Başarı, Acıdan Kaçmak mı Zevke Ulaşmak mı?

0
1090

Oldukça heyecanlı ve bir o kadar da verimli bir seminerdi. Herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamış, ben de sunum yaptığım masada bilgisayarımı topluyordum. Bir katılımcı yanıma yanaşıp "Hocam, müsaitseniz birkaç dakika görüşebilir miyiz?" diye sordu. Her seminer sonrasında olduğu gibi klasik sorulardan birkaçının sorulacağını düşünüp fazla zamanımın olmadığını, fakat istediği birkaç dakikayı ayırabileceğimi söyledim. Seminer çıkışında konuşmaya başladık. Bana kendisinin de bir rehber öğretmen olduğunu, okuldaki öğrencilerini motivasyon, ders çalışma teknikleri gibi birçok konuda olumlu anlamda yönlendirebildiğini fakat kendi oğluna bir türlü yardımcı olamadığını söyledi. Eşinin ve kendisinin …

 

Murat Tunalı
murattunali@hotmail.com

 

Oldukça heyecanlı ve bir o kadar da verimli bir seminerdi. Herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamış, ben de sunum yaptığım masada bilgisayarımı topluyordum. Bir katılımcı yanıma yanaşıp "Hocam, müsaitseniz birkaç dakika görüşebilir miyiz?" diye sordu. Her seminer sonrasında olduğu gibi klasik sorulardan birkaçının sorulacağını düşünüp fazla zamanımın olmadığını, fakat istediği birkaç dakikayı ayırabileceğimi söyledim. Seminer çıkışında konuşmaya başladık. Bana kendisinin de bir rehber öğretmen olduğunu, okuldaki öğrencilerini motivasyon, ders çalışma teknikleri gibi birçok konuda olumlu anlamda yönlendirebildiğini fakat kendi oğluna bir türlü yardımcı olamadığını söyledi. Eşinin ve kendisinin çalışıyor olması nedeniyle oğlunun maddi-manevi her türlü imkâna sahip olmasına rağmen nasıl böyle başarısız olduğunu anlayamadığından bahsediyordu. Yüzüne baktığımda çaresizliği karşısında üzülmemek elde değildi. Onu dinlerken yıllar önceki kendi hayatım gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu:
 Tembel, okuldaki gelişmelere kayıtsız, ders çalışmaktan nefret eden ve otorite karşıtı bir öğrenci olarak liseyi güç bela bitirmiştim. Akabinde 2 defa girdiğim ÖSS'den malum başarısızlıkla çıkınca, benden olsa olsa babamın demir-döküm atölyesinde amele olacağı kanaatine varılmıştı. 1 yıla yakın bu atölyede çalıştım. Kendi dükkânımız olmasına rağmen öyle eziliyordum ki diğer işçilerden bir farkım yoktu. Bu durum aylarca sürdü. Ta ki kendime bir soru sorup bu sorunun cevabını bulmaya çalışıncaya kadar… Bir sabah, kendime 10 yıl sonra nerede olmak istediğimi sorduğum sabah… O günü hayatım boyunca unutamam.  Sabahın altı buçuğunda buz gibi ayazda otobüsü beklerken sorduğum sorunun cevabını dükkâna gelinceye kadar düşündüm. Her zaman yaptığımdan farklı bir şeyler yapmazsam farklı sonuçlar alamayacağımı geç de olsa fark etmiştim. İşte o gün hayatımın uyandırma zili çalıvermişti.
İş kıyafetlerimi giydiğimde düşünceli halim devam ediyordu. Kapkara kumların içinde elimde kalburla 20 kiloya yakın kumu elerken yaşamın lisedeki gibi esprili ve komik olmadığını anlamıştım. Hayatımın bundan sonrasını da böyle mi geçireceğim diye kendi kendime düşünmeye başladım. Her sabah 8.00'de simsiyah kumların içinde kürek sallayıp, kum eleyip camdan keskin madenleri avuçlamak istemiyordum. Açıkçası, ben bu işi yapmak istemiyordum. Henüz yaşım 19'du ve vakit kaybetmeden karar vermeliydim.

Elimdeki işi bırakıp ağabeyime ve babama okumak istediğimi belirttim. Bana gülerek, "Sen zaten iki defa sınava girip bunu beceremeyeceğini gösterdin. İşine devam et." dediler. Onlara hatalarımdan ders aldığımı, bana bir fırsat daha verilmesini istediğimi söyledim. Gözlerimdeki heyecanı ve ümidi gördüklerinden olsa gerek ikna olmuşlardı. Ertesi gün hemen dershaneye yazıldım.

Dershane ücretinin oldukça yüksek olması ve ekonomik açıdan sıkıntılı bir dönem geçirmemiz beni ayrıca kamçılayan bir durumdu. 9 ay boyunca günde 15 saatten fazla dersle meşgul oluyordum. Bu, inanılır gibi değildi. Eski tembel, haylaz çocuk gitmiş, yerine başkası gelmişti sanki. Ev ahalisi salonda televizyon seyrederken benim içeride gece yarılarına kadar ders çalışıyor olmam inanılmaz bir durumdu. 9 ay sonra emeklerimin karşılığını fazlasıyla almıştım. Aylardır hayallerimi süsleyen, resimleriyle yatıp kalktığım üniversitenin kapısından geçerken tüm bunlar hayal mi diye düşünmekten kendimi alamamıştım. Kaydımı yaptırıp üniversite kimlik kartımı elime aldığımda sanki her şey bir rüya gibiydi. Ben, üniversiteyi kazanmıştım…

Başarıyla Kaybetmek Arasındaki İnce Çizgi
"…Hocam, durum bundan ibaret, bana nasıl yardımcı olabilirsiniz?" demesiyle kendime geldim ve ağzımdan iki kelime döküldü: "Acıdan Kaçmak" Yardımcı olabilmem için kendisiyle ve çocuğuyla geniş bir zamanda görüşmem gerektiğini belirttim. Sonraki zamanlarda tekrar görüştüm ve çocuğun bir süre koçluğunu yürüttüm. Ona rehberlik yaparken üniversiteyi kazanamadığı takdirde ailesinin bir süre daha destek olabileceğini fakat kendisinin kaderini çizmek zorunda olduğunu söyledim. 20 yaşından sonra hayat şartları gereği bir işe girip çalışmak zorunda kalacağını belirttim.
Bu durumda eğer yeterli bir eğitim alamazsa hayatın acımasız yüzüyle tanışacağını ve niteliksiz bir el eman olduğu için de en fazla 600 lira maaşla çalışıp evini geçindirmek zorunda kalabileceğini belirttim. Bütün bunlar yaşamak istemediği bir yaşam biçimi olarak gözünde canlanıverdi. Görüşme ve terapilerden sonra derslerine dört elle sarılıp sınava iyi bir şekilde hazırlanmaya başladı. Günde 12 saatten fazla ders çalışıyordu. Ailesi bu duruma şaşırmakla birlikte çok seviniyordu. Sınava girdiğinde bedelini ödediği başarıya ulaşmıştı. O, şimdi Marmara Üniversite'sinde okuyor ve hedefine ulaşmış olmanın dayanılmaz mutluluğunu yaşıyor.
Aslında bazıları için inanılmaz gibi gelse de yukarıda anlattığım iki örnek her yıl binlerce defa yaşanıyor. Fakat kazanmakla kaybetmek arasındaki ince çizgiyi belirleyen şey, "Başarıya ulaşma güdüsü" oluyor. İnsan başarıya giden zorlu yola, ya acılardan kaçtığı için ya da zevklere ulaşmak istediği için geçiyor. Ama eninde sonunda o zorlu yolu geçip başarıya öyle ulaşır.

Yazar mı olmak istiyorsunuz?
Üzgünüm ama yüzlerce kitap okuyup, saatlerce düşünüp, donunuz poponuza yapışıncaya kadar oturup yine saatlerce yazmanız gerekecek.

Çok mu zengin olmak istiyorsunuz?
Yine üzgünüm ama kapitalist bir düzende herkes gibi çalışıp, herkes gibi düşünüp, herkes kadar kazancı hak ediyorsanız zenginliği hak etmiyorsunuz demektir.

Mutlu mu olmak istiyorsunuz?
Yaşamın zorlu yanlarıyla tanışırken, tebessüm edebilmeyi öğrenmeniz   gerekiyor. Çok sinirlendiğinizde öfkenizi kusmak yerine yudum yudum içmek durumundasınız.

Başarılı mı olmak istiyorsunuz?
Başarısızlığın ne olduğunu en iyi bilenlerden olmalısınız ki başarıyla karşılaştığınızda ona sımsıkı sarılabilesiniz. Başarı, doğru düşünmenin sonucudur. Doğru düşünme ise tecrübelerin sonucunda ortaya çıkar. Tecrübelerse hatalar ve yanlışlardan doğar. O yüzden hiç kimse başarı için başarısızlığa burun kıvırmasın. 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız