Yüce yaratıcı zeytine yemin etti, bir de incire… Onun aciz kulu olan bu fakir de üzerine ilahi söz söylenmiş bu meyvelerden ikincisinin dalına çıkmamaya yemin billâh etti. Bir daha mı, son olsun, bırak dalına çıkmak, doruğuna bile şöyle gözümü kaldırıp bakmam…
Yazar : Hüseyİn Akın
huseyinakin@yahoo.com
Yüce yaratıcı zeytine yemin etti, bir de incire… Onun aciz kulu olan bu fakir de üzerine ilahi söz söylenmiş bu meyvelerden ikincisinin dalına çıkmamaya yemin billâh etti. Bir daha mı, son olsun, bırak dalına çıkmak, doruğuna bile şöyle gözümü kaldırıp bakmam.
Keşke büyük sözü dinleyip de otursaydım oturduğum yerde. Babam ne de olsa köy adamı; "İncir ağacı başka ağaçlara benzemez evlat" demişti tok bir sesle. Sanki sesi çok öteden, gizemli bir dünyadan yükselip geliyordu. İşkillenmiş ama takmamış, bildiğimi yapmıştım. Daha ağacın ikinci dal basamağını çıkmadan kendimi aşağıda yıldızları sayarken buldum. Topladığım incir poşetinin de benimle birlikte yere yuvarlanıp ezilip gitmesi ise işin cabası. Bir daha incir ağacına çıkmak mı, bu bana ders olsun.
İncir ağacına çıkmamaya yemin ettiğime bakarak incir yemediğimi falan sanmıyorsunuzdur herhalde. Ben öyle dalına kızıp da meyvesine küsengillerden değilim. Çok fazla incir yerse bir insan, benim dalından düştüğüm gibi maazallah o kişi de meyvesinden düşer. Karnı şişer, içi dışına karışır. O ayrı bir konu. Demem o ki, siz siz olun, inciri yiyin, bağından habersiz olun. İncirin bağının olmadığını ben de biliyorum herhalde. Bunu ortalık yerde yüzüme söylemeniz gerekmez. Okuyucu da okuyucu olduğunu bilecek canım. Öyle her şeye karışmayacak. Şurada ağız tadıyla bir metafor yaptırmıyorsunuz adama. İncir çekirdeğini doldurmayan şeylerden mesele çıkarıyorsunuz.
Başta da anlatmıştım, ben sadece incirin dibine düşmekle kalmadım, yıllar sonra bir illet sebebiyle incirin ayağına da düştüm. Kim derdi ki incirin çekirdeğine muhtaç olacağım. Öyle oldu, yedim, şükürler olsun bişeyceğizim kalmadı.
Sadece çekirdeği mi, ya kendisi? İncirin faydaları saymakla bitmez. Bir kere vitamin ve mineral bakımından eşsiz bir meyvedir. Toksik maddeleri bağırsaklardan sürgün ettiği gibi kandaki kolesterol seviyesini de aşağıya çeker. Özellikle kurusu yenildiğinde enerji deposudur. Soğuk kış günlerinin dostudur, vücudun direncini artırır. Bağırsak iltihabına birebirdir. Bünyesinde şeker, albüminli maddeler, organik asitler, pektin, provitamin, A, B1, B2, C vitaminleri, magnezyum, kükürt, fosfor ve unlu maddeler bulunur.
Gölgesi Gönlüne, Lezzeti Diline
İncir her şeye iyi gelir dedikse o kadar da değil yani. Şimdi biri kalkıp da bu ağaçta bir iş var diyerek dalına çaput bağlamaya kalkmasın. İşte o zaman incirin ocağına incir ağacı dikilmiş olur. Hem boşuna söylememiş atalar: "Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz!" diye. Aslına bakarsanız atalar isabet buyurmuşlar, incir ağacı virane, susuz, kırsal yerlerde yetişen yamru yumru bir ağaç olduğundan odun(!) gibi odunu vardır. Şairlere de ilham olmuş bir bedeni taşır bünyesinde incir ağacı. Behçet Necatigil ona yanlış(!) gözle bakan şairlerdendir: "Kaldırmış kollarını/saçlar dağınık/örter yaprakları/çıplaklığını". Ümit Yaşar'ın şiirinde de incirin tadı değil, sadece adı vardır. İncir ağacını bir delinin diline dolar: "O genç bir adamdı/Sakalları uzamış, saçları kirli/Gözleri cam gibi parlıyordu/Bir noktaya bakıyor/Sessizce ağlıyordu/Beni görünce/Belli belirsiz bir gülümseme geçti yüzünden/Dedi ki/Sivaslıyım, 27 yaşındayım adım Bekir/Sonra durdu ve bağırdı uzun uzun/Hüsamettin incir ağacımı getir!"
Kuran'da üzerine yemin edilen İncir İncil'de Hz. İsa'nın lanetlediği bir meyve olarak geçer: Hz. İsa yürürken yolun kenarında bir incir ağacı görmüş, onda incir var zannederek ağacın yanına gitmiş ve ağaçta incir olup olmadığını kontrol etmiştir. Onda meyve olmadığını görünce canı sıkılarak ağaca, "Sonsuza dek artık meyve vermeyesin" demiş ve bu sözü söyler söylemez ağaç kurumuştur.
Sevgili okur, incirin gölgesi gönlüne, lezzeti diline vursun, ocağın incirden uzak dursun! İncirle kal.