Selma Topkara
Dünya iyilikler üzerine kuruludur.
Neden iyilik yapmalı?
Kime yapmalı?
Ne zaman yapmalı?
Nasıl yapmalı?
Hiç önemi yok bu soruların…
İyilik yapmak için zaman ve sebep beklenmemeli, kişi aramamalı…
İnsan, yeryüzündeki akıl ve irade sahibi tek canlıdır ve bununla alabildiğince övünür. Dünyayı ayakta tutmak, hayata geliş amacını kavramak, özgüvenini arttırmak, mutlu olmak ve mutlu etmek için aklını ve kalbini kullanarak iyilik yapmalı, iradesini kullanarak da iyilik yapmayı alışkanlık haline getirmelidir.
O kadar zor mudur peki iyilik yapmak? Özel bir çaba ve uğraş gerektirir mi? Başkasına iyilik yapınca kendimizden kaybeder miyiz?
Gülümsemek iyilik… Selam vermek iyilik…
Güzel söz söylemek iyilik… Sözü güzel söylemek iyilik…
Yoldaki taşı, bir başkasının ayağına takılır da canı yanar endişesi ile kenara itmek iyilik…
Hastayı ziyaret etmek, geçmiş olsun demek iyilik… Yakını kaybedene sabır dilemek, zor günde yanında olduğunu göstermek iyilik…
Arkadaşlık etmek iyilik… Sevinci paylaşıp, paydaşı mutlu etmek iyilik…
Karşıdakinin hüznünü, kederini paylaşıp yükü hafifletmek iyilik…
Yaratılanı, Yaratan’ının hatırına sevmek iyilik… Kötülüğü engellemek iyilik…
İyiliğe aracı olmak iyilik… Komşuya bir tabak çorba yollayıp “aklımdasın” demek iyilik… Sahip olunan maddi varlıkların ihtiyaçtan fazlasını paylaşmak iyilik…
İyi olmak o kadar kolay ki… Hayra vesile olan, hayrı yapmış gibidir. İnsan başkasını mutlu ettiği sürece mutludur. İyilerle beraber olmalıdır; iyiliği teşvik etmelidir…
İyilik içinden gelir. Engelleyemezsin kendini. Empati yaparsın… Zaman zaman isteyerek “ya ben bu durumda olsaydım?” diye sorarsın kendine; zaman zaman da beynin bu soruyu hiç üretmeden, bilinçaltın sorulmamış sorunun cevabını verir sana… Kendini onun yerine koyarsın… Ve elinden ne geliyorsa, gücün neye yetiyorsa onu yaparsın. Beynin endorfin salgılar, mutlu hissedersin kendini. Bulutların üstüne çıkarsın. İyilik yaptıkça kendini ve hayatı daha çok sever, daha çok saygı duyarsın. Başkasını mutlu ettikçe mutlu olur, paylaştıkça artarsın…
İyilik, suya atılan taşın oluşturduğu halkalar misali yayılır… Önce iyilik yapanı mutlu eder. Sonra iyiliğe muhatap olanı, sonra iyiliğe şahit olanı ve sonra bundan haberdar olanı… Ve halka büyüyüp gider…
Hemen olmasa da er geç ve mutlaka, iyilik yaparsan iyilik bulursun… Mutlaka bir yerlerden karşına çıkar iyiliğinin karşılığı.. Belki bir dostun sohbetinde, belki bir kuşun cıvıltısında, belki beklenmedik bir maddi kazançta, belki kolayca savuşturulan bir problemin çözümünde…
Hadi durma, hemen bak etrafına; mutlaka sana ve desteğine ihtiyaç duyan birini göreceksin. En yakınından başla. Önce ailenden, komşundan, akrabandan, mahallenden… İşe gelip giderken, yolda sokakta gördüklerinden… İhtiyaç sahibi kimse yok mu yakınlarında? O zaman bir bilene sor. Mutlaka seni ve maddi-manevi yardımını bekleyenler var. Hadi ilk adımı at ve sakın geç kalma…
Ve bir şeyi asla unutma: Yaptığın yardımın karşılığını asla ve asla yaptığın kişiden bekleme! Yaptığın yardımı geleceğe yatırım olarak düşün ve karşılığını, kat kat fazlasını hem de en güzel şekilde alacağından emin ol!
Ne demişler? İyilik yap denize at, balık bilmezse HÂLIK bilir…