Özgürlüğün Katledilişi ve Beynimize Vurulan Prangalar

0
1048

Benim hizmet ettiğim kanunlar küçük parmağımı bile köle etmeye kalksalar, nereye olsa gider, başka kanunlar arardım. (Montaigne)
"Özgürlük" kavramının yankılanmasıyla zihinlerde anlam bulan temsilcisi, beyaz güvercinler olmuştur çoğu kez. Onlar değil midir ki uçsuz bucaksız gökyüzünde bembeyaz kanatlarıyla, bir uçtan diğer uca istedikleri gibi süzülenler, üstelik de biz insanları kıskandıran edalarıyla?.. Bir kere tattılar mı o özgürlüğün eşsiz tadını, kaybetmemek için, var olan tüm güçleriyle savaşırlar, aşılması güç engellere doğru inatla. Çünkü onlar için nefes almakla eş değerdir özgürlük; çünkü "yaşamak" eyleminin içini tam olarak doldurmaktır özgürlük… İşte bu nedenledir ki, güvercinlerin …

 

Firdevs Burçak
frdws_x@hotmail.com

 

Benim hizmet ettiğim kanunlar küçük parmağımı bile köle etmeye kalksalar, nereye olsa gider, başka kanunlar arardım. (Montaigne)

"Özgürlük" kavramının yankılanmasıyla zihinlerde anlam bulan temsilcisi, beyaz güvercinler olmuştur çoğu kez. Onlar değil midir ki uçsuz bucaksız gökyüzünde bembeyaz kanatlarıyla, bir uçtan diğer uca istedikleri gibi süzülenler, üstelik de biz insanları kıskandıran edalarıyla?.. Bir kere tattılar mı o özgürlüğün eşsiz tadını, kaybetmemek için, var olan tüm güçleriyle savaşırlar, aşılması güç engellere doğru inatla. Çünkü onlar için nefes almakla eş değerdir özgürlük; çünkü "yaşamak" eyleminin içini tam olarak doldurmaktır özgürlük… İşte bu nedenledir ki, güvercinlerin özgürlüklerini kafeslerle sınırlandırmaya kalkarsanız eğer, bilin ki onları ölüme mahkum edersiniz.

Tıpkı güvercinlerde olduğu gibi, insanlar da yaşayabilmek için özgürlüğe ihtiyaç duyarlar; hem de ilk nefes almaya başladıkları andan itibaren… Bu durumu  J. Lock, "Her insan iki hakka sahip olarak dünyaya gelir. Birincisi, başka insanların üzerinde hiçbir gücünün söz konusu olmayacağı özgürlük hakkıdır. İkincisi ise, mülkiyet hakkıdır." diyerek çok güzel dile getirmiştir. Oysa ki özgür doğan insan, güvercinlerden farklı olarak, yaşamı boyunca, bilinçli ya da bilinçsiz olarak her yerde zincire vurulmuştur. Dolayısıyla, özgürlüklerin toplumda doyasıya yaşanmasının sadece bir ütopyadan ibaret olduğunu söylemek, hiç de yersiz olmaz. Peki nasıl oluyor da ilerleyen zamanla birlikte insanın doğuştan getirdiği özgürlükleri, onların ayaklarına vurulan prangalarla yitip gidiyor?

Özgürlüklerin sömürülme tarihçesine baktığımızda, en temel aşamalarından birini, yeterince anlaşılamayan (günlük yaşamda herkes tarafından oldukça sık ve bilinçsizce kullanılan) "saygı" kavramının oluşturduğunu görmekteyiz. Yani özgürlüklerin sömürülmeden toplum içerisinde yer bulabilmesi, toplumun "saygı" kavramına gösterdiği değerle orantılı olarak değişmektedir. Çünkü birbirlerinin yaşam hak ve özgürlüklerine saygı duymayı bilmeyen bireyler, başkalarının özgürlüklerine (bilinçsizce) vurdukları her bir zincirle, aslında kendi özgürlüklerini de yok etmiş olurlar.  

Hayat yolunun en başında insanlara bahşedilmiş olan, özgürlüğün katlediliş hikayesini dinlemek ister misiniz? Geleneksel aile modelinin hakim olduğu toplumda çocuklar, ailelerin birer uzantısı olarak görüldüğü için, çoğu kez ailede ve kendi hayatları hakkında alınan kararların bir parçası olamadılar. Toplumun bir birey olarak görmediği bu çocuklara, hata yapma özgürlüğü bile tanınmadı ve onlar için çizilmiş doğrular yolunda ilerlemeleri istendi her daim. "Sen bilemezsin"lerle susturulan ve fikirlerine yer verilmeyen bu çocuklara ilk keti, aileler, ellerinden "ifade etme özgürlüğünü" alarak vurdu. Bu durum çocuğun bilinç altına "kendisinin ve düşüncelerinin gereksiz" olduğu fikrini tekrarlamalarla aşılayarak; kendisini bir "birey" olarak ortaya koymasına izin vermedi.

Robotlaşmış Gençliğe Giydirilen Kimlik
Okul hayatıyla birlikte toplumun bir parçası haline gelen bu çocuğa, bir diğer darbeyi de kronikleşmiş eğitim sistemi sorunları vurdu. Yaratıcılığın ve özgür düşünmenin tamamen reddedildiği, içeriğini bitmek bilmeyen sınavların ve ezberciliğin oluşturduğu eğitim sistemi "düşünme özgürlüğünü" katletti. Ortaya ise, düşünmeye ve sorgulamaya gerek duymayan, ezberciliğin ve taklitçiliğin kölesi olmuş, tüm söylenenleri yapmak zorunda olduğu için yapan robotlaşmış bir gençlik çıktı. Bu gençliğin büyük bir kısmı kimlik arayışı içerisinde bulunduğu dönemlerde, ona uygun görülen kimliği giymek zorunda kaldı; çünkü nasıl bir kimlik giymek istediği hiçbir zaman sorulmamış ve önemsenmemişti.

Artık düşünmekten ve ifade etmekten kaçınan, bu açıdan bakıldığında da hayvanlardan pek bir farkı kalmayan insana, son özgürlük kelepçesini despotlukları, geleneksel yargıları ve püriten ahlak ve kültür anlayışlarıyla toplum taktı. Böylece bir bireyin sahip olması gereken ve en temel özgürlüğü olan "yaşam özgürlüğü" de elinden alındı hoyratça. Kendini tanımayan, kim olduğunu, var olma amacını sorgulamayan gençliğin peşinde bir gölge gibi dolaşan sürü zihniyeti, benliğin geliştirilmesinde en büyük engeli oluşturdu. Evet, bu aşamalarla özgürlüklerine tek tek amansızca gem vurulmuş ve toplumun büyük bir kesimini oluşturan "kendi olamamış" bir gençlik yaratıldı ne yazık ki. Bu gençliğe  hayatın salt beyaz ya da siyahtan oluştuğu, farklılıkların kabul yargılarının dışında olduğu, sürünün bir parçası olmanın kabul edilebilir olduğu, düşünmek ve bilimsellik yerine süregelen değişmez yargıların çerçevesinde  öğretilenlerle zamanını doldurması gerektiği ezberletildi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir de cinsiyet farklılığı ön plana çıkarılarak, insanlık dışı bir muameleyle, kızların hayatları erkeklere oranla daha fazla istismar edildi.

Bırakın Gençler Kendileri Olarak Yaşasınlar
İçinde bulunduğumuz durumu yansıtan bir ayna gibi, bu hikayenin bizlere oldukça tanıdık gelmesi olağandır. Bugünkü gençlik, yıllarca süregelen değişmez kısır döngünün büyük bir mağduru olmasına rağmen, yetişkinler tarafından sürekli eleştiri bombardımanına tutulmaktadır. İlginçtir ki; her toplumun yetişkinleri, içinde bulundukları dönemin gençlerini beğenmeyerek, kendi gençliklerini örnek gösterirler daima. Halbuki her genç kuşağın, geleceğin yetişkin kuşağı olacağını ve özgürlüklerin bireylere geri verilmesi adına başlatılmayan girişimlerle tekerrür eden bu çarkı düşünürsek, sonu hiç gelmeyecek olan şikayetlerin nedenini anlayabiliriz.

Cumhuriyet tarihinden beri muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak, aydın bireylerin oluşturduğu bir toplum yaratmak, soysal devlet anlayışı içinde vatandaşların huzur ve refahını sağlamak, ekonomi, sağlık, eğitim, hukuk gibi pek çok alanda yapılan reformlarla "en iyi"yi yakalamak ve ilerlemek gibi hedeflerimiz olmuşsa şayet, o zaman özgürlüklere saygı duymayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Özgürlüğün bir ülke için nedenli önemli olduğunu bilen Ulu Önder "Özgürlük olmayan bir ülkede ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve her kuruluşun anası özgürlüktür" diyerek bu durumu çok iyi özetlemiştir.

Unutulmamalıdır ki; ileride geleceğin yetişkinleri olacak bu gençliğin bir kısmı, ülkenin başına geçerek ülke adına önemli karalar verecek, insanlık adına özgün ve yararlı buluşlar ortaya koyacak, kanunları düzenleyecek, insanların güvenliğini sağlayacak, aydın bireyler yetiştirecek… Sonuçta ortaya çıkacak olan durumun, şikayet ettiğimiz günümüz koşullarından farklı olmasını istiyorsanız eğer, çocukların ve gençlerin özgürlüklerini  doyasıya yaşamalarını sağlayın; bırakın bu hayatı "kendileri olarak" yaşasınlar. Yarınlar birbirinden farklı, özgün, yaratıcı, bilimsel analiz yapabilen, sorgulayan ve baskıları reddeden, insanlık ve toplum yararı için çalışan, Atatürk'ün emanetine sahip çıkabilecek güce sahip aydın bireylerle ışıldasın.
Özgürlükler diyarında, özgürce yaşamanız dileğiyle…

 

 İpten Adam Alan Kurnaz Avukat

Halk arasında 'ipten adam almak' diye bir söz vardır; avukatlar için kullanılır. 'Çok başarılı bir avukattır, ipten adam alır' gibi…
Yargıtay başkanı Osman Arslan'ın ağzından bu sözün nereden geldiğinin hikayesi: Bir tarihte varlıklı bir İngiliz, ağır bir suç işlemiş. O suçun cezası 'idam'. Adam hemen ülkenin en ünlü avukatını tutmuş.
Avukat demiş ki:
– Merak etme, ben seni kurtarırım. Mahkeme başlamış. Avukat savunmasını yapmış ve hakim kararını açıklamış: İdam!
Avukat, hapishaneye gitmiş, müvekkiliyle konuşmuş:
– Merak etme, seni kurtarırım.
– Nasıl?
– Bu işin temyizi var… Temyiz, idamı bozacak.
Dava dosyası temyize gitmiş. Temyiz mahkemesinin kararı: İdam!
Adam 'Hani beni kurtaracaktın' diye avukatına çıkışmış. Avukat hâlâ sakin:
– Merak etme. Seni kurtarırım. Daha her şey bitmedi. Konu, Avam Kamarası'na gelecek.
Gerçekten, Avam Kamarası'na gelmiş. Konuşulmuş. Sonunda, parmaklar kalkmış: İdam!
Adam sinirli mi sinirli. Avukat da sakin mi sakin:
– Merak etme. Seni kurtarırım. Lordlar Kamarası, idamı geri çevirir. Endişen olmasın.
Lordlar Kamarası toplanmış. Olayı incelemiş. Kararını vermiş: İdam!
Adam elinden gelse avukatı bir kaşık suda boğacak. Ama avukat hiç oralı değil:
– Merak etme. Seni kurtarırım. Kraliçe onay vermeden, hiçbir idam cezası infaz edilmez. Kraliçe bu kararı bozar.
Dosya Kraliçe'nin önüne gelmiş. Kraliçe imzayı basmış: İdam!
Londra'da bir meydanda idam sehpası kurulmuş. Hakim, savcı, avukat, güvenlik görevlileri, halk orada. Adamı idam sehpasına çıkarmışlar. Adamın avukata dönük bakışlarından alev fışkırıyormuş. Avukat ise adama 'sus' işareti yapmaktaymış; 'Merak etme, seni kurtarırım' gibisinden…
Ve cellat, yağlı ilmeği, adamın boynuna geçirmiş. Alttaki iskemleye de tekmeyi vurmuş. Adam, ipte sallanmaya başlarken avukat yerinden fırlamış, cebinden bıçağı çıkarmış ve adamın boğazındaki ipi kesivermiş. Adam zar zor nefes alır bir halde yere yuvarlanmış.
Hemen hakimler, savcılar koşup gelmişler:
– Avukat… Sen ne yaptın?
Avukat, cebinden İngiliz Ceza Yasası'nı çıkarmış:
– Yasada, müvekkilimin işlediği suçun cezası idam… Siz de onu idam ettiniz… Ama yasada 'idam edilerek öldürülür' diye bir hüküm yok. Bu durumda ceza infaz edilmiş sayılır.
Bunun üzerine İngiltere'de bir hukuk tartışması başlamış. Kraliçe, avukatın bu becerisinden dolayı adamı affetmiş. Ve İngiliz Ceza Yasası'nın idamla ilgili maddesi yeniden düzenlenmiş.
"İdama mahkum edilen kişi, asılmak suretiyle öldürülür" olarak değiştirilmiş.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız