırasında genellikle taraflardan biri “ben böyle düşünüyorum, bunu seviyorum” vs. der. Diğeri birlikteliği sürdürmek istiyorsa “ah evet ben de” diye cevap verir ve “tam birbirimize göreyiz” hissi belirir.
Bir süre gerçekten de böyledir. Hatta bazen tüm şartlar uygun gelişir, araya ayrılık da girmezse evlilik bile gerçekleşir. Fakat ne zaman ki ilişkide yapmacık nezaket dönemi biter; işte o zaman gerçek meydanda sırıtır kalır.
Aslında taraflardan biri bir ilişki sahibi olmaya fazlaca değer yüklemiş, gerçek isteklerini hep baskılamıştır. Ama bunun sonsuza kadar sürdüremeyeceğini anlayınca gerçek kimliğini aramaya başlar. Üstelik kendisini ancak ilişkilerde yapılandıracağını sanan biriyse bunu yeni bir ilişkide aramaya kalkışabilir…
Gerçek şu ki, birçok kişide birleşme, biriyle sevgiyle bir olma isteği oldukça kuvvetlidir. O kadar ki kendi benliğini kurmasını engelleyecek kadar. Hep “bir” olacağı bir diğer yarısını aramaktadır.
Ancak evlendikten sonra çiftin “bir olma” fantezisi gerçeklerin sınamasına dayanamaz. Günlük hayatın sorunları karşısında, er ya da geç ferdi irade ve istekler ortaya konulur. Çelişkiler belirir. Kadın yine eskisi gibi gezmek ister, erkek kabul etmez. Erkek para biriktirmek arzusundadır, kadın bulaşık makinesi için bastırır. Kadın ev işlerinden şikayet eder; erkekse kendi meşguliyetlerinden dem vurur. Böylece ilişkinin flört dönemindeki hisler ortadan kalkar; evliliğin aşkı öldürdüğü efsanesi anlatılmaya başlanır.
Yada daha da kötüsü, “yanlış insanla evlenildiği”, daha doğrusu “evlendiğini sandığı insanla evlenmediği” neticesine varılır. Birçok kişi ilişkilerin başlangıç kısımlarındaki heyecanlı dönemin tutkunu olur, bu nedenle evliliğe sadık kalamazlar.
Bütün bunlardan söz etmemizin nedeni sevgiye inanmamamız değil, ama içgüdü baskısı, model ve kimlik arayışı, duygu tiryakiliği arasında sevginin hakikatinin yaşanmasının güçlüğünü anlatmaktır.
Elbette kişiliğini inşa ettikten sonra, ciddi bir niyetle ve yapacağı özveriyi göze alarak, bilinçli bir ilişkiye giren kişi, sevgi deyince neyi anlaması gerektiğini çok daha iyi bilecektir. Bu dönemde zamanından erken yaşanmış acı verici deneyimlerin gölgesi olmasa çok daha iyidir.
Bu nedenle flört konusunda batı kültürünün yaklaşımın körü körüne benimsemek yerine, o hatalardan ders alarak daha doğru bir yaklaşım benimsemek daha uygun olabilir.
Ayrıca bu demek değildir ki, gençlerimiz bu çağda; gelenek göreneklerimizde olduğu gibi, anne baba kararıyla, görücü usulüyle evlensinler!
Ömür boyunca çalıştıkları yerde, sosyal ortamlarda vs. karşı cinsle bir arada olacak insanların; evliliklerini sağlam temel üzerine oturtması gerekir. İleride evliliklerde duygusal çekimin bitmemesi için kişinin duygularını ölçüp biçerek karar vermesi önemlidir.
Eyvah kızım büyüdü!
Her ailenin, çevrelerinin de tesiriyle benimsediği tutumları olabilir elbette. Ancak herkesin kendi anlayışına göre değerlendirebileceği genel prensipleri şöyle sıralayabiliriz.
* Genç kızımızın erkek arkadaş sahibi olması konusuna öfkeyle ve baskıcı bir tutumla değil, bilinçli ve bilinçlendirici bir şekilde yaklaşalım. Eğer karşı isek bunun nedenlerini açıklayalım, ikna olmasına önem verelim. Bir takım kurallar çerçevesinde izin vereceksek bunların uygulanmasında tutarlı olalım.
* Konuya yaklaşımımızda asıl prensibimiz, “çocuğumuzun geleceği için en doğrusu” olsun; “çevre ne der” gibi korkular değil. Eğer onu sırf “el alem ne der, adın çıkar” korkusuyla yönlendirirsek gizli saklı buluşmalara kalkışacak daha büyük tehlikeler yaşayacaktır.
* Görüşümüz ne olursa olsun, çocuğumuza ahlak eğitimi verelim. Birlikte olduğu kişilerin ahlaki durumunu araştırmasını ve seçici olmasını öğretelim. Zaten iyi ahlaklı olmayan bir kişi gerçek ve uzun ömürlü bir sevgi ile sevilemez.
* Eğer hayat görüşünüz gereği; kızınızın flört etmesine izin vermiyorsanız, “ileride onun da seveceği bir kişinin olacağı” konusunda ümitlendirin. Merak ve duygularının normal ve güzel olduğunu, bunları usulünce ve kurallar dahilinde yaşayacağını anlatın.
* Çocuklarınıza kendi tanışma ve evlenme serüveninizi, duygularınızı anlatın. Evliliğinizde mutlu olduğunuzu söyleyin ve gösterin. Gariptir, anne babalar çocuklarının yanında kavga etmeye utanmaz da, sevgi sözcükleri söylemeye utanırlar. Oysa çocuk ve gençlerin evlilikte sevgiyi görmeye ihtiyaçları var.
* Görüşümüz ne olursa olsun erkek çocuğumuzla kız çocuğumuz arasında ayrım yapmayalım. Eğer namus gibi değerlere inanıyorsak, biliriz ki, inancımız namusu sadece kıza mahsus bir kavram olarak tanıtmıyor. Ayrımcılık onu isyan ettirecek ve üzecektir.
* Ergen kızınızın belli bir yaştan sonra çıkmasına izin veriyorsanız, sizinle duygu ve düşüncelerini paylaşmasına yardımcı olun. Çünkü günümüzde önemli bir sorun da, genç kızların erkek arkadaşlarını kaybetmemek için şiddet ve istismara karşı koyamamaları.
* Bazı gençler, kendi madde bağımlılıkları gibi nedenlerin saikiyle; kız arkadaşlarını “annene babana söylerim”, yada “fotoğrafları gösteririm” gibi tehditlerle; uyuşturucu satmak, fuhuş yapmak gibi yollarda kullanabilmekte. Bu nedenle kızınıza bir hata yapmış olsa da size söyleyebileceği; ne olursa olsun affedileceği şekilde güven vermelisiniz.
* Eğer ilişkisine çok fazla hayal kurarak aşırı manalar yüklüyorsa, yada tam tersi sırf eğlencelik bir ilişki olarak görüyor, sık sık partner değiştiriyorsa, tuttuğu yol hakkında bilinçlendirici konuşmalar yapmalısınız.
Arkadaş aile ilişkisi
Bu çağlarda gençlerle ailelerin arası bozulabilir. Aileden utanma, kardeşlerden nefret etme gibi sağlıksız davranışlar görülebilir. Bu davranışların kökeninde çoğunlukla ahlaki yapısı maddeci, saldırgan ve manevi değerlerden uzak arkadaşlarının tesiri vardır.
Aileler çocuklarında bu işaretleri görürse çocuklarının kimlerle arkadaşlık ettiğini yakından izlemelidirler. Bunu bir doğum günü partisi hazırlayıp arkadaşlarını eve çağırmasını sağlayarak yapabilirsiniz. Hem bu davranışınızla kızınızın yanında ve destekçi olduğunuzu göstermiş olursunuz.
Eğer kızınız bunu dahi istemeyecek kadar “ailesinden utanma” saplantısında ise, okul-aile birliğiyle ilişkilerinizi kuvvetlendirip daha sosyal ve ilgili bir aile olmaya özen gösterin. Gerekirse çocuğunuzun durumu için profesyonel danışma ve destek alabilirsiniz. Ama kesinlikle çocuğunuzla ilgilenin. Onun sosyal hayatında nerede, kimlerle zaman geçirdiği meselesi, sizin önemli bir meselenizdir.
Eğer çocuğunuz arkadaş çevresiyle sizi tanıştırmak istemiyorsa şunlara dikkat edin.
* Son zamanlarda giyim kuşamında, takılarında, davranışlarında tuhaflıklar var mı?
* Ani bir değişiklikle içine kapanma veya hırçınlık tavırları göstermeye başladı mı?
* Eve geliş saatinde düzensizlik, yemek yemek istememe, renginde solgunluk gibi bir belirti görüyor musunuz?
* Konuşmaktan kaçınıyor, eşyalarını, odasını kilitliyor, ailesiyle arasına anormal bir mesafe koyuyor mu?
* Okul hayatına ilgisizlik, derslerinde gerileme var mı?
* Cüzdanınızdan para eksildiğini, yada mücevher gibi değerli bir eşyanızın kaybolduğu oldu mu?
* Uyku düzensizliği, aşırı bitkinlik, terleme, halsizlik, dalgınlık gibi belirtiler görüyor musunuz?
Eğer bu belirtilerden bir veya bir kaçını görüyorsanız, çocuğunuzun arkadaş çevresini tanımakta kesinlikle ısrar edin. Çünkü büyük ihtimalle çocuğunuz fena bir arkadaş grubunun tesirine girmiştir.
Okuluna gidip, durumunu yakından araştırın. Eşyalarını karıştırın, gittiği bir eğlence yerinin peçetesi, hesap pusulası vs. görürseniz burası hakkında bilgi toplamaya çalışın. Bu konuda yardımcı olabilecek kişiler; -emniyet mensubu gibi- varsa yardım isteyin.
Özellikle arkadaş çevresi hakkında açık ve ayrıntılı bilgi elde etmeye çalışın. Çocuğunuzun arkadaş çevresinde bu işaretleri görürseniz kaygı duymalısınız:
* Ailevi hayatları düzgün olmayan, ailesi tarafında ilgi ve sevgi yerine maddeyle tatmin edilmeye çalışılan;
* Okulla öğretmenleriyle uzun süredir çözümlenememiş sorunları olan;
* Hırçın ve ezici davranışlara sahip, çocuğunuzun kişiliğini zedeleyen;
* Madde bağılılığı gibi alışkanlıkları olan;
* Cinsiyetiyle barışık olmayan;
* Neyle uğraştıklarını gizledikleri bir kapalı gruba mensubiyetleri olan; genç yada yetişkin kişiler görürseniz müdahele etmelisiniz.
Çünkü günümüzde birçok genç uyuşturucu bağımlılığına, cinsi istismara, satanizm gibi sapkın inançlara bu gibi gruplar tarafından çekiliyor. Her gün birçok gencimizi uyuşturucuya, suçlu ve sapkın gruplara kurban veriyoruz. Onları beslemek bakmak yetmez; bu hassas çağlarında yakın ilgiyle korumamız da gerekiyor.
Ancak bu demek değildir ki, çocuğumuza tam aklımızdaki gibi bir arkadaş bulana dek sosyalleşmesine izin vermeyeceğiz, kontrol ve baskı altında tutacağız!
Elbette bu tavsiyelerimiz bir kriz dönemi sayılabilecek şeyler. Bu gibi aşırı durumlar olmadığı halde çocuğunuzu aşırı kontrolle bunaltmayın. Ona olgunlaştığı ölçüde özgürleşeceğini hissettirin.
Bu arada çocuğunuz size arkadaş çevresini sırf şu nedenlerle de tanıştırmak istemiyor olabilir. Bunlara dikkat edin:
* Çocuğunuzun arkadaşları konusunda aşırı yargılayıcı mısınız? Mesela “bu çocuğun dersleri nasıl? Aptallarla arkadaşlık etme!” gibi bir tutum içinde misiniz?
* Kendi sosyal durumunuzu kibir vesilesi yaparak çocuğunuza narsistçe baskılar mı yapıyorsunuz? Narsist kişiler, kendince yüksek seviyeli bir kesimle sosyalleşerek bundan özgüven ve gurur elde etmek ister. Mesela “Babası ne iş yapıyor? Bir …. parçası.. konumumuza yakışan arkadaşlar bulsana!” gibi.
* Çocuğunuzu arkadaşıyla mukayese ediyor musunuz? “Bak arkadaşın günde …soru çözdüğünü söyledi. Onu kendine örnek alsana!” gibi.
* Henüz olgunluktan uzak, taşkın çağlarda olduklarını göz önüne almadan, fazla kuralcı beklentilere giriyor musunuz? “Ne o arkadaşının giydiği, taktığı şeyler. Sen de onun gibi çıkma karşıma; bak bozuşuruz!”
* Her çocuğun bir kişiliği vardır, kimi lider ruhlu, kimi uysal… Çocuğumuzun arkadaşlıklarında kendi beklentilerimizi bulamayınca hayal kırıklığımızı belli ediyor muyuz? “Neden sana ne yapmanı o söylüyor. Senin aklın yok mu?”
* Bu yaşlarda gençler paylaşımcıdır. Çocuğunuzun eşyasını arkadaşına vermesini, ailevi durumlarını konuşmasını baskılıyor musunuz? “Boynundaki senin kolyen değil miydi?” “Nereden biliyor bizim geçen yıl geçirdiğimiz kazayı! Sen böyle her şeyimizi anlatıyor musun?”
Unutmayın ki çocuğunuz da kendi hatalarını yapa yapa doğruyu bulacak. Sırrını anlattığı için, derslerine önem vermeyen gençlerle arkadaşlık edip zamanını boşa harcadığı için, kendini ezdirdiği, kullandırdığı, sömürttürdüğü için pişmanlık duyacak, ders alacak. Bırakın ufak tefek zararlara mal olsa da kendi hatalarını yapsın, kişiliği gelişsin…
Aile içi ilişkiler
Ergen kızlar büyüdükçe aile içi ilişkilerindeki tutumları değişir. Birçok zaman anne babayla olan ilişkisinde köklü değişimler olur. Bunun nedeni, küçük bir kız çocuğu olduğu zamanları reddetme, kendisini yeniden kurma isteğidir.
Eğer çocuklukta geçirilen uzun bir hastalık, fiziksel engel vb. durum yoksa çoğu ergenler belli bir yaştan sonra bağımsızlıklarını oluşturmak isterler. Ailede bunu destekleyen kişilere daha yaklaşır, otorite ve baskı uygulayan kişilerle uzaklaşırlar.
Mesela baba izin vermeyen, kurallar koyan kişilikte, anne ise ondan gizli idare eden roldeyse ergenler anneye yaklaşır. Ama bu arada baba kötü görüldüğü gibi, anne de ciddiye alınmaz. Sanki idare etmeye mecburmuş gibi algılanır. Hatta genç artık akıl-vicdan yönünden geliştiği için, yalan söylediği için anneyi ikiyüzlü görür, güvenmez.
Bu nedenle anne babaların birlikte hareket etmeleri daha doğru olur. Neye izin verilecek- verilmeyecekse danışıp görüşerek birlikte karar vermeli, tutarlı bir şekilde uygulamalıdır. Eğer esneklik gösterilecekse de yine ortak karar vermelidir.
Ergenlik dönemi ergen için olduğu kadar ergenin ebeveynleri için de zorlu bir dönemeçtir. Esneklik, dayanıklılık, sabır, güven, alçakgönüllülük gibi bir çok özelliğin teste tabi tutulduğu zorlu bir dönemden geçiyorsunuz.
Unutulmaması gerekir ki, anne ve baba ebeveyn olarak iki kutup değil dengeleyici iki ana unsurdur. Belki anne biraz daha şefkati ve sığınılacak limanı temsil eder. Baba ise takdir eden, kuralları belirleyen roldedir.
Ergen ebeveyni olmak sabırlı ve metanetli olmayı gerektirir. Bu dönemin kolay geçirilmesi ergenlik dönemine girmeden önceki dönemlerde başlar. Anne babaların çocuğuna yaklaşım biçimi, tutumu ve davranışları ergenin büyüklerine karşı tavrında belirleyici bir rol oynar.
Bu arada çocuklar arasında adaletli olmak da çok önemlidir. Eğer çocuklardan biri aynı şey için izin istediğinde veriliyor, diğerine verilmiyorsa nedeni çocuklara açıklanmalıdır. Mesela “o da senin yaşındayken gidemezdi. Sen de onun yaşına gelince gidebileceksin” gibi.
Genellikle erkeklere verilen izinler kızlara verilmez. Mesela gece dışarı çıkmak gibi. Elbette bir çok zaman haklı nedenleri vardır. Ama bunu telafi edecek şeylere izin verilerek adalet sağlanabilir.
“Arkadaşını yatılı kalmaya çağırabilirsin.” yada
“Arkadaşlarınla birlikte seni istediğiniz yere götüreyim.” Gibi…
Bu uygulamalarda genç kızları sinirlendirecek şekilde hareket etmemelidir. Mesela arkadaşlarının yanında çocukluğuyla ilgili şeyler anlatmak, ona sormadan fotoğraflarını göstermek gibi…
Hatice K. ERGİN
www.gencgelisim.com